- 412 Okunma
- 5 Yorum
- 6 Beğeni
GENLERİMDE TAŞIDIĞIM UMUDUM YAŞAR MI ACEP
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
“Süreklilik kazanmış geleneksel toplumsal kalıpları kendinize göre yeniden dizayn edip içini dolduramazsanız, yaptığınız değişim toplumsal hayatı bunalıma sokar.”
Ülkemiz gerçeğini dikkate aldığımız zaman bunun tüm boyutlarıyla yaşandığına şahit oluruz.22 Yıllık var olan iktidar toplumsal kalıpları yerinden oynattı ancak olması gereken insani değer sistemlerinden uzak ideolojik yaklaşımla bunları biçimlendirmeye çalıştı. Böyle bir süreç kin öteleme dışlama ayrıştırma gibi uç davranış biçimleriyle örtüşerek topluma yerleştirilmek istendi. Böyle olunca her ortamda patlak veren ve gittikçe yaşanmaz hale gelen bir toplumsal yaşam ortaya çıkardı.
Bir toplumun değişimi eğitimle başlar sözü, söz olarak doğru bir ifade ancak eğitim, günlük kişilerin bulunduğu ortamın gözle görülen kabuğuyla ilgilenerek geliştirilmek ve yenilenmek istenirse, kabukları değiştirmek veya başkalaştırmak eğitimi yenilediğiniz anlamına gelmeyeceği idrak edilmedi. Eğitim uzun bir çabanın ürünü olarak bilimsel verilere dayanarak ideolojik ve dini dayatmalardan uzak tamamıyla insan odaklı olması gerekir. Bir toplumun eğitimi bulunduğu coğrafya, doğal fıtri özellikler ve insani gelişim süreci dikkate alınarak başlanır. Eğitimde amaç, ufuk açmak ve yeteneklerin fıtrat yazılımına uygun geliştirileceği ortamları oluşturmaktır. Eğitim dayatmak değil, yaşken ağaç eğilmez, yaşken ağaç doğrulur. Bunun yolu fıtrat genleriyle uyumlu psikolojik, fiziki biyolojik coğrafi ve sosyolojik ortamların var edilmesidir.
22 Yıl içinde değiştirilen MEB’larının kaç tane olduğunu yazmama gerek yoktur. Bir toplumun geleceği üzerine böylesi bir kumarın oynanması neticesinde bu kumarda hep kaybeden tarafta yer aldık. Kumar oynamak baştan yenilgiyi kabullenerek o ortama girmektir. Her gelen yeni bir şey bulmuş gibi Milleti hipnoz ederek işe başladı, ehil olmayan yöneticiler atandı, her okulun müdürü neredeyse ilahiyatçılardan oluştu. Bu işte ne kadar ehil olup olmadığına bakılmaksızın, dayatılan bir eğitim algısını okullarda nasıl daha rahat uygularız ve bize sadakat gösterecek yanlışlara ses çıkarmayacak bir kitle oluştururuz diye eğitime bakıldı. Böylesi bir mantık tutarsızlığının ve akıl tutulmasının eğitimi getireceği nokta sanıyorum, uzay üssü olmayacaktı. Şimdi uzaya gönderilen bir yolcunun gidişiyle mutlu olan nesiller oluşturmayı eğitimin kalitesi olarak değerlendirir olduk. Kalite kendini inşa eder. Kalite birilerinin yaşamındaki heyecanı alkışlamak ve ondan kendinize bir pay çıkararak özdeşleşmek değildir. Kalite, yıkmaz bunaltmaz, fulü bir yan bırakmaz, gelecek endişesi taşıtmaz, insanları umutlu kılar. Herkesin yaptığı işten zevk almasını sağlar. Ancak bizdeki kalite sadakatli olmaya dayandığı ve yanlışları birlikte örtmek ve bir çıkar olunca ortak paylaşmak olduğu için kalitesiz ve dip bir yaşam ortaya çıktı.
