- 458 Okunma
- 7 Yorum
- 1 Beğeni
-MARJİNALİTENİN KISKACINDA KADIN VOLEYBOLUNU OKUMAK- (2)
Bir devrin ünlü şarkıcılarından Ali Rıza Binboğa’nın döneminde mitsel bir değer kazanan “Özgürlük ve barış tüm insanların. Özlemi olacak yarınlarda.” Söyleyişi ellinci yaş gününü kutlayacak yakınlarda. Özgürlük böyledir elbette, damarlarını alev alev yakar insanoğlunun. Hatta tepki aldığı hallerde dahi. Bilirsiniz bir pozitif bir de negatif elektrik vardır. İkisi de elektriktir nihai noktada. Ve ikisi de kanımızda delicesine bir tutkuyla akar ve sentezlenerek değiştirir, dönüştürür yeryüzünü tümden.
Ne ki, her özgürlük söylemi bu cinsten midir acaba? Manipülasyon boyutu da kazanamaz mı? “Hareket verme, harekete geçirme, yönlendirme, etkileme.” Şeklinde sözlük karşılığını bulacaktır açıktır ki.
Son yılların moda mevzularından LGBT bende böylesi bir his uyandırır açıkçası. Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender yapılanmasından söz ediyorum evet. Demem şu ki, dünyanın pek çok yerinde hatta Avrupa, Amerika gibi oldukça özgür tanımlanan ülkelerde daha zaruri çizgide ilerlerken bizde harlandırılan, yapay olarak yükseltilen bir konu olup olmadığını düşünmüyor değilim açıkça. Doğal mecrasında aktığı, lafza, aksiyona dönüşmediği sürece ülkemizde bu tip konuların bize özgü bir hürriyet kapsamı kazandığını belirtmek isterim tam da bu noktada.
Klasik ve artık klişe hüviyet kazanmış örnek, popüler ses sanatçımız Bülent Ersoy olmalı. On iki eylül döneminde askeri rejimce televizyona çıkartılmazken milletimiz ünlü sanatçıyı bağrına basacaktır. Bunda belki halk kesimlerinin bizde, askeri yönetimlere mesafe duymasının da gizil bir psikolojik etkisi olabilir. Öyle ya, Bülent Ersoy ameliyatla karşı cinse geçti, oldukça gürültü de koparttı etrafında. Ama milletimiz üstadı benimseyip bir üst tat olarak bağrına basacaktır. Şüphesiz son yıllarda katıldığı programlarda yaptığı efektler buna dahil olmamaktadır.
İsmi lazım değil bazıları rahmetli olmuş başka bazı sanatçılarımıza da toplum kesimleri kontenjan tanır, tanımıştır da. Milletimiz alicenaptır genelliği içerisinde. Elbette türlü biçimlerde yozlaşmış, rayından çıkmış, köyle kent arasında ne köy ne kent olan toplumsal katmanlar tazyik yapabilir. Bunlar nicelik düzleminde kısmi yer tutarken, nitelikte külli bir etkileşim doğurabilir de. Bir şeyin çıkarttığı ses, koparttığı gürültüyle sayıyı motamot birbirine karıştırmamak uygun düşecektir haliyle. Toplumsal yapımız günümüzde ziyadesiyle kozmopolit hal aldı malum.
Ben şahsen üstte örneklediğim biçimde sanatıyla ses getiren, magazin çizgisinde basınç yapmayan şahsiyetlere sarmayı münasip bulduğumu söyleyemem. Dini zeminde farklı görüş ve değerlendirmeler şüphesiz var. Daha önce de yer yer arz ettiğim üzere dünyamızla birlikte ülkemizde de üst çatı ve hemen tüm çerçeve Kapitalist/Modernist ölçekte şekillenip, işlemekte. Ülkemizde ve İslam dünyasında İslam ahkamının hakim olduğu dönemler askeri, siyasi, ekonomik güç Müslümanlarda idi. Oysa birkaç asırdır böyle olmadığı sırda değil artık. Ne zaman ki ticaret yolları İpek Baharat yolu güzergahından çıkar ve Hint seferlerinde kaybederiz, o zamanlardan, taa o zamanlardan beri.
