BÜYÜKLERE MASALLAR
Cemil hep hayal kurardı, bu kara kuru oğlan çocuğu ele avuca sığmazdı. Ortaokulda öğretmenleri ders anlatırken, o başka diyarlarda gezerdi. Bu yüzden oralarda bir türlü dikiş tutturamamıştı. Aklı hep arkadaşlarıyla gezmekte, eğlencedeydi. Karne notları kötü olunca babası biraz da korkutmak için sanayiye bir ustanın yanına çırak olarak vermişti. Cemil burada sanki renkli bir dünyaya adım atmış gibi hissediyordu. Ustalar kendi aralarında bir araya gelip sohbete daldılar mı hemen tamir edilmiş arabaları dışarıya çıkarıyor, yarış yapmaya başlıyorlardı. Kapısı olmayan, camı patlamış arabaların çırakların- kalfaların altında neler çektiğini hayal bile edemezdiniz. Okula devam etmedi, edemedi Cemil, bu dünyadan bir türlü kopamadı. Benliğini oradaki samimi arkadaşlığı başka yerde bulamam korkusu sarmıştı. Bir gün celp geldi eve, devlet o yaştaki erkeklere yaptığı gibi kendisini de ülkenin savunması için göreve çağırıyordu. Hep kendisine ne yapılacağını söyleyenlerden nefret eden Cemil burada da çok sıkıldı, neyse ki ondaki tamir sevdasını fark ettiklerinde iki taraf da rahatlamıştı. Tamir-bakım bekleyen bir sürü araba-cip-minibüs hatta kamyon vardı. Kademe denilen tamirhaneden hiç çıkmadan işiyle meşgul oluyor, gene ıssız yerlerde geceleri bunları deneme sürüşleri yapıyordu.
Askerden gelince babası bir iş tutmasını isteyince şaşırdı. Bunu hiç düşünmemişti. Yapmaktan zevk aldığı tek şey araba tamiriydi, o da öyle yapmaya çalıştı. Ustasıyla da konuştu, onun da görüşünü almak istemişti ancak arkadaşlarını görünce fikri değişti. Bu hayat o kadar yağlı mıydı? Giydikleri elbiseler, üstleri-başları yüzleri hep kirli-yağlıydı. Kararını verdi, minibüs alacak, taşımacılık yapacaktı, böylece hem arabalardan uzak kalmayacak hem de tertemiz yaşayacaktı. Babası buna da tamam dedi, Cemile hattıyla birlikte minibüs alındı. Borçla alındığını bildiğinden midir bilinmez, Cemil çalıştı ve parasını ödenmesine yardımcı oldu. Nesrinle de bu sırada tanıştı, dikiz aynasında bir çift göz sürekli onu izliyordu. Dikkat edince güzel gözlü kızın fabrikada çalıştığını anladı. Gel zaman, git zaman samimiyetleri ilerledi ve konuşmaya başladılar. Önce trafikten, fabrikadan derken boş zamanlarını birlikte geçirmeye başlamışlardı.
Nesrin onun kendine güvenen hallerine bayılıyor, minibüsü dans eder gibi sürüşünü hayranlıkla izliyordu. Cemil de kıza tutkundu, bu bakımlı ve güzel kız ona sanki camdan yapılmış bir sanat eseri gibi geliyordu. Kırarım diye elini tutmaktan çekiniyordu. Hele de bakışları, o bakışlar çok tehlikeliydi, yangın bile çıkarabilirlerdi. İki yetişkin ve çalışan insan konuşmaya başlayınca söz döner, dolaşır ileriye ait fikirlere gelirdi. Cemil bu güzel gözlü kızla bir ömür geçirebileceğini düşünüyor, Nesrin de bu fikrini güçlendiriyordu.
Derken aileler de araya girdiler, söz kesildi ve artık konuşmalar daha senli-benli olmaya başladı. Bir yuva kurulacaktı, iki gencin etraflarında gül pembe hayaller uçuşuyordu. Artık evleneceğiz fikri onları sarmaya başlamıştı. Önce güzel bir ev tutuldu, içi hiçbir masraftan kaçınılmadan içi döşendi. Cemilin babası bu kadar masraf karşısında ilk uyanan oldu. Güngörmüş baba oğlunun bu kadar kazanmadığını tahmin edebiliyordu. Bir tenhada sorunca Cemil de anlattı, bankadan kredi çekmişti. On yıl ödemeli bir borçtu ama,
- Birlikte çalışır, öderiz baba diye gönlünü aldı. Çok güzel bir düğün yapıldı, o gece her şey görkemliydi, Cemilin taktığı takılar günlerce konuşuldu. Sonra gelsin balayı, sonuçta hayatta bir kere evleniyoruz deyip, hiçbir şey akıllarında kalsın istemiyorlardı. Herkes ağzı açık düğünü izlerken bir tek Cemilin babası endişeliydi. On yılda aralıksız çalışılarak ödenecek bu düğün onu korkutuyordu. Karısına bunları çıtlatacak olmuş,
-Sen karışma, onların hayatı, kendileri çalışıp ödeyecekler cevabını alınca susmuştu.
