- 198 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İLK ÖĞRETMEN ANNEM
Galiba aynı yıllarda, tüm civar köylere, yeni muhtarlık binaları yapılmıştı. Kurtköy’ünki okul ile köy tuvaleti arasında, yol kenarındaydı. Bazen on beş günde, bazen de ayda bir gelen sinemacılar, bu binalarda, kadınlar için gündüz matineleri de yapmaya başladılar. Ben, diğer başka çocuklarla birlikte, burada gazoz sattım.
O yılların başlıca oyuncuları ; Göksel Arsoy, Leyla Sayar, Ayhan Işık, Belgin Doruk, Ahmet Tarık Tekçe, Altan Erbulak, Suphi Kaner, Vahi Öz, Mualla Sürer, Sadri Alışık, Suna Pekuysal, Münir Özkul, Necdet Tosun, Sami Hazinses, Hulusi Kentmen, Aziz Basmacı, Cahide Sonku, Cahit Irgat aklıma gelenlerden bazılarıydı. Hem güldüren , hem ağlatan Suphi Kaner, yaklaşık iki yıl önce intihar etmiş. Öğrendiğimde üzüldüğümü hatırlıyorum. Yine o yıl, bu defa, Sinemacı Yılmaz ağabeyin de intihar ettiği duyuldu. Sanırım tüm köylerde üzüntü yaratmıştır bu olay. Tüm bu yıllar içinde, annemin yanındayken babama uzak durduğum gibi, anneme uzak durdum. Pendik’e halka, galeta, kurabiye almaya gittiğim günlerde, anneme de gittiğimi zannediyordu babam. Zaman zaman bunu ima ediyordu ama ben hiç gitmiyordum.
Beşinci sınıfa başlayacağım sene, hayatımın en önemli dönüm noktalarından biri oldu. Bana okuma aşkını en çok aşılayan, okumam gerektiğine, okumanın sefaletten kurtuluşun tek reçetesi olduğuna inandıran, Ayşe İlhan Türker öğretmenim okulumuzda, ilk defa öğretmen olarak göreve başladı. Artık beş sınıfa bir değil iki öğretmen oldu okulumuzda. 1,2, ve 3.sınıflara Mehmet Öğretmen, 4.ve 5. sınıflara da İlhan öğretmen bakmaya başladı. Hatırladığım kadarıyla o yıl, iki sınıf arkadaşım daha oldu : Hayrettin Keçeci ve Mustafa Aktaş. Onlar, Harmandere’ ye tuğla dökmeye gelen işçilerden, oraya yerleşen Ardahan’ lı ailelerin çocuklarıydı.
İlhan hanım, çok genç, idealist, disiplinli, aynı zamanda sevecen, insancıl bir öğretmendi. Ben ,ablamla birlikte, kayıtsız olarak, Tepeören’de okula başladığım günlerden sonra ilk defa, yeniden, okula çok heves ve heyecanla gitmeye başladım. Öğretmenimin ilgisini çekmeye, hemen her ders , her soruda parmak kaldırmaya başladım. İlhan öğretmenim, beni okul başkanı yaptı. Yardımcım da Mustafa Öztürk oldu. Mustafa ile yan yana gelince çok komik görünüyorduK. O biraz irice idi, ben ise ufak tefek. En önemli görevimiz, teneffüslerde çocukların okulun hemen önündeki asfalta çıkmalarını önlemekti.
Okula bir duvar gazetesi yapılacaktı. Öğretmenimiz isim seçmek için hepimizin fikirlerini almaya başladı. Herkes aklına gelen bir isim söylerken, benim aklıma ’’ Cin Ali’’ geliverdi. Çok sevdiğim , Sinemacı amcanın adıydı bu. Israr ettim üstelik bu isimde. Öğretmenimiz ise ’’ Bozkurt ’’ ismine karar vermişti. Ben, itirazımı sürdürüp ’’ Cin Ali ’’ isminde aşırı ısrar edip susmayınca, sanırım halâ pişmanlık duyduğu yanlış bir hareket yapmak zorunda kaldı bana karşı : Elindeki cetvelle başıma ufaktan bir dokundu beni susturabilmek için. Başkası olsa belki daha fazlasını yapardı. Adeta mecbur ettim onu. Gücendim, başımı sıraya koyup ağladım. Pişman oldu, gelip başımı okşadı.
