GAZİLİK ONUR -19 YLÜL
Haberlerde görür ve duyarız x bölgesinde yapılan operasyonlarda pusu,mayın EYP(El yapiminpatlayici ) hava veya kara araç kazalarında şehit ve ya yaralı olan personel olduğu bilgisi verilir bazense bu bilgiler TV ekraninaltinda alt yazı olarak geçer ve gündemi azda olsa meşgul eder gibi gözüksede ATEŞ DÜSTÜGÜ UERİ YAKAR deyimini doğrularcasina gündemden düser ve insanların normal yaşamlarında kahraman şehitlere Allah rahmet eylesin VATAN SAOLSUN,kahraman gazilerimize şifalar temennileri ile konu kapanmış başsağlığı veya geçmiş olsun dileri ile jnsaninvicdaningörev yerine getirilmiştir.
Madalyonun diğer tarafında ise yaralanan personelin uzun bir süreçte tedavisine başlanır yaşanan olaylarda vücut bütünlügü bozulur kol bacak göz kaybi veya derin iyilesmeyen ve bir ömür madalyon gibi taşıyacağı uzuv eksikliği ve derin yara izlerinin tasiyacaklardir
Gazi, gaza eden kişi. İlâ-yı Kelimetullah için cihada giden, savaşan, Allah yolunda, Allah rızası için mücâdele eden Müslüman askerlerden savaştan dönenlere gazi denildiği gibi; savaşta büyük yararlıklar gösterenlere de gazilik ünvanı verilir. Lügatta "savaşa katılan kişi" hakkında kullanılmasına rağmen, savaşa katılan ve sağ olarak geri dönenler için kullanılan bir deyimdir.
Kur’an-ı Kerîm’de şu buyrukla müminlere seslenilmiştir:
"De ki: Bize iki iyilikten, gazilik ve şehitlikten başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz?" (Tevbe, 9/52).
Bu ilâhî emri asırlarca halk "Ya gazi ya Şehid", "Ölürsem şehid, kalırsam gazi" şeklinde kullanmıştır.
İslâm’da zorunlu askerlik yoktur. Ancak cihada katılmayanlar kınanır (Tevbe, 9/42-49). Savaşa katılmayıp evlerinde oturanlar Müslümanlar tarafından toplumdan âdeta soyutlanır, Allah da onların kalplerini mühürlemiştir. Resulullah gazveye çıkmadan önce, "Cihada istekli olanlar dışında kimse bizimle gelmesin" (İbn Sa’d, et-Tabakat, II, 27) buyurmuştur. Ancak Mekke’nin fethinden sonra İslâm devletinin ilk kuruluş ve bi’setin başlangıcındaki hükümler genişlemiş; müminlerin hepsinin savaşa çıkmasının gerekmediği, bir kısmının dini korumak için geride kalması emri gelmiştir (Tevbe, 9/122). İslâm’da askerlik zorunlu değilse bile, ilimle uğraşanların dahi gönüllü olarak savaşa gittiği görülür. Hz. Ebû Bekir (r.a) de aynı Hz. Peygamber (s.a.s) gibi bu konuda aynı uygulamayı yapmış, ancak fetihlerin hızlanması ve İslâm devletinin sınırlarının genişlemesiyle Hz. Ömer zamanında maaş alan, nizâmî bir askerlik kurumu ile Divanü’l-Ceyş kurulmuştur (Mürûcu’z-Zeheb, III, 955).
