- 494 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRK TARİHİNDE KADININ YERİ
Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Türklerde kadın, genel olarak ahlâk anlayışı, analık duygusu, kocasına sadakati, bilge ve alp kişiliği, idarî, siyasî, sosyal alanlardaki anaç becerileri, dik duruşu ile toplumun temel direği, hatta olmazsa olmazı olarak kabul edilmiştir.
İslamiyet’e geçilmeden önceki dönemlerde Türk ailesi, erkeğin tek kadınla evlenmesi ile kurulan, monogam bir aile yapısına sahipti. Kadının ailede saygın bir konumu vardı. Erkekler ile birlikte savaşır, ata binerlerdi. Türk kadını, kendi mallarının malikiydi ve boşanma hakkına da sahipti. Kadına güvenildiği için devlet ve toplum hayatında da önemli görevler üstlenmişti. Hakanın buyrukları yalnız “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi, buyruğun geçerli olması için eşinin onayı da gerekmekteydi. Bu toplumda kadın miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu ve bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı.
Eski Türklerde kadın ve erkeğin toplumda eşit bir seviyede olduğu söylenebilir. Eski Türkler anneye “ög” derlerdi. Bugün kullandığımız annesi olmayan anlamındaki öksüz kelimesi de buradan gelmektedir. Babadan sonra aileyi anne temsil ederdi. Babanın mirası anneye değerdi. Çocuklarının varisi de anne idi. Kadınlar Türk tarihinde hükümdarların naibi veya devlet içinde büyük söz sahibi idiler. Ana daha önce gelir ve ana-baba denirdi. Türkler kız ve erkek çocuklar arasında bir ayrılık göstermiyorlardı. Eski Türklerde evin sahibi kadındı. Kız evin başı, evin yakışığı, kazanın kulpu gibidir. Kadın evlendiğinde kız ailesine verilen mala kalın denirdi. Kalını verilen gelin ailenin eşit üyesidir.
Orta Asya’da kadının erkekle her alanda eşit olduğu bütün kaynaklarda belirtilir. Orhun Kitabelerinde hakanın karısının kocası ile birlikte Türk toplumunun başına indiği anlatılır.
Bilge Kağan yazıtlarında geçen “Yukarıda Türk Tanrısı, Türk’ün kutlu ülkesini böyle tanzim etmiş. Türk milleti yok olmasın, millet olsun diye babam İlteriş Kağan ve annem İlbilge Hatun’u Tanrı halk içerisinden çekip yukarı çıkarmıştır” sözü ile kadınının devlet yönetiminde hüküm sahibi olduğundan bahsedilir.
Türk hükümdarları yabancı elçileri kabul ettikleri zaman eşleri de resmi olarak kabulde hazır bulunurdu. M.S. 981’de Çin imparatorunun Güney Uygur hükümdarı Aslan Han a yolladığı elçinin kabulünde Hanın eşi ve çocukları da hazır bulunmuşlardır. Kadın aile içinde erkek ile eşit haklara sahipti. Bu devirde kadının kocası Hakan yanında devlet idaresine katıldığı hatta bazen devleti tek başına yönettiği bile olmuştur. Kadına Türkan veya Bilge Hatun sıfatları verilmiştir.
Türkler 7 ile 11. yüzyıllar arasında kalan 400 yıllık bir süreç içinde İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Bu tarihlerden sonra İslami kuralların dar ve muhafazakâr yorumları sonucunda eve kapanan kadın hem sosyal yaşamdan hem de bu yaşamdaki siyasi haklarını kullanma yetisinden mahrum kalmıştır.
Türkler, İslamiyet’i kabul edişleriyle birlikte kendi kültürlerini korumaya çalışırken, istila ettikleri yerlerin kültürlerini benimsemek durumunda kalmışlardır. Bu değişimler sonucunda da Türk kadının toplum içerisindeki statüsünde birçok değişiklikler olmuştur.
Osmanlı toplumunda kadın kamusal hayatta boy göstermekten daha çok ev yaşamına doğru çekildi. Türk toplumunda kadının tekrar toplumda istenen yere varmasında Meşrutiyet dönemlerinin etkisi vardır. Meşrutiyet döneminde kadınların sayısı 40’a ulaşan dergi ve gazete çıkardıkları bilinmektedir. Bu tarihlerde kadınlar da erkekler gibi basında seslerini duyurmaya ve gazeteler dergilerle haklarını aramaya başladılar. Bunlar arasında en çok tanınanlardan biri olan Terakki gazetesinde Batıdaki kadınların haklarından ve siyasi hak talep etmelerinden söz edilerek Osmanlı kadınlarının da artık bu talepte bulunmaları isteniyordu.
