Şairlere Dair
Saâdet ile nedîm olalı peder hâna
Ne mercimek görür oldu gözüm ne tarhana..
Peder değil bu belâ-yı siyehdir başıma
Sözüm yerinde n’ola güç gelirse ger hâna!
Okuduğunuz bu satırlar 13/14 yaşlarında bir çocuğa ait, adı Ömer. Babasını sevmediği için onu hicvetmiş. ( babası işi gereği çok gezermiş ) Bu ömer isimli arkadaş Darri mahlasını kullanıyor, anlamı; zarara mensup. Bu somurtkan şirin daha sonra büyüyor, şiirleri ve yeteneği adını aşıyor, döneminin en büyük şairi oluyor. Babasını hicvetmekle başladığı bu yolculukta hiciv uğruna canından oluyor.
Gel gelelim onu canından edenlerin bugün adları bile bilinmez fakat onun adı okullarda okutulur, üniversitelere, caddelere onun adı verilir. Zamandan ve hayatına kastedenlerden intikamını böyle alır.
Darri iken şiirlerinin mükemmelliğinden Nefi mahlasına layık görülür. Nefi ; yarara mensup.
(Nefi sizi arkadaş olarak ekledi)
-
Fuzuli
Dönemi ve kendisi hakkında birçok bilgi elbette pek kıymetlidir fakat benim en çok hoşuma giden bilgi mahlası hakkında olan bilgidir. Fuzuli bu mahlası iki sebepten almıştır. Birincisi Fuzuli gibi itibarsız bir mahlası kimsenin kullanmak istemeyeceğini düşünmüş ve böylece diğer şairlerle karıştırılmaktan, adaşlıktan kurtulmayı hedeflemiştir. Bilirsiniz fuzuli ’’ gereksiz, boş konuşan vb ’’ anlamına gelir, İkinci sebebi ise Fuzuli fazl kökünden gelmektedir ve ’’ şahsi üstünlükler, faziletler’’ demektir. Şair bu iki anlamı da şiirlerinde pek güzel kullanmış ve hakkını vermiştir.
-
Ahmet Haşim
Gittiği okulda (Galatasaray Lisesi) bozuk aksanı sebebiyle alay konusu olup, Arap Haşim lakabını alınca,büsbütün içine kapanmıştır. Çocuk yaşta Annesini kaybettikten sonra Babası ile diyar diyar gezmiştir. ( bozuk aksanı bu yüzden )
Annesine aşık olan Haşim bu acı kaybından sonra kadınlara hiç yaklaşamamış diyebiliriz. Oldukça utangaç mizacına bir de kendini çirkin saymasını ve aynalarda kendi yüzüne tükürmesini eklemiştir.
( Ahmet Haşim sizi engelledi )
.
Tevfik Fikret,
Tev/fik
Fik/ret
İsim ve soyisminin bu muazzam uygunluğundan mıdır nedir, kendisi pek bir mükemmeliyetçi imiş. Tevfik Fikret İstanbul’a bilinen ilk kötüleyici şiiri yazmıştır, Sis isimli şiirdir bu. Şiirde İstanbul’u kişileştirip ona sen diye hitap edip, yerden yere vurmuştur. Aslında Şiirde kastedilen " Sis " İstanbul’un üzerine çökmüş olan ağır şartlardır. Mehmet Akif Ersoy ile de kısa bir şiir tartışması yaşamışlar, birbirilerini hicvetmişlerdir. ( farklı bir başlıkta ekleyeceğim bu şiiri )
Mehmet Akif Ersoy, demişken;
Gerçek adı Mehmet Ragif olan Şairimizin ismi yanlış söylenilerek zamanla Akif’e dönüşmüştür.
Babası ebced hesabına göre doğum yılını veren Ragif adını koymuştur kendisine.
Mehmet Akif bilindiği üzere İstiklal Şairidir, ve onun için derler ki,
’’ Akif ne vakit ezanı duysa hürmeten ayağa kalkar da dinlerdi,
Allah da ona herkesin ayakta okuyup-dinlediği bir marş yazmak nasip etti.’’
