Gönül coğrafyası
Sonsuzluğu andırır gönül. Yokluk dışında yoktur sabiti. Tekdüze ovalarında ki tek işaret, kumları yırtan dağlardır: Ölüm dışında gerçeği olmayan hayat gibi.
Tek sabit ve sonsuz değişkenin olduğu, kuru ve yalın bir imanın hükmüne açık, medeniyetin sulayarak beslediği türlü felsefi teferruattan uzak bir ülkedir.
Yoklukta imtihan ederken ilham zerk eden; öfke saçarken terbiye eden bir kaderdir gönül. Yoluna düşenleri sabra mıhlayan, sırra ermek isteyenleri çileyle imtihan eden zorlu bir tecrübedir.
Derin yalnızlıklar yaşatırken, yokluğun içinden bilge bir olgunluk çıkarır. Sufi çevreler için “gönüle girmek”, bu yüzden marifet yolunda aşılması gereken fakr kapılarından en zorlusu olup; azıksız yola çıkmaya ve tevekkül yoluna girmeye dair ciddi bir tecrübedir.
İnsanın tabiatın kaprisine karşı “yardımsız bir kurban”a dönüştüğü gönül dünyasında fertler, düşmanca bir saldırıyla bir anda yoksul ve aciz duruma düşebilir.
Ya da uzun süren bir sefaletle, korkunç bir açlık ve ölümle burun buruna gelebilirler. Bu yüzden denetleyemediği bu güç karşısında gönül insanı zaman zaman bencil olmaya mecbur kalsa da, yaşam şartları her bireye tahammül etmez.
Zira sevgisiz birey kayıptır; gönlün durmadan değişen yüzünde anlık bir parıltıdan ibarettir aşk . Nitekim gönül insanları hep aynı toplumsal kaderi paylaşması bir tesadüf değildir .
Kaderin kaçınılmaz pençesinin her zaman yakında olduğu hissi, gönül insanında bir tevekkül geliştirir. Kadere direnmek yerine, bir erdem olarak kaderin çizdiği yola sessizce ve sabırla teslim olur.
Gönül üzerinde taht kurmuşlar için bir yerleşme yeri olmaktan öte, onların kutsal geleneklerinin bir muhafızı, sadık bir bekçisi ve istilacı güçlerin saldırılarına karşı en önemli müdafaa hattıdır.
Gönlün kavurucu sıcağı normal zamanlarda ciddi sıkıntı olsa da, zor zamanlarda güvenilir müttefiktir.Isıtır ,korur hayattan zevk almayı öğretir.
Bu da gönü sakinlerinin yabancı boyunduruğuna kolay razı olmamaları anlamına gelir. Bu anlamda gönül insanı hürdür. Kural tanımaz, tutsaklığa gelmez ,başına buyruktur.
Gönüllü insan mekânın baskısından kurtulur.Mekânı değiştirir, şekillendirir, biçimlendirir ve yeniden üretirken, esasında gittikçe özgürleşir.
Dış dünyada dün, bugün ve yarın “zamanın gayesi” sayılırken, gönülde insan, “kurguları bozarak geçmiş zamanı silebilir” ve üzerinde kudreti olmayan yarını bir hüsran olarak görmez.
Gönül insanı “mahpus” değildir. Canlıdır, hayatın tüm güzelliklerini barındırır. Bıkkınlığa müsaade etmez.
Gönül , insanı kendi hâline bırakmaz.Uyanık ve tetikte tutarken, ruhu kanatlandırır. Çitlerle çevirecek bir arazisi olmadığı için medeniyetin “kötülüklerine” bulaşmamıştır o.
İmanın bir güneş gibi doğduğu gönül havzası, bereketli olmasını, zorlu coğrafyasına borçludur.
Bakir olması nedeniyle gönül çelicilerin saha çalışması yapmak için akınına uğrar çoğu kez. İmanın en önemli tecellileri bu havzadan derlenir.
Hasılı, gönül bir çatışma yeri değil; dingin bir mekandır. İlahî güçle temas kurduğuna inanılan gönül, bu yüzden de hayat boyunca doğru,güzel,iyi ve manevi duygu ve hislerin toplandığı bir coğrafyadır.
İlyas Kaplan
06.04.2023