Türk kadınının Millî Mücadele’deki azmi ve fedakârlıkları belki de bütün dünyada emsali görülmemiş, âdeta adı konulmamış, yazılmamış bir kadın destanı gibidir. Cephede elinde silahla savaşanlardan cephe gerisinde Mehmetçiğe lojistik destek verenlere, miting meydanlarında kalabalıkları millî mücadeleye ikna edenlerden teşkilatlanarak dernek kuranlara, Türk kadınları, kurtuluş destanımızda hiç de hafife alınmayacak büyük işler başarmışlardır. Bu kahramanların birçoğunun ise maalesef isimleri bile bilinmemektedir. Türk kadınlarının özellikle Çanakkale savaşı ve milli mücadele sırasında gösterdikleri kahramanca tutum onların cumhuriyetle beraber birçok hakka sahip olmasını sağlamıştır. Nene Hatun, Onbaşı Nezahat, Kılavuz Hatice, Şerife Bacı, Kara Fatma, Halide Edip gibi kadınların yaptığı faaliyetler Cumhuriyetin ilanından sonra kadın haklarının hızla kazanılmasında önemli rol oynamıştır. Atatürk bu konuda “Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu Kadınından fazla çalıştım. Milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu Kadını kadar emek verdim,’ diyemez!” diyerek Türk kadının milli mücadeledeki rolünün öneminin altını çizmiştir.
Cumhuriyetin kurulması ve Atatürk’ün desteğiyle Türk kadını birçok hakka kavuşmuştur. 17 Şubat 1926’da Türk Medeni Kanunu kabul edilmiştir. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanınmıştır. 1930’da Belediye yasası çıkarılmış, bu yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.
26 Ekim 1933’te Köy Kanunu’nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verilmiştir. 5 Aralık 1934’te Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış, Türkiye bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi olmuştur. Türk kadını bu yeni haklarını hemen kullanmışlardır. Böylece toplumda kadınlar hak ettiği yerleri almaya başlamış ve birçok toplumsal alanda erkeklerle birlikte görev almışlardır. Daha önce toplumda hiç yer almayan doktor, tiyatro sanatçısı, bilim insanı, muhtar, belediye başkanı, bakan, başbakan gibi görevlerde kadınlarda görülmüştür.
Avrupa, Afrika ve Arabistan’da kadınların köle pazarlarında satıldığı dönemde bile toplumumuzda, siyasi alanda, bilimde ve hatta yerleşik hayata geçmeden önce savaş meydanlarında önemli yere sahip olan, Kurtuluş Savaşı yıllarında cepheye mermi taşıyan, ilk seçme ve seçilme hakkı ile özgür iradeli hür kadınlarımız vardır. Bulundukları zamanda asla geri durmamış, erkek işi dememiş, pes etmemiş ve kadınların neler başarabileceğini göstermiştir Türk kadınları.
***
KAYNAKÇA:
Mehmet Emin Bars, Türk kahramanlık destanlarında kadın tipleri. International Journal of Languages’ Education and Teaching (İJLET), 3, 122-140.
Belkıs Konan, Türk kadınının siyasi hakları kazanma süreci. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2011, 60(1), 157-174.
Ferhat Uyanıker, Millî mücadele’de kahraman Türk kadınları. Ankara 2009
(Ş. Kurnaz, Cumhuriyet öncesinde Türk kadını (1839-1923). Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. Ankara1992
Nevin Yazıcı, Çanakkale savaşı’nda Türk kadınının rolü. Gazi Akademik Bakış, Ankara 2011, file:///C:/Users/PC/Downloads/142-258-
Cemile Şahin, Mustafa Şahin, Osmanlı son dönemi ile milli mücadele yıllarında Türk kadınının sosyal, siyasî ve askerî faaliyetleri. NEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (2013). 2(2), 53-72.
YORUMLAR
Türk tarihinde kadinin yeri adlı makalenizi tebrik ederim. Güzel bir çalışma olmuş.Konar göçebe toplumlarda aile bireyleri her daim önemlidir. Özellikle kadınlar. Türk tarihinde göçün başını kadın çeker ve bu durum kadına verilen rol ve statütüyü göstermektedir. Bu göçler sırasında kabilenin ön kısmı bayanlardan oluşurdu. Ayrıca nezaket ve güzellikleri ile dikkat çekerlerdi. Bu nezaket ve güzellik yeni başlayacak olan hayatlarında yeniliğin ve taptâze bir hayâtın kaynağı olarak görülürdü. Divan-i Lügati Türk eseri incelendiğinde Türk kadınlarının devlet idaresinde yer aldıklarını ve sokakta rahatça gezebildiklerini görebiliyoruz. Ayrıca giyim kuşamdaki sosyal hayatta her hangi bir kısıtlanmaya rastlanmaktadır.
Hükümdarın eşine verilen Hatun ünvanı ise ilk defa Kök Türkler Bumin Kağan zamanına rastlamaktadır. Mevcut arkelojik buluntuların sonucu olarak Hunlardan beri Hatun ünvanın kullanıldığını biliyoruz. Hatunun yönettiği şehirlerde vardı. Hatta Hazarlar da başkent olan Etil Şehrinde Hatunun oturduğu kısma Hatunbalıg olarak adlandırılmıştır.
Osmanlı’nın klasik döneminde 13 yüzyıl ve 16 yüzyılın sonuna kadar kırsal kesimlerde Türk kadının geneleksel özgürlüğünü devam ettirmiştir. 17 yüzyıldan itibaren I. Ahmet, I. Mahmut, III. Osman I. Abdülhamit , II. Mahmut ve II. Abdülhamit dönemlerinde kadınlarımızın sosyal yaşamlarına dair yasaklar gelmiştir. Kadınlarımız Islahat hareketleri özellikle II. Meşruyetin ilanıyla ve çeşitli dergiler ile seslerini duyurmaya çalışmışlar ve medeni hakların elde edilmesi için mücadele etmişlerdir.
Yazınıza çok kısada olsa eşlik etmek istedim.
Saygılarımla