- 214 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Deniz Nasıl İkiye Ayrıldı?
Daha önce gelen belalardan ders almayan Mısır’lılara taun adı verilen dehşetli bir felaket geldi. (A’râf,133)
Taunda bir günde yetmiş bin kişinin öldüğü bildirilmektedir.
Bu bela üzerine Mısırlılar Hz. Musa’ya gelip, Rabbine dua etmesini bu kez bela kalktığında kendisine iman edeceklerini ve Mısır’dan çıkma isteğine evet diyeceklerini söylediler. Azap, dua üzerine kalktı. Fakat verdikleri sözü yine tutmadılar. (A’râf,134-135)
Artık ıslahı kabul etmeyen bu asi kavme Hz. Musa’nın yapacağı bir şey kalmayınca, Cenab-ı Hak, Hazreti Musa’ya kendisine inananları alıp, kutsal topraklara doğru yola çıkmalarını emretti. Ayrıca hiç korkmamalarını Firavun’un kendilerini takip edeceğini fakat zarar veremeyeceğini de bildirdi. Bunun üzerine Hz. Musa inanan İsrailoğluyla Mısır’ı gece terk etti.
Firavun durumdan haberdar olunca, derhal askerlerini topladı ve takibe başladı.
Firavun Kızıl denizin kenarında inananlara yaklaştıkça onlar yakalanma korkusuyla endişeleniyorlardı. Allah’ın kendileriyle beraber olduğunu, Firavun’un zarar vermeyeceğini bildirerek Hz. Musa onları sakinleştirdi.
Firavun iyice yaklaşmıştı. İnanların önü Kızıldeniz, arkası düşman ordusuydu. En sıkıştıkları anda Cenab-ı Hak imdatlarına yetişti ve Hz. Musa’ya elindeki asayı denize vurmasını vahyetti. Hz. Musa asasını denize vurunca, Kızıldeniz yarılarak yol açıldı. Bu yoldan karşıya geçmeye başladılar. Takipte olan Firavun ve adamları da açık yoldan arkalarından geçmeye başladılar. Hz. Musa ve inananlar karşıya vardıklarında Firavun ve adamları denizin ortasındaydı. (Şuarâ,61-65)
Hz. Musa’ya ve inanlara zulmeden, inkârda ısrar edenlerin cezalarını çekme vakti gelmişti. Allah’ın adaletin tecelli zamanıydı. Her şey emrinde olan Yüce Yaratıcı sulara açılma emrini verip inananları kurtardığı gibi, şimdi de kapanma emrini vermiş ve bir tek zalim, inkârcı kurtulamadan feryatlar içinde boğuldular. (Şuarâ,66;Yunus,90)
Denizin tekrar birleşme halini ve kurtulamayacağını anlayan Firavun asiliği ve hâşâ ilah olduğu iddiasından vazgeçmek zorunda kalmıştı. Ahirette gideceği yeri bildiği için ibadete layık tek varlığın İsrailoğullarının kendisine taptığı Allah olduğuna bende iman ettim. Artık ben de Müslüman’ım dedi. (Yunus,90)
Ölümün kaçınılmaz olduğu anlaşıldıktan sonra yapılan iman geçerli değildir. Bu bakımdan Allah’u Teâlâ,
Cebrail (a.s.) aracılığıyla ona şöyle seslendi:
-Şimdi mi iman etmek aklına geldi. Hâlbuki hayatın hep isyan ve zulümle geçti. Senden sonra geleceklere örnek ve ibret olsun diye senin cansız bedeninin sularda kaybolmasına mani olup, seni yüksek bir kara parçasına atacağız. İnsanlar buna rağmen ayetlerimizi inkâra devam edecekler. (Yunus,91-92)
Evet, bu hadisenin üzerinden yaklaşık üç bin yıl geçmiş ve 1881 tarihinde Firavunun boğulduğu yerde, Kızıldeniz de Firavun’un secdeye kapanmış şekilde cesedi bulundu. Bilim adamları cesedin yaklaşık üç bin yıl önce yaşayan birine ait olduğunu bildirmektedirler. Şuan Londra’da Britanya Müzesinde muhafaza edilip, insanlara gösterilmektedir.
Fakat ne yazık ki, ayette Cenab-ı Hak’kın buyurduğu gibi insanlar onu gördükleri halde Allah’ı ve O’nun dinini inkâra devam ediyorlar. Oysa Cenab-ı Hak’ka inanmak için hiçbir delil olmasa bu ayetin ifadesi ve bulunan bu ceset yeterlidir. Allah maddi olmayan bu körlükten hepimizi muhafaza etsin. Âmin.
Ahmet TULGANER
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.