- 375 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
TERE YATIRMA-1
Ortalık yeşile boyanmıştı. Dağlar, taşlar, gözle görülen her yer yemyeşildi. Yağmur yüklü bulutlar bir o taraftan bir bu tarafa doğru kaçışıp duruyordu. Rahmet yüklü yağmurlarını indirmekten hiç çekinmiyordu. Rahmet boldu ve sicim sicim iniyordu. Hem gönüller hem de tabiat suya kanıyordu. Dereler, özler çaylar, ırmaklar ve nehirler güldür güldür akıyordu. Hiç akmayan kuru dereler bile rahmetten nasibini almış coştukça coşuyordu.
Dere kenarları yemyeşildi. Gökyüzü kuşlarla cıvıl cıvıldı. Kuşlar şarkı söylüyordu. Arılar, böcekler kanat çırparak çiçekten çiçeğe sevinçle koşuyordu. Saklambaç oynarcasına saklanarak uçuyordu. Kanatlarından çıkan mutluluk çıngıları göklere kadar yükseliyordu. Tabiat yeşillikle coşmuştu dereler gibi. Baharın yeşil ruhu bütün bedenleri kuşatmıştı. Doğa uyanmış mutluluktan mutluluğa uçuyordu. Çiçekler rengârenk renklere bürünmüştü. Korkmadan açıyordu. Aşklar çiçekler gibi açardı. Seven gönüller baharın aşkıyla sulanır; tomurcuklanır, çiçek açar ve gönüllerde meyve olurdu.
Arılar vızıltılarla ilahiler okuyor, ebem böcekleri bir kalkıp bir iniyordu. Karınca yolları boydan boya uzanmış ucu bucağı gözükmüyordu. Yolculukları çok çetindi. Çalışmaları bitmek nedir bilmiyordu. Kışın erzakını şimdiden taşımaya başlamışlardı. Yorulmak onların kitaplarında yazmıyordu. Hele işten kaytarmak ve grev yapmak onlar için asla düşünülemezdi. İşlerinde yalan, hile, tuzak yoktu. Çalışkanlıkları dillere destandı.
Köyün delikanlıları podyumdan geçer gibi süslenmişler, saçlarını da güzelce taramışlardı. Isladıkları uzunca saçlarından sular damlıyordu. Genç erkeklerin kekilleri gözlerini kapatırdı. Islanan saçlar, güzelce taranırdı. Ayna, tarak ve mendil gençlerin olmazsa olmazıydı. Genç delikanlılar, sevdiklerine ayna tutarlardı. Parlayan ayna genç kızın ilkönce kalbine akar ve orada parlar, kalbini küt küt attırırdı. Ayna deyip de geçmeyin ha! Gençler, gözlerine kestirdikleri, kalplerini gürp gürp attıran güzel kızlara ayna tutarak işaret verirlerdi.
Ah bu gençlerin aşkları yok mu? Genç kızları ve erkekleri, sabahlara kadar aşk acısıyla uyutmayan aşklar. Yakışıklı olmak ve beğenilmek güzel bir duyguydu. Seven kızlar sevgilisine mendil işlerdi. Aşkını adeta ilmek ilmek dokurdu sevdiği oğlanın mendiline. Gençler, sevdalandı mı sevdikleri kızları kaybetmemek için her şeyi göze alırlardı. Ah bu gençlik! Ele avuca sığmayan gençlik yok mu? Aşk acıları yok mu? Gençlerin kalplerine ok gibi saplanan yüreklerini yerinden fırlatan, deli divane eden, aşk şarabını içiren aşklar… Aşk yarası geçmezdi, gönül yarası geçmezdi sevenlerin gönüllerinden. …
Topal Kâmil ve Topal Kaymak dağlık bir köye yerleşmiş sakin bir hayat sürüyorlardı. Karılı kocalı iyi anlaşıyorlardı. Öz, bağ ve bahçe işleriyle uğraşıyorlardı. Babalarından kalma birkaç dönüm tarlayı da ekip biçiyorlardı.