Şu kadar ki LGBT, konumuza dönersek bugünkü yapısıyla tehditkar olmasa da cüretkardır ülkemiz özelinde. “Müslüman mahallesinde salyangoz satmak” misalidir. Şüphesiz Müslüman mahalleleri de problemlidir bazen. Öğrenci yurtlarında hatta cemaat, tarikat ortamlarında da zaman zaman bu tip hallerle karşılaşılmaz mı, karşılaşılmıyor mu? Otoriter yapılanmaların sistemi tayin ettiği ortamlarda bu tip sorunlarla karşılaşılması her zaman mümkündür. Ne çare ki, dini hüviyetli kurumlara bu tarz eleştiri yöneltildiğinde ya da sorgulandığında dindar ruh rencide de olabilmekte. Yanlış halbuki. Din ve dindarlıkla kurumsal hiyerarşinin motamot alakası olmaz ki. Elbette yapılan eleştirinin niteliği de önem arz eder. Üzüm yemek mi, bağcıyı dövmek mi amaç? İtikadi hassasiyete riayet etmeksizin vur abalıya makamında çalıyorsa sorgulama, metodik bir hata teşkil etmez mi? Münferit halleri genele teşmil etmek, komplikasyonu hastalığın bizatihi kendisi saymak, tüm kurumsallığa mal etmek doğurduğu netice itibarıyla kurum yapar ve ortalık is pastan geçilmez haa! Bu da az çarıklı erkânıharp değil dersiniz de şakaya gelmez, aman ha!
Yine bakıyorsunuz bir sporcu kızımız gerek kendisi gerekse takım olarak kazanılan başarıları basamak yaparak fotoğraf paylaşımları yapmakta sosyal medyada. Troll yorumlarına afili cevaplar vermekte gereksizce. Halbuki spor çizgisinde fiziksel bakımdan güçlü, ruhsal bakımdan savaşçı özellikte bir oyuncumuz vesselam. Birkaç senedir bakıyorum, takım kötülediğinde o sahne alıyor, arkadaşlarına pozitif enerji katıyor. Rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun savaşçısı, voleybolumuzda kesin bu enerji, bu dinamizm. Ama zırzop, delişmen. Art niyetli olmadığı zannındayım açıkça. Hani bir takım mahfiller yönlendiriyor onu, onların demesiyle hareket ediyor denirse yanıltıcı olabilir de. Kişisel hareket edecek, edebilecek kadar terelelli meşrepte. Yılkı atları vardır doğada, onlara benziyor daha da çok. Yıldırdığı muhakkaktır ama.
E sosyal psikolojiyi de yabana atmamalı derim. Köy yerinde tarlasındaki hanım teyzenin, bey amcanın, dağdaki çobanın serzenişlerini ıska geçmemeli. Samimidir o ses. Allah muhafaza Lut kavmi misali felakete uğrarız dediğinde bu insanlar, sentetik gelmez hani. Okuyanlar yozlaşıyor, okumayanlar daha temiz, berrak diyen profesör duraksatır da beni, geçmişte bir kurban bayramı gittiğim bir köy evinin bahçesinde iki tane koçu boynuzlarından kavrayıp götüren seksenlik nine Cenab-ı hak felaket verir evladım dediğinde eyvallah teyzem, haklısın derim naçizane. Bu ülkede akademi ve aydın katman bu sesle, nefesle bağını yitirdiğinde kaybetti, kaybettik.
Öte yandan longoz misalidir LGBT. Üstü koruluk, ormanlık, çevresi sazlık, bataklık doğal köşeleri bilirsiniz. Eşcinseller için de kimi vakit meziyetlerden faydalanmalı, özel hayattan bize ne denirse, bu anlayışında altı bataktır. Bu anlayışı da su basar eninde sonunda. Belirli bir mesafeden izlenmesi, görünümü güzeldir de, yanı başına gidildiğinde bir de bakarsınız sivrisinekten geçilmez. Ya da “Hayat uzak çekimde komedi, yakın planda bir trajedidir” diyen Şarlo dahi böylesini düşünmemiştir ve hatta kim bu şarlatan demekten alamaz da kendini ama şorololuğunda Şarlo’ya sığmayacak şaryoya takılmayacak yanları olamaz mı birader?