Savaşa gidecek kişilerin seçilmesi Resulullah zamanında başlamıştır. O, askerleri tek tek kontrol eder, sağlıklı olanları savaşa götürürdü. Resulullah’ın uygulamasına göre belirli bir askerlik yaşı da konulmamıştır. İhtiyar, çocuk ve hastalar dışında sağlam olan herkes cihada katılmıştır (İbnü’l-esir, el-Kâmil, II, 62). Hz. Ömer ise, Divan’larda âkil, bâliğ, Müslüman, sağlam, cesur olanları kaydettirmiştir. İslâm ordusunun sürekli seferde kalmaması en fazla dört aylık bir seferden sonra askerlerin dinlendirilmesi ve yerlerine dinlenmiş olanların gönderilmesi usûlü ilk defa İslâm devletinde uygulanmıştır (İbnü’l-esir, el-Kâmil, II, 196).Allahu Teâlâ müminlere zafer vâdettiği, ahirette güzel nimetlerle müjdelendiğinden hiçbir İslâm mücâhid; cihaddan geri kalmak istememiştir. Allah gazilere, dünya hayatını, ahiret için satanlara büyük bir mükâfaat verecektir. Savaş sırasında kaçanlar ise Allah’ın gazabına uğrarlar, onların yerleri cehennemdir. Bu yüzden gazilerin esas olarak şehid olmak arzusuyla savaştıkları görülür
Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s) cihada katılmayanlara görevlerini ihmal etmemeleri ve kısman da olsa telafi etmeleri için şöyle buyurmuştır:
"Kim Allah yolunda cihada çıkan bir gaziyi donatırsa, aynen cihada çıkmış gibi olur."
Tarihte birçok Müslüman devlet adamının cihad mefkûresini ifade etmek için gazi ünvanını aldığı bilinmektedir. Selçuklular zamanında gazilik mefkûresini sürdüren bir zümre doğmuştur. Bunlara Gâziyân-ı Rûm denilirdi (Aşıkpaşazade, Tevârih-i Âli-i Osman, s. 222). Müslüman olmadan önce sık kullanılan cengaver ve yiğit anlamına gelen Alp kelimesinin de sonralan İslâmî bir içerik kazandığı ve hatta gazi kelimesinin bunun yerine geçtiği görülür. Gaziler Anadolu’nun İslâmlaştırılması için Anadolu insanını tekkelere kapanmaktan çok düşmanla cihad yapabilecek yerlere sevketmiştir. Bu sebeple teşkilatlanan zümreye Gâziyân-ı Rûm veya Alp-Erenler denilmiştir. Bunlar, Osmanlı Devletinin kurulmasında da büyük rol oynamışlardır
Anadolu’nun İslâmlaştırılması için savaşa çıkan komutanlara "Gazi" unvanı onuncu yüzyıldan itibaren verilmişti. Mengücük Gazi, Melik Ahmed Gazi gibi. Türk şairi Aşık Paşa Alp-Eren veya Gazi olmak için birtakım şartlardan bahseder: "Kuvvetli bir yürek, yani cesur, pazu kuvveti, gayret, iyi bir at, husûsî bir elbise, yay, iyi bir kılıç, süngü, uygun arkadaş." Osmanlının, Bizans’a yakın bir uçta küçük bir Beylik iken, cihana sözü geçiren büyük bir devlet hâline gelmesi bu gazilere dayanıyordu. Bu gelenek Hz. Peygamber ve ashabıyla başlamış ve Osmanlı padişahlarının savaşa iştirak etmeden gazi ünvanı almalarına kadar sürmüştür. Padişahlara gazilik fetvaya istinaden verilmeye başlandı.
Ayrıca yeni doğan çocuklara Gazi adının verilmesi de gaziliğin kültürümüzdeki yansımalarındandır.
19 EYLÜL GAZİLER GÜNÜ münasebetiyle başata Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olmak üzere kutsal canlarını vatan millet bayrak uğruna kahramanca veda eden şehitleeimizin mekanları cennet olsun Bu uğurda kolundan bacağından gözünden ve vücudunda derin yaralar barındıran kahraman Gazilerimizn Gaziler gününü kutlar
Ebediyete intikal eden Gazılerimize Allah’tan Rahmet ve Mekanı cennet olsun inşallah.
(
YORUMLAR
Yurdumuzun kurtarıcısı en büyük gazimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e de Sakarya Meydan Savaşı'nın kazanılmasından sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verilmiştir. ''Şehit nurlanmış, Gazi onurlanmış askerdir.'' Vatanı vatan yapanlardır onlar. ''Gazi, vatan sevgisinin sembolüdür, şehit ve Gazi toprağı vatan, insanı ulus yapan değerlerdir.'' Yine en büyük gazimizin Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün sözü ile laflarımızı bağlayalım. ''Gaziler yaşayan anıtlardır.'