Bir toplumun eğitiminin genetiği değiştirilmiş ve suni nesiller ortaya çıkmaya başlamış ise, buna bağlı diğer kurumlarda anlamlı bir yaşam bekleyemezsiniz. Diğer kurumların hepsinin insan potansiyelini imal eden kurum eğitimdir. Eğitim çarkı iflas eden bir toplumun şu kurumlar iyi çalışıyor diyebilme imkânınız olmaz. Diğer kurumların tamamı mesleki yeterliliğe sahip insanların yer alması gereken kurumlardır. Mesleki yeterlilik ve insani davranış kalıpları yerle yeksan olmuş, ahlakın yerlerde süründüğü bir ortamdan geliyorsa o zaman buralarda nasıl olumlu ve faydalı sonuçlar bekleyebiliriz ki!
Bir toplumun yıkıma gitmesi böyle başlar, iyi niyetli olmanız hiçbir şeyi değiştirmez aynı zamanda sizi masum kılmaz. 22 yıl bir toplumun tüm kültürel ve yaşam kodlarının yeniden kodlanması ve istenilen küresel kodlamaya uygun ve yeterli bir zaman olduğu kanısındayım. Bizim eğitim anlayışımız küresel ölçekte planlanmış, dünyayı sömürmek için uygun kobaylar oluşturma anlayışına göre biçimlendiği için geldiğimiz nokta insanlığın kurşunlandığı son aşama oldu çıktı.
Beyin travması yaşayan yöneticilerden oluşan bir yönetim erki bu sistemi bundan iyiye asla çeviremez, onun için bu patolojik algı öncelikle toplumsal yaşamın üzerinde bir kara bulut gibi durmaktan uzaklaşmalı ve toplum ciddi bir nefes alıp, bu nefes darlığından çıkması lazım. Beyne kan giderse belki doğru düşünüş hamleleri gerçekleşir. Toplumsal yaşama ait söyleyecek sözü olan duyarlı ve sorumlu idealist eğitimciler ortaya çıkar. Sorumlu duyarlı, bir orman gibi kardeşçe ve bir ağaç gibi tek ve hür bağımsız fidanlar yetiştirmeyi ve onlara ufuk açmayı dert edinmiş eğiticilere bu toplum çok muhtaç…Velilerin, kendini bilmez yöneticilerin elinde şamar oğlanına dönmüş eğitimci olamaz. Öğretmenin prestiji yerlerde sürünürken hangi hedefe varmayı düşünebilirsiniz ki!2023 -2024 eğitim öğretim yılı için bir ülkede 6-8 bin lira harçlıkla ücretli öğretmen çalıştırarak nereye gitmeyi düşünüyorsunuz. Uzayla ilgili bir çalışmayı bırakın ancak uzaya gidenlerin boş kalan koltuklarından bir yolcu bileti alabilirsiniz. Bunları söyleyecek ve bunları dillendirecek entelektüel ve aydın insanlarımız olsaydı zaten böyle bir karanlık tablo ile karşı karşıya kalmazdık. Bugün ki iktidar olumsuzlukları dillendiren her insanı o makama layık olup olmamasına bakmaksızın bir yer verdi veya belli yönetim kurulu üyeliği altında onlara susma payı vererek onları da susturdu. Sonrasında tek ses çıkmaya başladı televizyonlar gazeteler doğru yanlış olup olmadığına bakmaksızın iktidarın haber kanalı ya da bülteni olup çıktılar. Farklı olanlarda vatan haini olunca geleceğiniz son nokta herhalde bu olurdu. Piyangodan uzay istasyonunun size çıkmasını mı bekliyordunuz.
Eğitim kurumları sil baştan var olan yöneticilerin büyük çoğunluğunu yöneticilik makamlarından alarak duyarlı sorumlu insanlarla ancak yeniden işlev kazanabilir. Yoksa öğretmenlerin hepsi işlevsiz bir eğim aparatı olarak kalmaya devam ederler. Öğretmen iz bırakan toplumu ufka baktıran, ahlaki değerleri onların yaşam alanlarının her tarafına nakış nakış işleyen ağaçları görünce kıran çocuklar değil, ağacı görünce koruyan çocuklar yetiştirir.
