- 291 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
YAĞAN SULU SEPKEN OYSAKİ AYLARDAN TEMMUZ...
Düş iklimlerinde seken mahzun gülüşlerin kundaklandığı göğün rehavetine asılı yalnızlığın ihbarı…
Sökün eden yeni gün demli çayın her yudumuna eşlik eden hüzün yüklü bulutlar bazen kayıp bir minvalde bazen ayıp bir özlemde öznesine bağdaş kuran yalnız ruhlar.
Teslimiyetim tam Rabbe, sevginin mıntıkasında gidip gelen yorgun nutuklar tüten ruhun dergâhından gri dumanlarda saklı seziler.
Dumanı üstünde şehrin ve renklerin hası ile iştigal semanın semazen yüreği.
Günlün ukdesi ise şiir nemalandığım.
Mevsimin kubbesi ise şehir açık kapısından içeri daldığım.
Meali mi günün ya da meramı nerede saklı şairin aşkın kovuşturduğu sözcüklerinse koşuşturduğu bir minvalde seken sözcükler bazen yaralı bazen depreşen ne de olsa günü kurtarmak şairin recim edildiği her vakit içine kaçan her akitte saklı kuru ya da ıslak imzası varsa yoksa mührü sözcüklerden taşan…
Düşlerim telkin etmekte gerçekleri bazense tam tersi:
Gerçeklerin soyutladığı bir hayal dünyası gerçi idamesi zor olsa da hayallerle gerçeklerin eşleştiği bu döngüde rotamı sabit kılmak adına mücadele veriyorum.
Bazen bazı renkler gibiyim:
Issız ve yalnız.
Bazen karanlık sırnaşıyor ve muhatabım olmasa da yok sayamıyorum ne de olsa insanım insanız her halükarda yenik düşebilmekte iken hayatın rutininden de sapan ihtimallerle boyut değiştiriyorum.
Getirisi ömrün ve götürü addedilen kayıplar gerçi kazanım da addedilebilmekte her biri gelin görün ki: insanın yükü ağır oldu mu çok da önem arz etmiyor.
Sessizlik benim kılavuzum ve düştüğüm cennetin bahçesi bazense karambole giderken yalnızlık tembihli olduğum kadar da büyüklerimden elimde olmadan bir sese bir insana ihtiyaç duyabilmekteyim.
Boş vermişliğimin na’şını dikiyorum, evin sökük perdelerinde saklı iken kokun belki de kokmayan kok kömür yakmayı özlediğim dünleri iple çekiyorum ve ucunda asılı sen:
Hizaya getiremediğim duygular tütüyor az evvel demlediğim şarkılarda günün peşi sıra geceye yakamoz anlamlar yükleyip çatık kaşlı şiirler yazmaktansa helak oluyorum.
Ah, o duruşun içimde ukde.
Naz ettiğim çocukluğun sürgün edilmişken günün yirmi beşinci saatine ve sen yoksun yok.
Tohuma kaçan satırlarda buluşmaksa seninle, teğet geçen göğe bakıyorum ve saklıyorum göz pınarlarımı ne çok kâğıttan kayık yüzüyor tepeleme dualarımda bir de ses geçirmemesini umduğum duvarlarda asılı resmin.
Şehla gözlerinde sokağın ve sıska cüssesi yan apartmandaki kadının oysaki cenazesinin seneler evvel kalktığı söylenir Meraklı Melahat’ın gıybetinde asla tahayyül dahi edemezsin gidip de dönmesini bilmeyenleri…
Ya, sen…
Söyle ne vakit bitecek bu özlem?
Düşlerin tarhında doğdu gece aslında s/üzgün bir niyazda saklıydı karanlığın tefrişi:
Sandukamda asılı kayıtlar misal…
Bir de göğe açtığım parantez.
Şakıyan kanaryanın ölü sağanağı içinde kursak dışında sarı bir matem kuvözünde sırların sandık dolusu naftalin yakarken genzimi yakardığım Rabbime bir ölüden bozma şiirde telef olmuş imgelerin haykırdığı…
Dün gibi aklımdasın mıhlanmış.
Hazan yüklü bir martaval tarafından ıskalanmış.
Hacizli öğünlerde ve kurulu sofralarda tek tanık iken boş tencere:
O minval ki tutuşan
O nahoş sızı ki t/aşkın bir mecrada için için yanan…
Tombalak kuşlar tombala oynadığımız kışlardan ırak bir yakarış benimki: hali hazırda kendime tutsak engebeli arazisinde söğüt dallarının gölgesine sinen Araf’ta kalmış ruhumla dolduruşuna her geldiğimde acının faturasının bana çıktığı.
Evelemeden gevelemeden sıza kaldığım gecenin kuytusunda yaktığım yorganım gel gör ki kavganın da bitmediği semt pazarı.
Muadili olduğum bir zümre ki.
Muhafız alayı imgelerden başımı kaldıramadığım kadar yaslanma ihtiyacı hissettiğim bir omuz arayışı ve çöreklenmiş hurafeler derken geçkin gazeller gamzelerimde arda kalan tortu mehtabın bilançosu oysaki yıldız varlığımla kaç milyon gece asılı kalırım ki gökyüzünde ve kaç bin kere ıskalarım hedefi?
Revnak çatısında şiirlerin.
Damgalanmış yüreğimin kilidini kim açar kim, söyle?
Hızına yetişemediğim bir devinim içimde ucu paslı pergel sapladığım ve otağı kurduğum göğün tebessüm ettiği içli bir niyazdan çıktığım yolda adeta içli köfte istermişçesine canım geviş getiren yemek sofrasının tamamlanma hissi oysaki boş duvarlar boş iskemleler ve mermer mezar başlığı yalnızlığım caka sattığım cenk ettiğim sorduğum ama cevabını bilmediğim…
Sür manşet duygular sürmenaj olmuş sözcükler.
Yağan sulu sepken oysaki aylardan Temmuz.
Bastıran sağanak deşen toprağı ve heyelan öncesi hezeyan dolu ruhumun infilakı öznemle özverimle yetemediğim ahali süklüm püklüm değil kaçak göçek gördüğüm bir simada saklı semanın hazzı ve haizi olduğum sözcüklerin dinmezken nazı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.