KUYRUKLU YALAN
KUYRUKLU YALAN
Güneşli bir günün öğle üzeri köy evinin asmalı balkonunda gördüm onu otuz yıl sonra. Tekerlekli sandalyesine oturmuş karşı ki dağlara bakıyordu. Kenarları el işlemesi oyalarla örülmüş sarısı bol çiçekli bir yazma ile örtmüştü başını.
- Meral teyze! Dedim
Bana baktı: Göz çukurları derinleşmiş, gözlerinin beyazı sanki hiç kalmamış gibi karanlık bir bakıştı. Çocukluğumdan aklımda kalan o şen şakrak Meral teyzeden eser yoktu.
Boynuna sarıldım, Fersiz gözleri yaşlarla dolmuştu. Boş boş gözlerime baktı bir süre. Kendimi tanıtınca gözlerine ışık gelmeye başlamıştı. Dile kolay tam otuz yıldır hiç görmemiştim
- Hatırladın mı Meral teyze?
-
Güçsüz derisi çekilmiş elleriyle yüzümü okşadı. Bakıcısı bir köy oturağı getirmişti. Yemek ve çay koymasını söyledi bakıcıya. Oturdum.
- Tokum ben Meral teyze, dedim. Ölü bir bakışla elimi tuttu.
-
- Sen ne zaman Meral teyzenin evinde yemek yemeden gittin, oğul? Elini uzatıp
saçlarımı okşadı. Sonra bakışlarını karşı dağlara çevirdi ve bir süre sessiz kaldı.
- Bu evde kızlarla ne çok boğuşurdunuz. Sesi hıçkırıklıydı
Boğazım da bir yumru. Kalbim ruhum bütün varlığım nasıl bir derin acı çekiyor…
-On üç yıldır böyleyim. Böyleyim derken ellerini çaresizce açarak tekerlekli sandalyeyi göstermişti.
- Almanya’da bile doktora gittim ama bu felcin çaresini bulamadılar. Anlayacağın yatağa mahkûm oldum, diye yakındı.
Sustum.
Teselliye sözcüklerin yetmediği anlar vardır ya işte bu an o dakikalardan biriydi. Otuz yıl öncesini hatta daha ötesini çocukluğumdan hatırlarım Meral teyzeyi. Fındık tarlalarında, çay bahçelerinde kelebekler gibi dolaşırdı. Güzel ve genç bir kadındı. Irmağın karşı iki yamaçlarında yaşardık ve onun söylediği güzel türküler su sesiyle karışarak ırmağın kıyısından bize ulaşırdı.
- Pervin’i çok özledim! Gözlerime baktı. Kuşku ve korku ikisi ayni andan çökmüştü gözlerine. İçim yine burkuldu.
-
- Nermin sağ olsun haftada bir mutlaka geliyor. Ama Pervin on iki yıldır hiç gelmiyor oğlum. Sarsıldım. Sustum ve sadece yere baktım.
- Sen Fransa’dan gelmişsin öylemi oğlum? Bakışlarımı yine sakladım ve “ evet” diyebildim.
- Pervin’i gördün mü?
- Gördüm Meral teyze. Pervin çok iyi ve çok mutlu. Sene sonunda gelecek. Sesim uyuşmaya kalbim sıkışmaya başlamıştı. Elime tutuşturdukları poşeti uzattım ona “ bak, bunları da sana Pervin yolladı”…Derisi çekilmiş sadece kemik kalmış parmaklarıyla poşeti aldı ve açtı. Gözlerinin beyazı büyümeye fersiz bakışları canlanmaya başlamıştı.
- Benim annemi bir güzel öp diye sıkı sıkı tembihlemişti. Dedim ve boynuna sarıldım. Yanaklarından öptükten sonra sıkıca sarıldım. Dağlara bakarak zaman kazandım ve gözyaşlarımı saklamayı başardım. O Pervin’i çocukları sordukça ben anlattıkça hiç yüzüne bakamadım parmağına artık oldukça bol gelen alyansı ile oyalandım hep.
-
- Neden gelmiyor hiç? Bu kadar uzun görev olur mu? 1999 Ağustosunda gitti oğlum. Kaç yıl oldu kaç? Gözlerime baktı…”Hiç gelmedi” diye mırıldandı.
-
- Devlet görevi Meral Teyze! Çok önemli ve gizli bir görev, İnandı…
-
- On günde bir telefon ediyor, sağ olsun. Durdu kuşkuyla gözlerime baktı..” Canı sağolsun da gelmesin. Ben katlanırım hasretine oğul!”
Tepsi ile yemek geldi. Nasıl yiyecektim bilmiyordum. Nasıl geçer lokmalar boğazımdan.
- Giderken sana bir paket versem Pervin’e götürürsün değil mi?
Yutkundum sadece.
