Kusursuz Aşk - Bölüm 4
Bölüm 4
- Hastanın durumu hiçte iyi görünmüyor, efendim. (hemşire Seçil beş gündür Veysel ile ilgilenen yetkiliydi ve amirine rapor veriyordu.)
- Anlattığınız kadarıyla belirtiler şizofreniyi gösteriyor. Birde uzman bir heyet tarafından müşahede edilsin. Durum pozitif çıkar ise, Bakırköy’e sevk etmemiz gerekebilir.
- Tamam efendim.
Hafta denilebilecek bir süre içerisinde Veysel, neredeyse 7 – 8 kadar kilo kaybına uğramıştı. O’nu hayatta canlı tutan sağ kolundan damarlarına zerk edilen serum ve birde gördüğü halüsinasyonlardı. Hemen hemen her gün sevgiliye kavuştuğu anları temsil eden ışık kendisini ziyaret ediyor sonra belli belirsiz bir anda kayboluveriyordu. Sayıklamaya da başlamıştı. Kelimeler dudaklarında belli belirsiz hayat buluyor sonra saman çöpünün külleri gibi rüzgârda savruluveriyorlardı. Müge… yıkılmaz denilen dağ gibi adamları yıkan aşkın zehîri… ilk tanıştıkları günleri hatırladı. Ne güzel gülümsüyordu… Veysel derken sanki şiirlerin, şarkıların en güzelini seslendiriyordu. Ancak bu güzel arkadaşlık pek uzun sürmedi. Önce Müge şehir dışına taşındı, sonra internetten devam eden iletişim, haftada bir telefon görüşmesine indirgendi. Birkaç kez Müge’yi görmeye İzmir’e de gitmişti. Her seferinde bir başka bakıyordu Müge. O güzel mavi gözlerinin üzerine sanki kara bir bulut gölge etmiş, gözleri sevgiyle değil, şefkatle bakıyordu. Bakmasındı öyle… şefkatle… ben şefkat değil, aşk istiyorum diyordu Veysel içinden… bunları düşündükçe fevrîleşiyor, suratı düşüyordu. Suratı düşünce hiçte yakışıklı olmuyordu.
- Benimle evlenir misin, Müge?
Son ziyaretiydi bu Veysel’in Müge’yi. Sondu… çünkü aldığı cevap Veysel’in sonuydu.
Önce bir iç geçirdi Müge, yine baktı öyle… şefkatle… Veysel dedi. Sen çok iyi bir insansın. Seninle çok güzel günlerimiz de oldu. Ancak benim hayatımda başka birisi var…
Başka birisi..!? Veysel beyninden vurulmuşa dönmüştü. Kafasının içi zonkluyor, sanki dünya bir büyüyüp, bir küçülüyordu gözlerinde. Ne diyeceğini bilemedi önce. Dudakları büzüldü, konuşmak istediğinde. Kabullenmeyi ise hiç düşünemedi. Bu bir şaka olmalıydı. Ya da bir kâbus uykusunda… uyanmak istedi. Uyanamadı. Belli belirsiz sözler geliyordu kulağına, sanki çok uzaklardan. Veysel diyordu. Veysel, başka ne diyebilirim bilmiyorum. Gerçekten ben seni bir arkadaş gibi sevdim. Benim için değerlisin, ancak bundan ötesi çok zor ikimiz içinde… Müge konuşmaya devam ediyor, teselli etmeye çalışıyordu Veysel’i. Ancak Veysel başka bir boyuttaydı şu anda… ruhu bedeninden çıkacak gibi oluyor, şakaklarında hissettiği baskı giderek artıyordu. Bir anda toparlanır gibi oldu. Henüz kaybetmiş sayılmam diye umutlandı içinden. Ne ölümsüz denilen aşkları öğütmüştü bu hayat, belki de bu da o aşk oyunlarından biridir diye düşündü. Müge belki de vazgeçer bu tanımadığı rakibinden. Zaten maceracı bir mizacı vardı Müge’nin. Bu da o gelip geçici heveslerden birisi olmalıydı. Evet, evet öyle olmalıydı. Müge’nin kendisini seçtiği rüyalar canlandı beyninde bir an için ve tekrar umutlandı. İçine çektiği derin nefes ile enerjisini tazeledi ve tamam Müge, söylediğin gibi olsun. Ben her zaman senin ve kararlarının yanında olmaya çalışacağım derken dudaklarının hareketlerini kontrol edemiyordu. Tüm bu söylediklerinin hiçbir zaman gerçek olmaması, Müge’nin başkasına yar olmaması için gönlünden gizliden gizliye de dualar ediyordu Veysel. Ancak alın yazısı çoktan yazılmıştı ve bu Veysel’in düşlediği bir sonuç değildi.
Bir anda kolunda hafif bir acıyla uyandığını hissetti. Hemşire serum iğnesini değiştiriyordu.
Manasızca bakıyordu gözleri Veysel’in, hemşire Seçil’e. Sanki gizli bir güç kalbiyle gözleri arasında ki bağlantıyı koparmış, hissizleştirmişti.
Hep yanlış kararlar vermişti hayatında ve burada olmasının sebebi de bu yanlış kararların sonucuydu. Ancak yanlış kararlar verdiğinin farkına vardığında Veysel, geçmişin tüm izlerini silebilmek için daha büyük bedeller ödemesi gerektiğini anlayacaktı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.