- 183 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) 19. SAYI GİRİŞ YAZISI
Mutlu yıllar saygı değer okurumuz. İki bin yirmi dördün, hepimiz için mutluluk, sağlık ve başarılarla dolu bir yıl olması dileğiyle…
Şiir Sarnıcı (e-dergi) 19. Sayısında yayımlanmak üzere çok fazla metin ve şiir aldım. Her ne kadar derginin sayfa sınırı olmasa da nitelik bakımından gözettiğim bazı ölçütler var. Bu ölçütler, çıkış bildirisinde yer aldığı gibi zaman zaman da giriş yazılarında belirtiliyor. Hak vermelisiniz ki her gelen metin dergide yer alırsa, şiir olan şiirle şiir olmayan metni, aynı kefeye koymuşum gibi bir durum ortaya çıkar. Şiir Sarnıcı (e-dergi), bu sayıdan sonra biraz daha ince eleyip sık dokuyarak yayım yaşamını sürdürecektir. Türkçenin kullanımı ve yazım kuralları konusunda dikkatli olunması, olgunlaşmamış metinlerin ya da şiirlerin gönderilmemesini yazar ve şairlerimizden özellikle rica ediyorum. Yayımcı olarak, eğitimim ve diğer konular nedeniyle dergiye daha az zaman ayırmak durumundayım; yayın kurulumuz da kendi alanlarında oldukça yoğun. Bu yüzden dergide, görsel konuları ötelerken içeriği biraz daha nitelikli duruma dönüştürmek, zaman gerektiren işlemleri azaltmak zorundayım.
Türk Edebiyatı, elleri ayakları gelişigüzel gelişmiş kocaman bir dünyadır, dersem haksızlık etmiş olur muyum; Namık Kemal’e, Nâzım Hikmet Ran’a, Tevfik Fikret’e, Fuat Köprülü’ye, Ziya Gökalp’e, Cemal Süreya’ya… daha adını sayamadığım nice edebiyat kahramanlarına? Edebiyat biliminin bir ayağı da eleştiri değil mi? Altını doldurmak koşuluyla eleştiri hakkımı kullansam çok testi kırmış olur muyum? Yaşayan edebiyat, edebiyat bilimiyle uğraşanların ilerisinde hareket ediyor dersem bunun kanıtlayabilir miyim? ‘Elleri ayakları gelişigüzel gelişmiş edebiyat’ tanımlamasında haksız sayılır mıyım? Hali hazır altyapıma dayanarak şöyle bakıyorum edebiyatın görünümüne, özellikle edebiyat biliminin kuram ve eleştiri ayağına ilişkin deli sorular kafamda bir bir yankılanıyor.
Bu sorulara yanıt bulmak için Türk Dili ve Edebiyatı Lisans bölümünde öğrenime başladım. Sorularıma yanıt bulabilir miyim bilmem ama aradığım yanıtların, büyük bir bölümüne akademik eğitimden ulaşamayacağım daha şimdiden belli oldu gibi. Örneğin Yeni Türk Edebiyatı ders kitabının bir ünitesini şiire ayırmışlar. Ne var ki şiirin temel kavramı olan imgeyi kullanmaktan kaçınıp imaj diye söz etmiş hocalarımız. İmge teriminin bilimsel açılımını burada görmek isterdim; ne yazık ki kavram ismi olarak bile daha çok gerilerde ve açılımı hiç tatmin edici değil. İmgelem terimi zaten hiç geçmiyor. Alışılmadık bağdaştırma, sapma gibi şiir tekniklerine hiç girilmemiş. Öğrencinin güncel Türk Edebiyatının hiçbir yerinde karşılaşmayacağı metonomi tanımlanıyor şiirin yapısına alt başlık olarak… Ayrıca şiirin yapısında anlamsızlaşma diye bir durum da varmış. Eksiltili anlatım diye bir tanımlama biliyorum ama anlamsızlaştırma diye bir şiirsel yaklaşım duymamıştım. Özellikle kuramla ilgili söylemler ve şiir konusunda öğrencinin sorumlu tutulduğu konular, lisans düzeyinde olması nedeniyle bana çok tuhaf geldi. Kısacası güncel edebiyatın gerisinden gelen bir lisans programı içinde olduğumu daha şimdiden görebiliyorum. Umarım zaman, beni önyargılı olmakla suçlamaz…
Edebiyat biliminin ikinci ayağı olan Edebiyat Eleştirisinin; yaşayan edebiyatın içindeki yerinin sağlam, güvenilir ve bilimsel olduğunu söyleyebilir miyiz? Sanırım bu soruya yanıtımız, ‘hayır’dır. Yaşayan edebiyatın içinde eleştiriye ve ödül sistemine karşı yoğun bir tepkinin olduğunu biliyorum. Dergi giriş yazısında bu konulara şimdilik girmeyeceğim; özellikle konuyla ilgili dersleri aldıktan sonra ayrıntılı bir araştırma yapmayı düşünüyorum. Bana göre edebiyat eleştirisi, son derece önemli, işlevsel ve etkili bir sistem olmalıdır. Bilimin bir alt dalı olma özelliklerine yakışır bir yaklaşım gerektirmektedir. Bir şeyin varlığı ve güvenirliğine ikna olmuşsak o alanda gelişmenin olmayacağını baştan kabul etmişiz demektir. Edebiyatımızda bu tarz bir yaklaşımın varlığını göz önünden uzak tutmamak gerek… Verilen bilgiyi sorgulamadan kabullenmek gibi bir alışkanlığımız var sanırım. Akademik eğitim bile olsa sanat gibi özellikle edebiyat gibi bir alanda, çok çelişkili durumların varlığını, eğitimcilerin öngörüsünün yetersiz ve sığ olabileceğini dikkate almalıyız.