Sözün özü konu hassas, kırılgan. Gül bahçesi vaat etmiyor deşilmesi bize. Ya da tam tersine gül bahçesi müjdeliyor, dikenleriyle birlikte. Demem o ki, incelik ister ziyadesiyle.
-SON-
-LT-
YORUMLAR
Sözün özü konu hassas, kırılgan. Gül bahçesi vaat etmiyor deşilmesi bize. Ya da tam tersine gül bahçesi müjdeliyor, dikenleriyle birlikte. Demem o ki, incelik ister ziyadesiyle.
Kendi adıma teşekkür ve tebrik ederim dost yazarım.
Kaleminizi okumak hep güzel.
İçten selam saygılarımla
levent taner
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
levent taner
"Olan takıma oluyor ve başarılarına..."
İstanbul misali yedi tepeden alan kuşbakışı bir fotoğraf çekmişsiniz
Şu kadar ki, iki bölümde hatta ara bölüm niteliğinde yazıyla birlikte üç bölümde konunun farklı yönlerini ölçmeye çalıştım
Kavramsal boyutla bireyselliğin ayrılan bir yanı olduğunu düşünüyorum açıkçası
Bireyin özlük hakları da vardır, bu da bir boyuttur kanımca
Eleştiriyi daha ziyade kavram, olgu üzerinden almaya gayret ettim bu bağlamda
Nihayet
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
cüceloğlu'nun savaşcı'sını 20 yıl önce okumuştum sonradan tekrar da karıştırmıştım. ihtiyarladıktan sonra pek de bir önemi kalmıyor hani savaşmanın. bizlere adalet timsali olarak tanıtılan ömer'in halife seçimlerinde kata külli yaptığını öğrenmek de cüceloğlunun savaşcısı kadar etkileyiciydi benim için.
köy yaşantısının samimi görülmesi gerçek mi sizce hocam? köy yaşantısı sadece fazla sosyal olduğu için mi samimi geliyor yoksa bizlere. köyde nereye giderseniz gidin bir tanıdık simadır karşınıza çıkan aksine şehirde bir avm ye gidip bir şeyler içseniz çevrenizde tanıdık görmek çok çok nadirdir, bizim zihnimizin aldatan samimiyet görünürlükle mi veya tanıdıkla mı alakalı yoksa.
marjinallik mi arıyorsunuz, bir peygamberin lezbiyen veya gay veya trans olduğuna dair dünyaca belgesel tadında video var mesela, video hazırlayana sorsak mesela leyn olum gidip baktın mı, gördün mü peygamberin şeyini de böyle ipe sapa gelmez konularla ilgileniyor ve ekserisi arap kültüründen beslemeli ve emevi tahakkümünü din olarak ezberlemişleri geriyor ve toplumun sinir uçlarına basıyorsun, atarım lan seni nezarete kutsala hakaretten.
günümüz dünyasında en büyük devletin abd olduğu belli, son veya sonlara yakın genelkurmay başkanlarından biri transtı, abd tarihindeilk defa trans bir komutan gördü insanlar, siyahi veya melez ve trans bir genelkurmay başkanı? yine herkesi bildiğin son başkanlarından biri de melez idi, beyaz ve zenci kırması idi. ırk veya cinsin üzerinden bir oyun mu oynuyor abd nin elitleri veya derin dünya devleti? öyle ya, toplumumuzda nazi savaşları veya ikinci dünya savaşından beridir daha çok sık önümüze çıkar derin dünya oluşumları. bunlara veya yönetenlere neden derin dendiğini de anlayamıyorum açıkcası, zengin oldukları için mi derinler yoksa zenginleri yönettikleri için mi? veya gerçekten derinlik veya sığlık algılarımızla mı oynanıyor.