- Götürüm tabii ki Meral teyze ama uçağa fazla bagaj almıyorlar. Küçük bir paket olursa götürürüm. Yüzüne bakmakta zorlanıyordum artık. Gözleri yeniden canlandı. Saçlarımı yanaklarımı okşadı
-
- Küçük bir paket! Dört sarı hurma koyarım biraz da fasulye turşusu. On tane kadarda kivi koysam ağır mı olur?
-
- Yok! Olmaz teyze. Kivi de koy…
Bir saat kadar sohbet ettik. Otuz yıl öncesini daha öncesini güzel günleri konuştuk. Pervin ile Nermin benden bir yaş küçük ikiz kızlarıydı Meral teyzenin. Öz teyzem değildi ama annemle birlikte büyüdükleri için teyze derdik ona. Pervin’i ırmakta ki köprüden geçerken suya düşürdüğümü, onunda beni korkutmak için bayılma numarası yaptığını anlatıp gülüşmeye çalıştık…Hep o konuşuyordu Allah’tan ,benim konuşacak halim kalmamıştı. Kapıdan çıkarken sıkı sıkı tembihledi
-Pervin’inin paketini sakın unutma! Gözyaşlarımı saklamaya çalışırken “ hiç unutur muyum sonra Fransa’yı bana dar eder” dedim ve kaçarcasına aşağı kata indim. Kapıda Mükremin amca ile karşılaştık. Sarıldığımızda ikimizde hüngür hüngür ağlıyorduk…” Sağol yavrum “ demişti. Beni Nermin yolcu etti. Bin minnet ve dualarla. Yürümeye başladım.
Irmağın kıyısına geldiğimde o patika yolda çığlığımı ve gözyaşlarımı ırmağa katarak doyasıya ve haykırarak ağladım.
Her şey Nermin’in başının altından çıkmış. Annemle karşılaştıklarında annem benim izine geldiğimi söyleyince aklına bu fikir gelmiş. Daha önceleri annem Meral teyzeyi yoklamaya gittiğinde beni sorunca, hep dışarıda dermiş annem. Bende senede birkaç günlüğüne yıllık izne gelip gittiğim için zaten bir şeyden haberim yoktu. Meral teyze hastalanıp felç indiği günlerde Pervin Gölcük’te, Değirmendere’de yaşıyormuş
Sonra o büyük felaket Marmara depremi olmuş. Pervin ve çocukları o depremde ölmüş. Doktorlar ve aile üzülmesin diye gerçeği Meral teyzeden saklamaya karar vermiş. Üç beş ay geçince Meral teyze işgillenmiş Pervin’i sorar olmuş. Yurt dışına göreve gitti demişler. Sonra; Nermin ev telefonundan Pervin’im diye aramaya başlamış Meral teyzeyi. On iki yıldır bu oyunu oynuyormuş Nermin. Saatlerce konuşup “çok yazdı kızım” diye kapatıyormuş telefonu Meral teyze.
Benim geldiğimi duyunca; Böyle bir şey gelmiş aklına. Beni karşısına alıp saatlerce dil döküp ağladı.”Yapamam diyordum”
“ Yaşatmak için bu yalana ihtiyacım var ağabey” demişti Nermin… Hem de kuyruklu yalanlar. Bunu yapmak çok kötü bir şey ama yaşatmak için mecburum. Her şeye rağmen bir anneyi yaşatmak arzusu…”Bunu Pervin için yapacaksın “ demişti…
Birkaç gün sonra telefon ettim, gideceğimi söyledim.
Nermin iki koli ile geldi bana. Pervin’e ne koyduysa sana da koymuş dedi. Dört sarı hurma, fasulye turşusu ve on kivi. Ağlaştık ayaküstü. “Alamam bunları… Sen ne yaparsan yap “ diye çıkıştım. Otobüse bindiğimde eski günlerden aklımda kalan Meral teyzenin türkülerin anımsadım.” hey on beşli, on beşli, ve ırmağın kıyısından bizim kıyıya uzanan “ dere boyu kavaklar” türküsü…
Birden fark ettim ki saçını başını yolduğum Pervin hiç aklımda yok. Meral teyzenin acısı onun yasını unutturmuş bolca dualar, Fatihalar yolladım ışıklar içinde uyu kardeşim dedim kendi kendime. Annesini mutlu ettiğim için umarım Pervin kızmaz bana…
Allah bir daha öyle bir sahneyi hiç kimseye yaşatmasın diye bolca dualar ederek gözlerimi yumdum…Göz yaşlarımı kimseler görmemişti…Hoş görenler olsa da umurumda olmazdı…
S.Öztürk/ Ankara
YORUMLAR
Ateş düştüğü yeri yakarken kıvılcımlarından nasiplenmek böyle bir şey işte.Bir anneden evladının ebediyete yürüdüğünü gizlemek ne zor bir iştir.Hele de anne ve evladı birlikte büyümüş ise, evladının acısını yaşaması kadar zor bir acı yoktur.Akıcı bir anekdot nereden nereye götürdü bizi.Üstadı selamlıyorum.Sağlıcakla.Saygıyla..