Karı koca sanki birbirleri için yaratılmışlardı. Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş misaliydi. Âşık olarak mı evlenmişlerdi? Hayır, görücü usulüyle evlenmişlerdi. İkisi de engelliydi. Ayaklarında topallama vardı. Olsun Allah’tan gelene boynumuz incedir. Topal Kâmil’in gözleri gök rengindeydi. Bu yüzden ona go gözlü derlerdi. Topal Kâmil, bedenen orta boylu, beyazımtırak yüzleri vardı. Ayaklarından rahatsızdı. İki değnekle gezerdi. Yiğitti ve etine dolgundu. Topal Kaymak ise güçlü ve babayiğit bir hanımdı. Topak boylu, gödek ve tombuldu. Yanakları kırmızı ve benizleri al aldı. Alıçlı Köyü’nden bu köye gelin gelmişti. Huy, mizaç ve ahlâk güzel olsun da engeller hiç önemli değildi. İnsanın huyu iyi olacak huyu, gerisi boş…
Köy yerinde; ırgatlık, harman, öz, bağ bahçe işleri; koyun, kuzu, mal, davar derken köyün işi hiç biter mi? İşin biri biter, diğeri başlar. Kışın kar yağdı mı mal davar işi dışında ev yemeği ve evin temizlik işleri de olurdu. En hafif iş kışındı. Sobalar harıl harıl yanar, sobanın kuzinesine patatesler atılır, güzelce pişirilir ve iştahla yenirdi. O zamanlar soba yok denecek kadar azdı. Sobanın yerini tutan ocaklar vardı. Ocaklar evin giriş kısmındaki salondaydı. Çoğu evde salonun bitiş noktasında bacası olan bir ocak bulunurdu. Yemekler bu ocakta güzelce pişerdi. Ocağın üzerindeki sacayağına konan bakır kazanlardaki yemeğin kokusu tâ uzaklardan gelirdi.
Köy dağlık, verimsiz ve engebeli bir araziye yerleşmişti. Talihsiz kuş gibi köy de verimsiz araziden pek faydalanamıyordu. Köylüler geçimlerini sağlamak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Köyde gün boyu çalış, çalış; çalıştığın iş bir cevizin kabuğunu doldurmuyordu. Köylüler, boş durmuyorlardı ama ellerine de geçen pek bir şey yoktu. Olsun, dünya hayatı devam ediyordu. Köyde geçim sıkıntısı vardı. Herkes bir avuç darıya muhtaçtı. Bir avuç darı için günlerce çalışılırdı, tarlalarda, bağlarda ve bahçelerde.
Evli çift köy yerinde sade bir hayat sürüyordu. Kıt kanaat geçinip gidiyorlardı. Muhanete muhtaç değillerdi. Evliliklerinden nur topu gibi bir oğulları oldu. Adını Mehmet koydular. Onu Memedim diye severler, seslenirken de “Memet veya Memedim” diye hitap etmeyi tercih ederlerdi. Mehmet göz rengini babasından almıştı. Go gözlüydü. Huylarının bir kısmı babasına benziyordu, bir kısmı da annesine. Mehmet, evin gülüydü ve balıydı. İki yıl sonra evli çiftin nur topu gibi bir erkek bebekleri daha dünyaya geldi. Adını Durak koydular, dursun ve yaşasın diye. Bu isim, Anadolu’da sıkça konan isimlerdendi.
Mehmet, köy yerinde köy hayatını yaşayarak, özümseyerek büyümeye devam ediyordu. Çamurlara bana bana büyüyordu. Çamurları yuta yuta büyüyordu. Çocukluğunda o yörede bulunan bütün oyunları oynadı. Çelik çomak, yumucuk, yağ satarım bal satarım, ara gitti, kör ebe, sek sektim, mendil kapmaca, sinsin bu oyunlardan bir kaçıydı. Bu oyunlar ne tatlıydı bir bilseniz? Oyunlarda sevgi vardı, kardeşlik vardı arkadaşlık vardı. Gençler kendilerini bu oyunlara o kadar kaptırırlardı ki yemek vakti eve gelmeyi bile unuturlardı. Sabahlara kadar oynarlardı. Mehmet, baharın güzelim sürgünleri gibi gün be gün boy atarak büyüyordu. Köyün bütün yokluklarını çekti çocuk yaşına rağmen. Üstü başı yırtık ve yamaları elbiseler giydi. O bundan hiç yüksünmedi. Ayağına zaman zaman giyecek lastik bile bulamazdı. Ocağı batsın bu yokluğun…
14.11.2023
Yozgat
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.