cahiliz üstadım, istediğin kadar oku, bil, araştır zamanında bir etkisi olmuyor, senin etkin belki de sonraki 40 veya 100 yıl için geçerli, o da ne kadar bir yer kaplarsa işte. kalabalıkların hükmü var şuan dünyada geçerli olan adına demokrasi deniyor lakin demokrasiyi de yönetenler toplumu marjinalite üzerinden algılandırıyor, inanmaya ve mücadele etmeye çağırıyor. seccade koyuyorlar fotolarına, camiden poz veriyorlar, lgbt diyerek eskimiş kutsallardan cümle paylaşıyorlar, kiliseler de toplayıp milleti safları sık tutmak istiyorlar, vatikana kutsallık atfediyorlar, bizde mekkeye kutsallaık atfettikleri gibi. dünyanın en kalabalık dinleri bu şekilde safları sık tutuyor, yeni doğanları vaftiz ederek, sünnet ederek toplumu kendi düşüncelerine göre aynı bir kılıç yapar gibi örs ve çekiç arasında durmadan kafalarına vurarak, bu böyle ha, arada bir de soğuk suya daldırmak bilimsel acıdan gerekli olunca cos cos diye bir kaç toplumsal karışıklık çıkarıyorlar, darbe falan yaptırarak yönetimlerini pekiştirmeye çalışıyorlar. emevilerin ehli beyti kesmeleri de aynı kılıç yapımında olduğu gibi metali soğuk suya daldırması gibi değil miydi. veya yayılan ulusların geldikleri yerdeki yönetimi soğuk suya daldırması gibi. mesela avrupalılar kızılderileri kafalarına vura vura tarih sahnesinden sildiler, araplar kafalarına vura vura ispanyolların bir yönetim oluşturmaya çalıştırdılar. ispanyollar 800 yıl sonra özgürlüklerini kazandılar peki ya kızılderililer özgürlüklerini kazananmış olabilecekler mi 800 yıl sonra yeniden. dini bakış açısında körfez elitleri ve düşünürleri de kendilerine binlerce yıldır hem din hem siyaset hem de tarih konusunda yanlış bilgiler verildiğini söylemeye başladılar youtube düşen arap tartışma programlarında mesela.
toplum veya birey yönetenler için koyun keçiden ibaret değil mi üstadım. şimdilik lgbt marjinal olarak toplumun önüne konuluyor çünkü gideri var, kitleleri bu konuda meydanlarda gösteri yapmaya çağırabiliyor ve bunu da başarabiliyorsun. oysa lgbt nin de tarihi açıdan alt bir kültürdenfarkı yok, onlar günümüzün kızılderileri, endülüs zamanındaki ispanyolları, çine göre doğutürkistanlıları, cami veya kilisi veya havra vaazcısına göre de lanetlenmişler veya ne uygun tabir ile hastalıklılar ve zorla tedavi edilmeliler.
düşünsenize lgbt en sert atraksiyonu gösteren bir toplum liderinin torunu gay veya biseksüel vb oluyormuş 20 yıl sonra. tabii 20 yıl sonra ihtimal siz ölmüş olacaksınız ki galiba bende. gidince göreceğiz gerçek algıyı belki de.
voleybol futbol basketbol hangi çağın oyunu hocam= eskiden ata binmek, ok atmak, kılıç şıkırtatmak, güreş idi toplumun sporu, eski oyunlarla yeni oyunları karşılatırsak mı mesela. ilk voleybol oynayan hükümdar kimdir, oynamışlar mıydı, peygamber denilen insanlar günümüzde şort giyip futbol oynar mıydı, firavun ile musayı bir voleybol maçında hayal etsenize mesela, nasıl bir düşünce belirecek zihninizde. hangisi kazanacak, hangisi çok sıplayıp smaç basacak, en güzel soru da hakem kim olacak bu valeybol maçında, belki yapay zeka olabilir hakem, olabilir mi?