Edebiyat biliminin üçüncü ve asıl ayağı olan kuram konusu… Kuram, üzerinde özellikle tartışılması gereken bilimsel terimdir ve son derece önemli bir konudur. Fen bilimleri lisans eğitimi almış birisi olarak, edebiyat kuramı diye öne sürülen çoğu konunun, ne yazık ki yöntemden veya yaklaşım biçiminden öte bir şey olmadığını düşünüyorum. Bu konuyla ilgili ‘Kuram Nedir’ başlıklı bir deneme kaleme aldım ve deneme, Ç.Türk Dili Dergisi Kasım 2023, Sayı 429’da yayımlandı. Aynı deneme, Şiir Sarnıcı (e-dergi)’nın bu sayısında da yer alacak; okuyabilirsiniz. Edebiyat sanatına aynı zamanda edebiyat bilimi diyorsak ki öyle olması gerekir, kuram konusu bilimsel ve ayrıntılı ele alınmalıdır. Bu kavramın anlamsal alanı, hiyerarşik yapısı ve kavramlar arası ilişkisi doğru tanımlanmalıdır. Çünkü kuram, ister fen bilimlerinde olsun ister sosyal bilimlerde olsun her ağzımızda sözcük boşluğu doğduğunda sıradan kullanabileceğimiz bir kavram değildir. Kuramlar, bir bilim dalının doğal oluşan ve mutlakiyet taşıyan ana yollarıdır. Varsayım olarak ortaya konur, varlığı saptanır ve kanıtlanırsa yasa niteliği taşır; çoğu yerde söylendiği gibi yapılamaz, doğurulamaz, kurgulanamaz. Akademik eğitimim biraz daha pekiştikten sonra kuramla ilgili makale düzeyinde bir araştırma kaleme alacağım. Bu, bir bilim dalının gelişimi için son derece önemli bir konudur ve kuşkuya yer bırakmayacak şekilde anlamsal alanı ve kapsamının tanımlanması gerekir. Ders kitaplarında yerli yersiz kullanılan bir kavram olmaktan çıkarmak gerekir; yerli yersiz kullanılan yerlere tanık olduğum için özellikle belirtiyorum. Akımdır, ekoldür, tarzdır, unvan sahibidir gibi bir mantığa yaslanarak bilimsel verileri bir yana bırakıp birilerinin söylediğine kuram diye yaslanmak, bunlara doğruymuş süsü vermek için bir takım söz oyunlarına girmek bilimin kaldırabileceği bir durum değildir.
Açıkça söylemek gerekirse, Türk Dili ve Edebiyatı lisans eğitimine kafamda çözümüne ulaşamadığım sorularıma yanıt bulmak umuduyla başlamıştım. Ne kadar ve nasıl kullanılabilir bilgiyle karşılaşırım şimdilik kestiremiyorum ama güncel edebiyat ile akademik eğitimin bazı noktalarının sağlıklı kesişmediğini, örtüşmediğini ayrıntıya girmeden şimdiden söyleyebilirim.
Yeni yılın ilk günlerinde bu kadar ağır ve derin konulara girmek doğru mudur, bilmem? Bu tür konular, Şiir Sarnıcı’nda tartışılsın, yanlış da olsa görülen görülemeyen noktalar ortaya konsun istiyorum. Bilindiği gibi sanatta “doğru” diye bir kavramın geçerliliği yoktur. Bir anlamda sanatla doğruluk değeri yüzde yüze yakın bilimleri aynı potada kullanabilecek, ilişikliğini çözümleyip geleceğe daha yaratıcı bakabilecek anlayışın güçlenmesinden yanadır isteğim. Ne var ki edebiyat sanatının çeşitliliği, özgünlüğü, gelişmişliği, yaratıcılığı ve insanı kavrayıcılığı; toplumsal bilinçle koşuttur; bütün sanatlarda olduğu gibi.
Günceli zaman zaman izlemeye çalışıyorum. Aklımla dalga geçilmesini geçtim; aklı zapturapt altına alma temelleri, göz göre göre törenle her bir yana atılıyor. Bunların ayırdında olmak için akıl ve mantığa başvurmak gerek. Önemli olan da burası ya… Akıl ve mantığa başvurulsa da, yeterli donanıma sahip değilseniz iyiyle kötü arasındaki ayrım görülemez.
Zaman sıkışıklığı nedeniyle bu sayıda; dil, yazım ve noktalama yanlışlarını gözden kaçırmışsam affola… Mutlu ve esenlikli günlerde okunmak dileğiyle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.