- 261 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
NİSAN YAĞMURU
NİSAN YAĞMURLARI
Bazen yapılan yenileşmelerle memlekette huzur, anlayış ve fırsat eşitliği sağlanıyor ama geleneksel haklarını, güya üstünlüklerini, baskı haklarını yitirmiş oluyorlar. Olsun ama eşit seviye ve sorumluluğa kavuşuyoruz.
Yumurta Bayramında iki hafta okullar tatil ediliyordu. Hanımda işe gittiği için ev işlerinin yanında alışveriş de bana kalmıştı.
Biri dokuz, birisi de dört yaşında iki çocuğu doktora kontrola götürmem gerekiyordu. Başka zaman olsa bu doktor işlerini hanım yapardı.
Nisan ayını çok severim. Al yeşil kar gibi beyaz, her renkte çiçekler dalları, bayırları, ovaları, yol ve patika kenarlarını, parkları süslerken insana haz veren kokuları, görüntüleri, kuşların senfonilerine bir de Nisan yağmurları eşlik ediyordu. Dedem, her zaman “Nisan yağmuru sağlıktır, ıslanırsanız sıhhat bulursunuz” derdi.
Dışarıda bardaktan boşanırcasına Nisan yağmuru yağıyordu. Çocukları doktorlarına götürmem gerekiyordu. Kız yardımcı oluyordu ama oğlan ataları gibi yeryüzüne sığmayan bir hareketlilikteydi.
Arabamı bizler için yapılmış işaretli yere park ettim. Çocuk doktoru bu park yerine çok yakındı. Ben inmeden oğlan arabadan inip sokağa fırlamasın diye kız onu sıkı sıkı tutuyordu. Yetiştim ve sağ arka kapıyı açarak yaya yoluna çıkardım. Alman çocuğuna “Dur!” dedin mi hemen orada durur: Bir çocuklar değil elin oğlu itine “Sitzt!“ yani otur diyor, it bile olduğu yerde kalıyor. Bizim çocuklara dur dedin mi ters tepki veriyor, adeta düz duvara tırmanıyorlar.
Doktorun bekleme odasında yedi sekiz çocuk ve yakınları vardı. Bizim oğlan odaya girer girmez oyun köşesine yıldırım hızıyla gitti. Oyuncakları gözden geçirdi. Beğenmedi... Bir çocuğun elindeki oyuncak hoşuna gitti. Yan yan bakarak önce çocuğu etkisi altına aldı. Artından da şimşek gibi elini uzatarak çocuktan oyuncağı aldı. Zavallı çocuk bir o yana bir bu yana baktı. Adeta kaderine razı olup bir başka oyuncağı alıp annesinin yanına gitti.
Bizim adımız söylenince doktorun yanına üçümüz de girdik. Doktor hanım önce oğlanı sonra da kızı muayene etti. Zamanı gelmiş aşılarını yaptı. Çocukların sağlık sorunlarını ve durumlarını bir çeyrek saat konuştuk. Daha sonra da reçetesini yazıp iki ay sonraki randevu için hemşirelerin olduğu odaya gönderdi.
Hemşirelerin olduğu odanın penceresi oldukça büyüktü. Nisan havası pencereden görünüyordu. Kül renkli bulutlar hızla birbirinin içine kıvrım kıvrım giriyorlardı. Şiddetli yağış da vardı. Bir çeyrek saat da burada bulunduk. İşimiz bitince salona çıkıp asansöre bindik. Sokağa çıkar çıkmaz koşmaması için oğlana tembih ettim. Kıza da elinden tutmasını söyledim.
Bender Sokağına çıkınca kız oğlanın sağ elini sıkıca tuttu. Oğlanda sol avucunu açıp, yağmur damlalarını toplamaya çalıştı. Hemen onların yanından ayrılıp arabamın sağ arka kapıyı açtım. Çocukların araba binmesini sağladım. Çocuklar koltuklarına yerleşir yerleşmez; onların kemerlerini de taktım. Artık arabama binmek için arkasını dolaşırken yaşlı bir kadının bana adeta koşar adım geldiğini gördüm. Pek aldırış etmedim.
Arabanın arkasından sol arka kapıya gelince; gözlerim çukurlarından adeta fırladı.
“Aman Allah’ım! Bu da ne?” diye bağırdım. Arabanın sol arka kapısı içine çökmüştü. Yağmurlu bir havada demekki birisi fren yaparken arabası kaydı galiba. Gelip arabamın kapısını çökertmiş diye söylenirken; kızım;
“Ne oldu baba?” dedi.
Tam ona cevap verecektim ki yaşlı bayan sağ kolumdan tutarak;
“Ben her şeyi gördüm. Üzülme! Arabanıza vuran, trafik polisi çağırdı. Tutanak tuttular. Bak, imzalı kağıt ve adresleri senin koltuğun üzerine koydular” dedi. Rahatladım...
Halk, burada, bir kanunsuzluk gördüğü zaman; hemen devletin kolluk kuvvetlerine yardımcı oluyordu. Devletin ekmeği deniz yemeyen domuz felsefesi burada geçmiyordu.
Eve geldik. Arabama bırakılan kağıttaki telefon numarasını çevirip görüşmeyi yaptım. Sigorta şirketine haber verip, bir tamirhaneden teklif almamı söylediler. Masrafları ödeyeceklerini bildirip özür dilediler.
Şükür deyip mutfağa su içmeye giderken “Çaaat!” diye bir ses geldi.
Hemen sesin geldiği yere koştum. Ablası oyuncağı vermeyince komidinin üstündeki kolonya şişesini kaptığı gibi ona fırlatmış. Alçak kolonya şişesi “Çaaaat!” diye hanımın aynasına çarpınca, ayna tuz buz olmuştu. Kızdım, köpürdüm ama bunda da bir hayır vardır deyip, kırılmış ayna camını toplamak için çocukları odalarına gönderdim.
Halil Gülel
Düsseldorf / 24.04.2019
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.