- 404 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
İNŞİRAH HANIM'IN EVİ
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Növberrr…Kız neredesin ?
-Buradayım hemen geliyorum Hanımanne !...
Növber aceleyle elini önlüğüne silip İnşirah Hanımın odasına koştu. Günde birkaç kez ayağını, başını ovmak ufak tefek işlerini yapmak için İnşirah Hanım’ın odasına gidip gelmek hiç zor gelmiyordu ona, zira kendini bildiğinden beri hayatında sadece iki kişi vardı Hanımanne dediği İnşirah Hanım ve Safiye ablası. Yaşını 17 olarak tahmin eden aslında öyle olabileceğine inanan Növber İstanbul’a nereden nasıl geldiğini, kimin kızı olduğunu hiç hatırlamıyordu. Tek öğrenebildiği annesi ve babası öldüğü için ortada kalmasın diye onu yanına alan Safiye ile İnşirah Hanımın evine sığındıklarıydı.
-Hanımanneyi yatağına yatırdım Ablacığım.
Camın önünde nakış işleyen Safiye her zamanki gibi sadece başını sallayıp pamuklu keten kumaşa tek renk krem iple yaptığı nakışına devam etti. İstanbul’da bilinmeyen bir işleme tekniği vardı ve herkesi hayran bırakır, hatta dışardan sipariş bile alırdı.
-Cemile Teyzenin kızına mı işliyorsun Abla ?...
-Hayır bu senin çeyizine Növber.
-Çeyiz mi ?
-He ya ne sandın bir gün sen de evleneceksin elbet.
Növber sustu, daha kimdir nedir bilmiyordu ki evlenmeye çıksın…Ne diyeceklerdi görücülere nereliydi, kimlerdendi ?...
-Safiye Abla Hanımanne senin neyin oluyor ?...
-Dedim ya uzaktan akrabam.
-Ben peki ?
-Sana ne olmuş ?
-Ben ne senin ne de Hanımannenin akrabasıyım değil ?
-Of Növber başlama yine eskileri karıştırmaya…Sen çok sevdiğimiz komşunun kızıydın ananlar ölünce ortada kaldın ben sahiplendim hepsi bu gerisini sorma.
İşte öğreneceği bu kadardı, Safiye abla asla bu söylediklerine bir kelime eklememişti.
Bazı geceler rüyasında sarışın çok güzel bir kadının dans ettiğini veya meleksi bir sesle şarkılar söylediğini görüyor kendi zorlayarak hatırlamaya çalışıyor ama bölük pörçük görüntüler dışında hiçbir gerçekliği yakalayamıyordu.
-Hanımanne ben buraya geldiğimde kaç yaşındaydım ?
-Dur bakalım kızım sen de 2 ben diyeyim 3 ama 4 ü geçik değil.
-Nereden gelmişiz peki ?
-Ne bileyim kızım denizaşırı bir yerden nereydi hah aklıma geldi Kıbrıs ceziresiydi herhalde…
-Kıbrıs mı ?...Növber heyecandan nefes nefese kalmıştı.
-Öyle demişlerdi galiba Kıbrıs’da ortalık karışmış kaçan kaçmış kalan gavur tabiiyetine geçmiş…
Kalbi küt küt çarpıyordu genç kızın demek demek bir adalıydı o…Masmavi denizlerin ortasında yemyeşil bir zümrüt gibi yanan bir cenneteydi evi.
-Vakti zamanı Safiyegillerden kız almışız hısımlık mı olmuş ne…Ben eve bir kadın arayınca onu dedilerdi bir baktım yanında bir bebe…
-Ben değil mi Hanımanne ?
-Sen mi yok sen değil bir oğlandı bebe ne dediydi Safiye anası babası ölmüş yeğeniymiş kimsesi yokmuş gelirse o da gelirmiş.
-Hanımanne Kıbrıs Ceziresinden Safiye ile gelen bendim öyle dedin ya…
-Yok yok sen değil karıştırdım ben.
-Ne oluyor burada ? Safiye çarşafıyla kapıda durmuş bakıyordu.
-Ah Növber ah yaşlı kadının aklını iyice karıştırdın bilmez misin kafa gelir gider.
-Ablam Kıbrıs deyince heyecanlandım güzel cennet gibi bir adadan gelmişiz diye …
-Ya cennetti…Bak kızım yaşlı kadınla uğraşma yazık işin aslı Cezireden gelen benim sen değil !...
-Nasıl ?
-Ben yeni evliydim kocamla Gönyeli’de otururduk . Otururduk dediğime bakma nikah oldu ertesinde harbe gitti fakir…Şehid dediler bir daha göremedim yüzünü. Sonra Osmanlı koca Osmanlı adayı İngiliz gavura sattı dediler ne edeceğimizi bilemedik. Genç bir dulum kalakalmışım ortada… komşumuz vardı İsmail amca ile Hediye Teyze sahip çıktılar bana.. korudular. Benimkiler uzaktaydı Baf’da anam kötürüm babam gençiken sıtmadan ölmüş. İşte böyle şanla şerefle adaya gelen Osmanlı sus pus adadan çekiliverdi. Biz sahipsiz, devletsiz kaldık ateşlere attı Rum gavuru hepimizi…İstanbul’a gelirken yanımda olan bebe oğlandı yanmış bir evde ağlarken buldum. İstanbul’da birkaç ay yaşadıktan sonra öldü.
