- 399 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sokaktaki Adam
Ağır adımlarla ilerlediği sırada karşı kaldırımda öylece duran yaşlı adam dikkatini çekti.Beyaz saçları balıkçı beresinin altından yaşanmışlıkların eskitemediği yorucu yollardan geçtiğini belli edercesine ufuk çizgisine asılı kalmış gözlerinin üzerine düşmüş,dudağının ucundaki sigarasını içen yaşlı adama doğru yürümeye başladı.Adamı tanımıyordu fakat ayaklarının adım atışındaki telaşa anlam veremeden bu heyecanın sebebini çözmeye çalışıyordu.
Karşı kaldırıma nasıl ve ne şekilde geçtiğini daha anlayamamıştı ki derin ve mavi bakışlı adamın tam karşısında buluvermişti kendini.
Yaşlı adam;
-Geldin mi?
Diye sordu sigarasının dibinde sararmış bıyıklarının altında duran
dudaklardan salınan alaycı bir gülümsemeyle.
İstemsiz fakat aynı zaman merakla sordu delikanlı, 24 yaşının vermiş olduğu
korkuyla;
-Geldim fakat kimsiniz siz?
-Benim kim olduğum önemli değil asıl sen kim olduğunu biliyor musun?
Dedi yaşlı adam, küstahça bir tonlamayla.
Şaşkın bir ifadeyle, karşısında sinir bozucu bakışlar fırlatan bu yaşlı bunakta kim diye geçiriyorken içinden korkuyla karışık bir titremeyle kimliğin sadece bir nüfustan ibaret olmadığı,yinede yaşlı adamın bir bildiği mi vardır diye kendisine sormadan da edemedi.Gerçekten kimdi bu adam?
Arsız bir samimiyetle yaşlı adamın önüne çöküverdi,artık yüzyüzeydiler ve gözler savaş yerinden mal kaçırıyormuşçasına telaşlıydı.Bir süre öylece birbirlerini süzdüler.
Birkaç dakika anlamsızca bakıştıktan sonra genç adam;
-Peki beni tanıdığını söylüyorsun,bana kimsenin bilmediği bir hikayemi anlat ki sana inanayım.
Yaşlı adam bir süre duraksadıktan sonra;
-Kendini çok zeki zannediyorsun değil mi? Tıpkı büyükbabanın sana anlattığı hikeyedeki karınca gibi.
Bu sözlerinin ardından yaşlı adama,dehşet içinde yüzündeki tüm ifade silinerek olabildiğince meraklı bir ses tonuyla;
-Siz bunu nerden biliyorsunuz,yoksa beni mi izliyorsunuz?
-Aptal! Dedi yaşlı adam.Sende biliyorsun ki o gün sen ve büyükbabandan başka kimse yoktu odada.Ölüm döşeğinde olan o değil aslında sendin.Senin çürümüş ruhunu uyandırmak isteyen bir adamın sana anlattığı hikaye benim için bugün değersiz bir bilgi.Fakat senin için nekadar önemli olduğunu anlamış olman lazımdı.Şunu da iyi bilmeni isterim ki,sen hayatının hiçbir evresinde o karınca olamadın.
Yaşlı adamın sözlerinden ardından,şaşkın bir ifadeyle yavaşça ayağa kalkarak geriye doğru birkaç adım attıktan sonra aniden arkasını dönüp hızla koşmaya başladı.Neden kaçtığını ve nereye gittiğini bilmeden metrelerce koştu.Aniden durdu,bir korna sesiyle irkilip kendine geldi,dizlerinin üstüne olduğu yere çöktü,anlamsız bir şekilde ağlamaya başladı.Birsüre böyle kaldıktan sonra başını kaldırdı.Etrafındaki anlamsız bakışlara, deliymişçesine ona sarfedilen sözlere aldırmadan geldiği yöne doğru ağır adımlarla ilerlemeye başladı.Birkaç dakika sonra yaşlı adamı gördüğü yere vardığında,adamın orada olmayışıyla birkez daha yıkılmıştı.Adını dahi bilmediği o adamı, o gün bütün semtte aradı, ama bulamadı.
Artık yavaş yavaş akşam oluyordu,vakit artık İstanbuldu.Gecelerin şehri İstanbul, diye geçirdi içinden çünkü bu şehri sadece geceleri seviyordu.