çağımızda hassalık kalmadı üstadım, kırılganlık artı genel kabul değil, tarih, din, coğrafya ve kavimlerin yönetimi bize şunu göterdi ayan beyan, vur eline al ekmeğini,tak zinciri boynuna köleleştir tünel açtır, madencilik yaptır,ver maaşını hizmet ettir pilot olsun, şoför olsun, öğretmen olsun, imam olsun, doktor olsun isterse lgbtli olsun lakin ipi benim elimde olsun. ipi benim elimde olmayan büyük veya küçük başın, veya vahşi kurdun veya yılanın, veya kadın erkek ve çocuğun hükmü nedir ki tanrı katında?
nihayetinde hocam; gerçek marjinalite düşünürler için uzaylı ve yapay zeka konusunda karşımıza çıkacak gibi algıya sahibim. uzaylılar ve robotlar, robotlar ve insanlar, doğal felaketler ve karıncadan farksız insanlık olarak çıkacak gerçek marjinalite...
bahsettiğiniz konular belki de çoktan sindirildi son kırk yılda, sindiremeyenler bağırıp çağırsa da, şu şöyle olacak bu böyle olacak dese de, sindirilmeyen konular marjinal olarak çıkmayacak mı karşımıza.
saygı ve hürmetlerimle.
zihnimin sabah sporunda fazla efor sarfettirdiniz bana, günümü yine mahvettiniz diyor muşum:) düşün düşün nereye kadar ya hu:)
hocam eksik olmayın, değer katıyorsunuz yazılarınızla düşünce dünyamıza.
levent taner
"köy yaşantısının samimi görülmesi gerçek mi sizce hocam?" demişsiniz
Köy toplumunu ve yaşamını bir bütün olarak kutsadığımı zannetmeyin lütfen, taassuba müsait bir iklim vardır açıkça, "biz kırk kişiyiz birbirimizi biliriz" tabirini bilirsiniz hani, kapalı devre toplumsallığın dezavantajları vardır köyde, birey hemen göze çarpar, batar, eriyip araya karışıp gidemez mesela, şehrin özgür yapısından eser yoktur hani, yalnız şehrin özgürlüğünün de mekanik, sentetik bir yanı vardır ki, o da ayrı boğar mensuplarını, ötekileştirerek, yalnızlaştırarak, yabancılaştırarak, vs.
Bir de hocam, naçizane yazımda bir profesör tipiyle kıyasladım dikkat ettiyseniz, Okuyanlar yozlaşıyor, okumayanlar daha temiz, berrak diyen profesör duraksatır da beni derken yönetime göz kırpan, kuyruk sallayan akademisyene işaret ettim inceden
Sentetik bulmadım köyü yalnızca, züppelikten, snopluktan uzak bir dünya, rizikoları yok mu? elbet var
Ayrıca LGBT konusunu da büyük şehirlerin kozmopolit çevreleriyle sınırlandırmadım, mahalle baskısı kültürü oluşturan dinci yapılanmanın kurumsal ortamlarına da değindim
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Ne kadar özgürsünüz? Bu kimin neyine ki!
Çağların birbiriyle en büyük sorunu, kimin haklı ya da kimin daha özgür olduğunu yetiştirdiği değil mi? Hiçbiri! Bizler her zaman, zamanın içinde olduğumuz sürece başkalarına karşı hep sorumlu olmuşuz, belki de bin yıl geçtikçe bunu anlıyoruz.
Tanrının buyruğu bir yana, modern iletişim ağının içine düşen dünya, ya hesap sormakta ya da hesap vermektedir. Hoşgörü ve saygının vicdanın bir köşesine feda edildiği bu evrende yapıcı olmaya çalışmak veya bölücü olmaya çalışmak ne bir deve açar ne de kapatır.
Selamün Aleykum yerine Merhaba demeye çalışan her iki tercihin de amacı aynı dil ve aynı anlamdadır, bu dengeyi sağlamak zordur.
Hoşgörü/hoşgörü/hoşgörü eğer size hoşgörüsüzlüğü anlatıyorsa, oradan kaçının. Zira orada size kalan tek şey, sizi kaygan bir zeminde yürümeye çalışan bir denge olduğudur.
Sonuç olarak, benim kırmızı çizgim herkesin kırmızı çizgisinde durmak ve oradan seslenebilmektir.