Düğünleri rüya gibiydi, fakat bitip de normal dünyaya döndüklerinde bir yavanlık başlamıştı. Önceleri birlikte olunca her günleri rüya gibi olacak sanıyorlardı ama öyle değildi. Daha önceleri gülüp geçtiği fabrika kuralları artık Nesrini sıkmaya başlamıştı. Ne yapacağını bilemiyor, nefes almak için heyecanla evine koşturuyordu. Ancak bu defa yorgun gelen Cemili sorguya başlıyordu.
-Bu gün ne yaptın, nerelere gittin, müşteriler nasıldı soruları bazen iğnelemeyle sonuçlanıyordu. Aslında Nesrin bunları merakından yapıyordu. Fakat bazen kendine engel olamıyor, önceleri eşim beni kıskanıyor diye bu durum hoşuna gitse de, zamanla aralarında sıkıntılı anlar yaşanmaya başlanmıştı. Bu sıralarda Nesrin hamileliğini bahane ederek işinden ayrıldı. Evet bir bebekleri olacaktı, bu haber eşini de çok heyecanlandırıyordu. Ancak Cemil belli etmemeye çalışsa da endişesi artmıştı. Neden derseniz, borçları gerçi şimdilik sıkıntısız ödeniyordu ama Nesrin işinden ayrılmıştı ve belki beklenmedik yeni masraf kapıları açılacaktı. Bu masrafların altından nasıl kalkacaklardı? Cemildeki bu durgunluk Nesrini daha da geriyordu. Bunu kendisinin çirkinleştiği için yada kocasının başka bir kız bulduğu şeklinde yorumluyor ve mutsuzluğunu eşine de aktarıyordu.
Ezgi bu ortamda doğdu. Bir çocukları olmuştu ve bu çok büyük bir mutluluktu. Hayatta bir kere evleniyoruz anlayışı bu dönemde de yakalarını bırakmadı ve kaçınılmaz olarak para sıkıntısı arttı. Daha düğün masraflarının ödenebilmesi için sekiz seneleri vardı, doktor ücreti, hastane parası, çocuk odası ve eşyaları derken Cemilin canı çıkmak üzereydi. Bir ara utanarak eşine,
-Altınların birazını bozsak, ben sana yine yaparım diyecek oldu fakat eşi sanki onu duymuyor gibiydi. Ancak günün yorgunluklarını Ezgiyi severken unutuyor, işte o zaman apayrı bir dünyaya yelken açıyordu. Önünde rahatlayabilmesi için sekiz yıl kalmıştı, artık sekiz yıl dişini sıkacak, başka bir şey düşünmeyecekti. Ama dünya bu, onun tahmin ettiği gibi dönmüyordu. Bir gün yine bir kıskançlık krizinde kendisi evde yokken karısı çocuklarını da alıp, babasının evine gidince dünyası başına yıkıldı. Cemilin dünyası eşi ve kızıydı, şimdi onlar olmadan nasıl yaşayacaktı? Biricik kızını görme isteği reddedildiği gibi, bir daha gelmemesi için uzaklaştırma yasağı kendisine tebliğ edildi. Çok geçmeden mahkemeye davet yazısı da eline ulaşınca Cemil ne yapacağını şaşırdı.
Cemil artık babasından köşe bucak kaçıyordu, yaşlı diye dalga geçtiği adam kendisini çok uyarmıştı.
-Oğlum hayatın ne getireceği belli olmaz, biraz temkinli gidin deyişleri hala kulağında yankılanıyordu. Bu uyarıların hepsini kulak arkası yapmıştı, şimdi de güvendiği her şeyi kaybetmişti. Kendisini iflas etmiş iş adamı gibi hissediyordu. Güvendiği dağlara karlar yağmış, her şeyini kaybetmiş, ama borçları kendisini bekliyordu. Önünde düğün borçlarını ödeyebilmek için sekiz senesi vardı. Yıkılmış bir adam, dayanacak gücü kalmamış biri ne kadar dayanabilirdi. Yine bir akşam evinin soğuk duvarları arasında düşünen Cemil önündeki seçeneklerini gözden geçirdi, normal bir insan Nesrine kızıp, yeni bir kadınla yaşayabilirdi, yada akşam evine gelirken tekel bayisine uğrayıp, çözümü şişelerde arayabilirdi. Bazen kazandığı paralarla kumar oynamayı da düşündü, kazanırsa sekiz yılın borcunu öder, belki hayatına yeniden başlayabilirdi. Ama ya kaybederse? Bu ihtimal yüzde elli olunca bunu da düşünmek zorundaydı. Kaybederse işte o zaman biterdi, bu ihtimal onu durdurmaya yetiyordu.