Aklında birsürü soruyla baş başa kalmıştı.Kimdi o adam ve ne istiyordu?
Gölgeler kaybolmuş,ışıkların altında karanlık insan silületleri boy göstermeye başlamıştı.Şehir bütün günün karmaşasını karanlığa gizlemişti sanki,birazdan bir fırtına kopacakmışçasına sessizliğe bürünen denizden yükselen tuz kokusunu içine çekti,derin bir ohhh dedikten sonra uzak ufukta beliren bir balıkçı teknesine gözü takıldı.Küçüklükten beri meraklıydı balıkçılara,derken gözleri doldu aklına büyükbabası geldi.O da bir balıkçıydı,deniz olmayan memleket, memleket değildir derdi.Hafif bir tebessümle eskileri yadetti hatıralarda.Çok tuhaf olan bir durumu beraberinde getirmişti yaşadığı olay.O adam büyükbabasının arkadaşı olabilirdi,buyüzden biliyordu ogün odada yaşananları,yoksa nerden bilebilirdi ki…?
Bütün gün boyunca Maslak’ta dolanmış en son Sarıyer sahilinde denizle kolkola girmiş yürüyordu.Eyüp Çırçır mahallesindeki evi buraya bir saatlik yürüyüş mesafesindeydi.Aslında bir araçla çok daha kısa sürede gideceği evine her zaman olduğu gibi yürüyerek gitmeyi tercih etmişti.Yürümek iyi geliyordu,düşünmek istiyordu,geceleri yürümek ise ayrı bir hazdı bu şehirde.Yaklaşık bir saat boyunca yürümüş,sadece bir soru aklına takılmıştı.Çevresindeki hiç kimse büyükbabası hakkında konuşmak istemiyordu,ne olmuştu da insanlar bu kadar çok susuyordu? Sorulara cevap verilmiyor,aksine yorum yapıldığı zaman bile kızıyorlardı.
Mete yalnız yaşayan bir delikanlıydı,anne ve babası kısa bir süre önce ansızın ortadan kaybolmuş,kızkardeşi Melis ise bu olayın ardından yaşadığı şok ile girdiği depresyon nedeniyle hiç konuşmuyor,titreme nöbetleri geçiriyor,bazense odanın bir noktasına gözleri takılıyor saatlerce o noktaya gözünü kırpmadan bakıyor,daha sonra yine titreme nöbetiyle kendine gelip ansız ağlamaya başlıyor fakat yinede tek kelime etmiyordu.Çevrelerinde yardım edecek kimse bulunmadığı için Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları psikiyatri servisine yatırmıştı kızkardeşini,haftada iki gün doktor izniyle ziyaretine gidiyordu.Yarın yine gitmesi gerekiyordu,yaşadığı bu olaydan bahsetmeli,belki cevap verir umuduyla bazı sorular sormalıydı diye geçirdi aklından.
Bir ara çevresine gözü takılan Mete yanlış bir yerde olduğunu fark etti,o kadar dalmıştı ki başka bir sokağa gelmişti.Geriye döndü,birkaç yüz metre yürüdükten sonra ellerini cebinden çıkarıp karşı kaldırımdaki küçük bir tekel bayisine girip sigara ve birkaç tane bira alıp eve doğru ilerlemeye başladı.Bu ev ailesinden kalan son yadigardı.Apartman girişine geldi cebinden çıkardığı anahtarla giriş kapısını açtı,otomatiğe bastı yanan ışıklar biraz gözünü kamaştırdı.İkinci kattaki eve geldiğinde tekrar elindeki anahtarlardan birini kullanarak kapıyı açtı,içeri girdi ve antre ışığını açtı.Elindeki poşeti önüne çıkan ilk odanın ortasındaki küçük sehpaya bıraktı.Cansız bir beden gibi havadan kendini kanepeye bıraktı,çıkan sesle ürperdi.
-Kahretsin!
Bedenini kanepeden uzaklaştırdı,altında çatırdayan televizyon kumandasını çalışır belki umuduyla eline aldı,televizyona doğru uzatarak açmayı denedi ama olmadı.Pilleri çıkarıp tekrar tekrar denedi yine başaramadı,o sinirle kumandayı yere vurdu,evin dört köşesine dağılan parçalar gözüne takıldı.
-Bizi böyle parça parça eden şey ne? Diye bağırarak boşluğa,anlamsız bir soru bıraktı.
Çağdaş Durmaz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.