Esselamun Aleykum…
levent taner
İnsancıl bir perspektifle temel bazı noktaların altını çizdiğinizi görüyorum
Hoşgörü, adalet, özgürlük, sevgi, saygı hepsinin kıymeti var benim açımdan
Kavramlarla bireyleri ayrı düşünürüm söz gelimi
Bir kavrama, düşünceye karşı olur gibi somut bir bireye karşı olmam
Kavramlar soyutlamalara dayansa da somutta yaşamı ve içindekileri derinden etkiler, bireyler organize olmadıkları sürece yaşamı ve içindekileri etkileme şansına en azından o denli sahip olamaz
Halbuki tek bir bireyde değer ve önem arz eder
Dikkat ederseniz somut bir sporcumuzu ölçerken isim üzerinden gitmediğim gibi, meziyetlere değindim
Bir önceki "Marjinalitenin Kıskacında Özgürlük" başlıklı yazımda da sanat ve sporu ayırma gereği duydum
Kalıp bir dinsellik içerisinde baksam bunu yapmaz hepsini bir kapta karar, birbirine katar, bulamaç yapardım
Sanatla sporun farklılaşan doğası bağlamında yaklaştım açıkça
Nihayet hocam
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Selam ve saygılarımla.
Binboğa'nın şarkısı ve sözleri, ezgisel olarak ütopik veya distopik..optimist veya pessimist durum konumla ilintilenerek, buna göre söylenmemiştir.
Çıkarımını toplumcu, sınıfsal gerçekçi bir ideolojiye göre yorumlanmıştır.
İcra, şan ve introsu bağlamında söylemek istiyorum.
İyi akşamlar dilerim...
Göktürkmen tarafından 16.9.2023 17:26:45 zamanında düzenlenmiştir.
levent taner
Arz ettiğiniz üzere devrin dünyasının temel siyasi ideolojik jargonlarından biri olan Sosyalizm yönlendirici olmakta şarkının söylemi üzerinde
Hani saflaştırarak, salt insanları seviyorum, yaşamı seviyorum, dünya insanıyım söylemi değil bu
Bu bağlamda sosyalizmle alakası olmayan bir yazının üzerinde sos olarak gezdirilmesinden mustarip olduğunuzu görüyor ve bu bilincinizi ayakta alkışlıyorum
Nihayet hocam
Yüreğinize, emeğinize, kaleminize, kelamınıza bereket
Katılım ve katkınız dolayısıyla şükran duydum
Selam ve saygılarımla.
Kıymetli kalem arkadaşlarım, kardeşlerim, ağabeylerim, hocalarım
Mübarek Cuma gününüzü tebrik eder, sağlık, huzur, bereket dolu bir yaşam getirmesini dilerim hanelerinize
En derin hürmetlerimle
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
CaNMaYBuL
Edebiyat din değil, belki dinden beslenir. Edebiyat aşk değil, belki aşktan beslenir. Edebiyat dert değil, belki dertten beslenir. Edebiyat hiçbir şey değil, belki ama her şeyden beslenir, lakin kimsenin dini vazifesine yolda değil.
Siz evrensel bir konuyu evrensel değerler ölçüsünde anlatırsanız, o zaman edebiyat her şeydir. Her şey de herkesindir.
levent taner
Kuşkusuz bu durum sizi eleştirinizde haksız da kılmaz, yabana attığımı zannetmeyin lütfen
Müşkül şu ki, yöresellikten bağımsız, kopuk evrensellikte bizi kültür emperyalizmine götürür usulca ve usulsüzce
Şüphesiz sizin maksadınızı tenzih ederek
Yani dünyanın bir köşesindeki kültürel gelişimin hangi seviyede olursa olsun insanlığın kalıp, sorgulanmaz, tartışılmaz biçimde evrensel değerleri olması mümkün görünmüyor bana
Olsa olsa iktisadi, teknolojik güç dengesizliğine bağlı dayatmalar, empoze etmeler vardır alttan alttan
Selam ve saygılarımla benim hocam.