Ey yönetim erki bu gidiş hiç iyi bir yöne gitmiyor, böyle devam ederse yarınlar olmaz bugünü karanlık olanların yarını toz duman olacağından kuşkunuz olmasın…Toplumsal yaşam farklı düşünce ve insanların birlikte hareket edebileceği ortamların var edilmesiyle devam eder. Liyakatin ölçüsü sadakatin zirvesi olursa o toplum asla iflah olmaz. Bu kısa makalemde anlatmak istediğim birçok konu olmasına rağmen en önemli temel bir meselenin dikkate alınması için bu satırları yazdım…Biz hatırlatmak zorundayız, “kaleme ve yazdıklarına yemin olsun ki,” ayetinde vurgulanan bir kalem olsun kalemim o amaçla yazıyorum dileyen Rabbine giden bir yol tutar…Adaletin olduğu yerde bu söylediklerimin olması hayatın doğasında var, ancak adaletsiz ortamlarda bunlar ancak bir temenni olarak yer alır. Dileğim temennisiz bir ortama kavuşmak dileğimle….
Selam saygı ve muhabbetlerimle!
Erol KEKEÇ/23.01.2024/Namazgah/İST
YORUMLAR
Kaleminize sağlık. Güzel bir analizi okumanın ve toplumumuzda farkındalık sahibi insanların olduğunu hatırlamanın mutluluğunu tattım. Bu umudu yaşatacak olan bizleriz, yeter ki sorgulamayı, düşünmeyi, düşüncelerimizi özgürce paylaşmayı ihmal etmeyelim. Teşekkürler anlamlı yazınız için.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Eğitim, bir ülkenin geleceği, gelişmesi, ilerlemesi, yükselmesi, güvencesi için altına sığınılmış altın şemsiye. Eğitme ne denli değer verilirse o değerde sonuç alınır bir ülkede. Her zaman özen, emek ve ilgiyle iyileştirilmesi , çağdaşlaştırılması kaçınılmaz.
Yazınız kıymetliydi.
Tebriklerim ve saygılarımla.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Hayat dolu insanlar hayat dolu çalışmalarıyla kalemlerini donatır çok güzel beğeniyle okudum kutluyorum
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Merhaba üstat, sizin gibi düşünenlerin artması, fikirlerinin eyleme dönüşmesi masmavi gökyüzümüzü saran kara bulutların dağılmasına neden olabilir ancak.
Her cümlenizin altına klasik deyişle ıslak imzamı atacağım makeleniz çok kıymetli.
kutlarım.
Selam, saygı ve sevgiler sunuyorum soylu yüreğinize.
TİLHABEŞLİ FİLOZOF
Bilgelik, eğitimin bahçesinde renkli tohumların dansını izlerken, adaletin gölgesinde kaybolan yollar, bir masalın içinde kaybolmuştu.
Toplumun beyni bir labirentin içinde kaybolmuş , bu labirentteki yollar bir türlü çıkışa ulaşmıyordu. Belki de zaman, bir masalın kırık saati gibi, gerçek ve hayal arasında bir denge sağlamaya çalışıyordu…
Eğitim, sanki bir bahçıvanın ellerindeki renkli tohumları savururken, fıtratın suskun seslerini dinlemeyi unutmuştu. Bir çiçek, eğitimin şefkatli dokunuşlarını beklerken, beton duvarlarda solgun bir iz bırakıyordu. Her harf, sanki bir ressamın tuvalinde dans eden renkler gibi, bilgelikle buluşmaya çabalıyordu…
Yönetim erki, sanki bir sihirbazın elindeki tozdan yapılmış bir değnek gibiydi, ancak bu sihirbaz, toplumun kalbinde bir fırtına yaratmaktan öteye gidemiyordu. Uzaya gönderilen bir yolcu, sanki bir rüyanın içinde kaybolmuş gibiydi, gerçek dünya ile uzay arasında bir denge kurmak adına…
Toplumsal yaşam, bir ormanın derinliklerinde kaybolmuş gibi hissettiriyordu, ancak umut, sanki bir yıldızın ışığında parlıyordu. Liyakat, sanki bir mücevherin en değerli taşı gibi parlıyordu, ancak adaletin gölgesinde kaybolan yollar, bir masalın içinde kaybolmuştu. Bu da bize bir SONU çağrıştırıyorsu…
Ve belki de, kaleminizin dokunuşu, sanki bir rüzgarın melodisi gibi, toplumun yüreğine umut aşılayabilirdi. Çünkü her kelime, bir baharın gelişini müjdeliyordu, ve bu bahar, toplumun fıtratının uyanışına işaret ediyordu...
Böyle düşünerek ve umut ederek , kendimi teselli etmeye devam edeceğim. Her ne kadar Azrail ölümle ilişkilendirilse de, onun dediği gibi: 'Eğitim bir sözdür…
Selamlar…