- 176 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
BİNA ÖLDÜRÜYOR.
BİNA ÖLDÜRÜYOR DEPREM ÖLDÜRMÜYOR.
Dünya çapında depremle ilgili ilk kayıt tutması 1881’de olmuştur.
Japon bilim adamları meydana gelen depremlerle ilgili kayıt tutmaya başlamışlardır.
Sismometreler kullanılması ve ardından gelişmiş sismik istasyonlarının kurulmasından sonra, depremlerin kayıt altına alınması yaygınlaşmıştır.
2000’li yıllara gelindiğinde ise teknolojinin ilerlemesiyle birlikte dünya genelindeki depremler anlık olarak tespit edilip, dijital ortamlarda kayıt altına alınmaya başlanmıştır.
Depremle ilgili kayıtlara baktığımızda şu ana kadar meydana gelen 10 büyük depremin şiddetti 8.8. ile 9.5 arasında meydana gelmiştir.
Ülkemizde meydana gelen 10 büyük depremin şiddeti ise 7.2 ile 7.9 büyüklüğü arasında olmuştur.
Meydana gelen depremler ve sonuçlarına baktığımızda bizim ülkemizdeki sonuçları ve diğer ülkelerdeki sonuçlarına baktığımız da ciddi bir farklılık ve vahim sonuçlarla karşılaşmaktayız.
Bu farklı sonucun ortaya çıkmasının temel sebebi ülkemizdeki denetim eksikliği ve binalardır.
Deprem öldürmez bina öldürür söz ülkemizin deprem fotoğrafını çok iyi özetlemektedir.
Bu binalar konuşurken asıl bu ağır sonuçların meydana çıkmasını nedenlerinden biri olan müteahhitlik müessesinin sorgulanmasının gerektiği kanaatindeyim.
Ülkemizde müteahhitlik yapmak için her hangi bir eğitim almaya gerek olmadığı gibi her insan müteahhitlik yapabilir.
Tabi ki bu uygulama her zaman olduğu gibi ülkemize özgü bir durum.
Dünyada ne fazla müteahhitte sahip ikinci ülkeyiz.
Çevre ve Şehircilik Bakanının yaptığı açıklamada ülkemizde 450 bin müteahhit varmış.
Türkiye’deki müteahhit sayısı tüm Avrupa’dakinin 10 katın kadar.Almanya daki sayı ise 3.000 civarındadır.
Her önüne gelenin bina yaptığı bir ortamda tabi ki oto kontrolde zor olması kaçınılmazdır.
Sadece bu mesleği icra edenleri suçlu görmek doğru bir yaklaşım değil.
Öncelikle sistemimizin ve kontrol noktasındaki kurumların görevlerini ne kadar yaptığına bakmak gerekir.Sağlıklı bir alt yapımızın olup olmamasında sorgulan-ması da gerekir.
Aynı sokak ve mahallenin alt yapısı aynı kalmasına rağmen daha önce 3-5 kat olanı bina yerine hiçbir alt yapı çalışması yapılmadan aynı arsa üzerine kontrolsüz bir şekilde 13-15 kat inşaat yapılması sıkıntıları beraberinde getirmektedir.
Gölcük ve diğer depremlerde meydana gelen can kayıplarının en büyük sebebinin binalar olduğu tespit edilmiştir.Buna Bingöl depreminde şahit oldum.4 blok tan oluşan bir binanın bir bloku tamamen yıkılmışken diğer 3 blokta sadece çatlaklar vardı.
Bu yıkılan bloka bakıldığında demir ve çimentodan çalınmış olduğundan dolayı yıkıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ülkemiz bir deprem ülkesidir.
Yeni kurulan şehirlerde en ufak bir depremde binalar hasar görmesi ve yıkılması söz konusudur.Teknolojinin bu kadar geliştiği bir dönemde gerekenin yapılmamasını anlamak mümkün değildir.
Aslında bu riskler asgariye indirilebilir ve gerekli önlemler alınabilir ama kişisel menfaatler olmasa.Rant ve bireysel menfaatler toplumsal menfaatlerin önüne geçtiği için bu sıkıntıları yaşıyoruz.
Yoksa 1500 yıllarda yapılan devasa bina ve camilerimiz 100 lerce depreme rağmen hala ayakta bu binalarda kişisel menfaatin, hırsızlığın ve rant düşüncesinin olmadığı açıktır.
Ülkemizin her yerinde Harput a yüz yıllardır depreme meydan okuyan bina ve camilerimiz varken yeni yapılan binaların depremde yıkılması neyi ne kadar doğru yaptığımızı ortaya koymaktadır.
Son İstanbul depremiyle bildiğimiz bir tabloyla karşılaştık.
kurumlarına ait binalar ve okullarımızın bulunduğu binaların sorunlu olduğu ortaya çıkmıştır.İstanbul da dokuz ilçede bir çok okula da bu nedenle eğitime arar verilmiştir.
Deprem gerçeğini göz ardı etmeden ve deprem olmadan bir takım işleri vakit geçirmeden yapmamız gerektiği kanaatindeyim.
Şehrimizde geç kalınmadan bir çalışma yapılması gerekir.İleride doğması muhtemel sıkıntıların önüne geçmek için.
Binalarımızı kontrol etmeliyiz bu konuda eksiği olan kişi ve kuruluşlar hakkında gereken işlemlerinde ötelenmemesi gerekir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.