Orhan Veli
Şiire yeni bir soluk getiren şair, Garip akımını başlatmış ve bu garipliği iki manada kullanmıştır. Hem garip, tuhaf olan, hem de fakir, fukara anlamında. Şiirleri okunduğunda ’’ bunda ne var, ben de yazarım bunu ’’ dedirten fakat yazmaya kalkışıldığında iki kelimeyi bir araya getirtmeyen dahiyanelik vardır.
( Biz buna edebiyatta sehl-i mümteni diyoruz )
Onu anlatan en kısa özet sanırım ’’Garip geldi, garip yaşadı, garip gitti ’’ cümlesi olur.
Cahit Sıtkı Tarancı,
O da Ahmet Haşim gibi kendini fiziken yetersiz bulmuştur hep, bu yüzden iş yerinde, evinde ne kadar ayna varsa kaldırmış yahut kırmıştır. Aynalara küs olan Tarancı şiirlerinde ise sık sık aynaları işlemiş, bu davranış ile sanki, ’’ bakın ben çirkinim, fakat şiirlerim en güzel aynalara layık’’ der gibi.
Abdulhak Hamit Tarhan,
Meşhur Makber ile yüreğimizi dağlayan şair, bu eseri 40 günlük bir inzivada yazmıştır,
Bu arada hakkında söylenilen, ’’ eşinin vefatından 3 gün sonra evlendi ’’ haberleri asılsızdır. 5 yıl sonra evlenmiştir.
Kendisi o dönem şiire birçok yeni teknik kazandırmış ve Şair -i azam ( en büyük şair ) olarak anılmıştır.
.
Beşir Fuad,
Bir dönemi intiharı ile sarsan şair, yazar.
İntiharını 2 yıl önceden Ahmet Mithat Efendi’ye bildirmiş ve nasıl yapacağını da anlatmıştır. Ve gerçekten iki yıl sonra bahsettiği usul ile intihar etmiş ve kendi kanı ile son bir şiir yazmıştır.
Kanıyla şiir yazan şair demişken bir örnek daha verelim:
.
Sergey Yesenin genç yaşta ölmesine rağmen Rus Edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.
Ancak, sürekli psikolojik rahatsızlıklar geçirmiş, hatta belli bir süre akıl hastanesinde bile kalmıştır.
Çıktıktan sadece birkaç gün sonra otel odasında döneminin en büyük Rus şairlerden olan Vladimir Mayakovski’ye veda şiiri yazmaktadır ancak bir aksilik vardır, mürekkep bitmiştir. Yesenin hiç düşünmeden bileklerini keser ve akan kanla şiirini tamamlar daha sonra ise kendini asarak intihar eder. Şiir ise şöyledir.
hoşçakal dostum, hoşçakal
canım, yüreğimde yaşayacaksın
muhtemel ayrılığımız
gelecekte tekrar karşılaşmayı vaat ediyor.
hoşçakal dostum, el sıkışmadan, konuşmadan
acıyla ya da kederle çatma kaşlarını.
şu yaşamda, yeni bir şey değil ölmek,
ama yaşamak da daha yeni değil mutlaka.
Mayakovski ise arkadaşına;
gezegenimiz sevinç duymaya
fazla elverişli değil daha.
sevinci gelecek günlerden
koparıp almamız gerekiyor.
ölüp gitmek;
zor bir şey değil bu yaşamda.
yaşamı yaratmak çok daha zor.
diye cevap verse de ne hazindir ki kendisi de intihar etmiştir.
Yahya Kemal Bayatlı,
Kendisini son büyük Türk Şairi olarak görür imiş.
Ömrünün son yirmi yılını bir otel odasında yalnız geçirmiş.
Yaşarken kitap çıkartmadığı için kendisine ’’ kitapsız şair ’’ der imiş yakın çevresi.
( Farklı şairler ile devam edecek.. umarım )