En son seçeneğiyse kendi isteğiyle bu dünyadan göçmekti. Sonuçta kendisini bu dünya da başarısız olmuş olarak görüyordu. Gelmiş, çalışmış, çabalamış ama işte ne çok sevdiği eşine, nede biricik gülü Ezgisine sahip çıkamamıştı. Denedim ve olmadı, maçın uzatmalarını izlemek niye? Doksan dakikada yapılamayan son beş dakikada nasıl yapılacaktı? Bu bir vakit kaybı değil mi diyordu. Onun bu yaşadığı hayal kırıklığı elbette işine de yansıyordu. Eskiden gülüp, eğlenen, şakıyıp-duran Cemil gitmiş, sesi soluğu çıkmayan canlı bir ölüye dönmüştü.
Eşiyle barışmak için yaptığı bütün hamleler kuvvetli bir barajla karşılaşıp, geri dönüyordu. Nesrin hem ailesi, hem de devlet güçlerince sıkı korumaya alınmıştı. Mahkeme bir türlü ilerlemiyor, kızını görmek için yaptığı başvurular cevapsız kalıyordu. Onlar için Cemil bir tehditti ve neye mal olursa olsun ailesinden uzak tutulmalıydı. Bu iki insanı bir araya getirelim, belki sorunlarını çözerler düşüncesi ortalarda görünmüyordu. Ne yapacağını bilemez insanlar arasında kalan eski aşıklar boş gözlerle etraflarını izliyorlardı. Biz buraya ne çabuk geldik, ya bizim burada ne işimiz var diye sessiz çığlıklarla ortalığı inletiyorlardı. Yerlere göklere sığdıramadıkları aşklarına nazar mı değmişti? Hele de aşklarının meyvesi olan Ezgi bu sıkıntılar içinde mi büyümeliydi? Annesi ve babasının bakışları altında serpilmesi gereken yavru hoyrat ellerde, kinli bakışlar altında titriyordu. Baba sevgisine muhtaç bu kız çocuğu intikam duyguları içinde büyüyordu.
Muhteşem düğünlerinin borçlarını tamamen ödemeye yedi yıl kalmıştı ama Cemil kendini belki otuz yıl yaşlanmış hissediyordu. İçinde yaşayamadan ölmüş duygularıyla canlı cenaze gibi sokaklarda dolaşıyordu. Babası, eski ustası, hatta sanayideki arkadaşları onun için seferber oldular ancak yaralarına merhem olacak bir çözüm geliştiremediler. Hepsi daha önce her gece kafasında resmigeçit yapan seçenekleri bir ucundan yakalayıp getiriyorlardı. Zavallı Cemil evliliğinde pembe hayallerinin peşinden koşmuş ama hayatın acı gerçekleriyle yüzleşmek zorunda kalmıştı. Nerede hata yaptım diye kafasını çatlatıyor, samimi bulduğu arkadaşlarına akıl danışıyor, çıkış yolu arıyordu.
Nesrine gelince, hayatını bir daha düzeltecek cesareti hiç olamamıştı. Kocasına dönmeyi istese de bunu yüksek sesle söyleyemedi. Tek tesellisi Ezgiydi, ona sarılınca yaşadıklarını bir an olsun unutuyordu. Annesinin kendisine öğrettiği gibi aynaya bakınca hep haklı birini gördü. Kızını yanlış kimselerden korumaya çalıştığını bir türlü anlayamadı. Hayallerinden geriye kalan enkazla yaşamaya çalıştı. Bu arada düğün borçları hiç aklına gelmedi, düğünlerinde takılan altınları kendisi ve kızı için harcadı. Ezgiyse ne olduğunu tam anlayamadı fakat hep bir boşluğu yaşadı. Mutluluğu tam yaşayamamış insanlar gibi, onu hep başka yerlerde aradı.
Eğer bir çıkış yolu bulamamış Cemille gazetelerin ikinci sayfa haberlerinde karşılaşırsanız, en azından ona dostça davranın. Onun hayallerinizin peşinden gidin öğüdünü yanlış anlamış, ama bir çukura düşünce de çıkış yolunu bulamamış arkadaşınız olduğunu unutmayın. Hayallerini hızlı yaşayıp, tüketmiş insanlara nasıl yardım edilebilir sorusuna verilecek cevabınız varsa lütfen çekinmeyin. Ya da hiç yorulmayın belki de sizden istedikleri bir çözüm değil, arkadaşlıktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.