Yine her soruya parmak kaldırmaya devam ettiğim günlerden birinde, biraz da başka öğrencilere fırsat vermeyi seçip, benim parmağımı görmezlikten gelmeye çalıştı öğretmenim. Fakat ben bu defa sıkışmıştım ve tuvalet izni alabilmek için parmak kaldırıyordum. Ben ısrar ettikçe o da görmezliğe gelmekte ısrar etti. Biraz sonra kızlardan biri, öğretmene seslendi :
- Öğretmenim , Fikret kaçırmış ! Evet, o gün bu da oldu. Her isteyeni tuvalete gönderirdi öğretmenim ama benim isteğimin bu olduğunu anlayamadı ve ben de daha fazla tutamayıp kaçırdım o gün. Çok üzüldü öğretmenim.
- Ah be oğlum ! Anlayamadım ben. Keşke seslenseydin. Neyse, hadi git de annen temizleyiversin, deyip çıkmama izin verdi. Ben çıkarken, yine aynı kız öğrencinin,
- Onun annesi yok ki öğretmenim ! dediğini duydum. Sonrasında anlatmışlar, kahvede, babamla birlikte yaşadığımızı.
Ertesi gün, her bakışında, her davranışında pişmanlık okunuyordu. Benimle ilgilenmek, şefkat gösterebilmek için çaba sarf ediyordu. Her defasında, tuvalete gitmek isteyenlerin, parmaklarını görmediğinde, sesli olarak da izin isteyebileceklerini tekrarlayıp durdu.
Bir süre sonra, aynı zamanda okul müdürü de olan Mehmet öğretmen, sınıfına tek tek aldığı öğrencilerin sırtlarını kontrol ediyordu. Tabii benim de sırtımı kontrol etti. Kontrol bittikten sonra da beni yanına çağırdı. Pencerenin önünde gezmekte olan, küçük, mor renkli böceği gösterip, benden çıktığını söyledi. Bit deniyormuş ona. Diğer çocuklara da bulaşmaya başladığı için şikâyet olmuş, kontrol da o yüzden yapılmış. Babama söyleyip, çare bulmamızı tembih edip gönderdi.
Ertesi gün , öğle tatilinde, benimle kahvemize gelen İlhan öğretmenim, babamla konuşmak istedi. Babam onu şapkasını başından çıkarıp, önünde eğilerek, saygıyla karşıladı. Pişirdiği kuru fasulyeden ikram etmek istedi. Öğretmenim, babama teşekkür edip, ben yemeğimi yerken onunla konuşmak istediğini söyledi. Ben iştahla kuru fasulyemi yerken öğretmenim elindeki torbadan çıkarttıklarını babama verip ona bir şeyler anlattı. Temiz çamaşır ve DDT, bit ilacı getirmişti. Bir de Pendik Çarşı hamamında, her hafta, ücretsiz olarak yıkanabileceğimizi söylemiş. İlâçları mutlaka uygulamamızı ve hamama da devamlı mutlaka gitmemizi tembih etmiş.
O gece , önce kahvenin ortasında yıkandık sırayla . Sonra ilâçları sırtımıza, başımıza sürdük. DDT’yi, ise sandalyelerin arkalarındaki tahta kurularına uyguladık.
Sonraları her hafta Pendik Çarşı Hamamına gidip, bedavadan yıkanmaya başladık. Hamam sahibi Balcı ailesi, bize çok iyi davranıyorlardı. Her defasında, mutlaka kese de yaptırıp, gazoz ısmarlamayı bile ihmal etmediler yıllarca. Sadece, tek şartları vardı benden : ’’ Mutlaka okuyacaksın ’’ diyorlardı. İleriki yıllarda, önce Dursune Balcı, sonra da yeter Balcı ile aynı sınıflarda okuduğum bu aileye, daima minnet duyacağım.
Ayşe İlhan Türker öğretmenim ise, benim böylece ilk Öğretmen annem olmuştu. Çünkü onun gösterdiği ilgi ve şefkat ancak annelere mahsustur. Onun gibi tüm öğretmen annelere selâm olsun.
Fikret TEZEL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.