-Peki ya ben ?
-Seni Hanımanne kapıda ağlarken bulmuş, birileri bırakmış aradık bulamadık.
Növber aniden buz kesildiğini hissetti. Hayalinde canlandırdığı zümrüt yeşili cennet ada kristal bir avize gibi düşüp binlerce parçaya ayrılmıştı. Kapıya bir bohça gibi bırakılan, hiçbir yere ait olmayan köksüz biriydi.
-Neden bana yalan söyledin ?
-Növber üzülme diye kuzum…Hem hiç kimseye de demedik yarın birgün isteyenin olur nesebi belirsiz demesinler.
Bir hiçti kendine ait bir öyküsü bile yoktu bir başkasının öyküsünü çalan bir hırsız gibi hissetti kendini.
-Adını ben koydum küçük yaşta ölen kardeşimin adıydı.
Açık kumral saçlarını örten ince örtüyü iyice başına doladı Növber mutfağa bulaşıkları yıkamaya gitti. Safiye ve İnşirah dışında bir hayatının olduğunu ummuştu. Oysa şimdi onlarına hayatına bile dahil olamadığını öğrenmişti. Osmanlı’nın karmakarışık günlerinde bir sürü insan savaşlarda, salgında, göçte telef olmuştu, kimbilir hangi garibanın çocuğuydu, nerelerden gelmişti bunu asla bilemeyecekti.
Kıbrıs Ceziresi
“Gece yıldızlar öyle parlaktı ki uzansan tutardın, fazla baksan gözünü yakardı ışıltısı. Biricik Safiyem cephede olmasam kendimi Girne’nin sahilinde gece balığa çıkmış sanacağım…Adamızı, fakirhanemizi, en çok da gül yüzünü özledim helalim.”
Bu mektup asla Safiye’ye ulaşmadı. Safiye dul kaldığını çok çok sonra öğrendiğinde kocası Yusuf’un bedeni çoktan yabancı bir toprakta çürümekteydi. Genç gelin taze dul Safiye ağlayarak evini toparladı, Baf’a ailesinin yanına gidecekti de nasıl ?...
“Pek talihsiz, kara bahtlı bacım. Sana ne deyim anamızı geçen ay gömdük bizi desen durumumuz senden iyi değil…İngilizler geldikten beridir Rumlarla dövüşüp dururuz. Devletiniz gitti, siz de gidin derler evimizi taşlarlar, yolumuzu keserler. Bacım biz burada duramayık gayrı…Bu yana hiç gelme bacım hiç gelme…Ağabeyin Ramadan”.
Çatışma Safiye’nin evinin pek yakınında oldu …Çat çat çat silahlar patladı, bağırışlar iniltiler duyuldu sonra amansız bir sessizliğe boğuldu gece…Sanki kapkara bir karabasan çökmüştü adanın böğrüne de ada gencecik narin bir kadın gibi korkudan büzülmüş, küçülmüş içine çekilmişti.
“Safiye kızım Rumlarla bizimkiler fena kapıştı bir Rum kadınla kocası ateş arasında kaldı ikisi de öldü mecbur gizlice gömdük. Lakin bu kız kaldı geriye İngilizler bulmadan bunu al götür yanında, soran olursa benim dersin. Safiye anlaşılırsa asarlar bizi, seken kurşuna hedef oldular ama anlamaz ki bunu elin gavuru. Gemi yarın sabah kalkacak İnşirah Hanım’a gidersiniz Hediye Teyzenin akrabasıdır, hali vakti iyi, hayırseverdir sizi aç komaz. “
Gemi yaslı bir gelin gibi adayı terk ederken son kez evine, yurduna baktı Safiye…Deniz kokusunu içine çekip yeldirmesinin ucuyla gözlerini kuruladı.
-Ne güzel bir kız bu böyle sizin herhalde ?...
-Evet
-Adı nedir acaba ?
-Növber …Adı Növber…
Gemi arkasında bir sürü kırık hayal, yarım kalmış hayat ve denizin köpüklerine karışıp eriyen umutları bıraktı.
YORUMLAR
Muhteşem anlatım
tebrik ederim değerli yazar arkadaşım
nice hikayelere
takip edeceğim sizi
güne gelmesi mutlu etti beni
teşekkürler seçki kuruluna
saygılar kardeşim
ayrıca, dilimizi ne kadar güzel kullanıyorsunuz
su gibi akıp gitti öykünüz
teşekkürler
direniş tarafından 8.8.2023 13:52:58 zamanında düzenlenmiştir.