- 721 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
ORTAK BİR ACIMIZ VAR YİNE...
Bir rengin istilası altındaydı şehir bir o kadar pervasız.
Göğün kırık sazında oynaşan gamlı notalar yankısı duyulmayan yağmurun izindeydi adeta.
Manen çökkün.
Mevsimle ilintili ne acılar saklıydı havada.
Göğün kırık penceresinde sürgün edilmiş bir kış misali bazen…
Bazen sürünen bir yılan gibi.
Bazense sömürülen bir ruh gibi.
Acı kollarını açmıştı Tanrıya ve yüz bulmadığı kadar aldırış da etmiyordu artık hayatın pervazında saklı olsa neydi ki bulut ya da yağan yağmurun tek damlasından ibaret iken insan.
Bu bile yeterdi hani ne de olsa evreni programlayandı İlahi Mekanizma.
Güne uyanmak.
Günbegün s/üzülmek.
Arsız bir gülüş peşi sıra çimdiklerken insan derisini hissetmediği kadar hassasiyeti artık yok denecek derece azdı.
Hırsızdı duygular.
İşgal altında şehir.
Kundaklanmış evren ve sükûtu hayale uğrayan şair.
Yorgun kırlangıçlar mola verdi ve gök kapadı kapılarını şimdi rüzgâr başka şehirlerde kuvvetlice esmeye başlamıştı.
Kardeş iller.
Doğunun kültürü Güneydoğunun iklimi.
Mevsimler sönük ve içerlerken yürekler.
Uykuda yakalanmak ölüme ve titreşen sırf yürekler de değildi ve işte koca alan o devasa büyüklükteki depremle sarsıldı ve gömüldü yere binalar.
Hırsız bir coğrafya değildi bilakis kendi halinde yaşamın doğasında saklı iken ihtimaller…
Gece idi çökkün.
İnsanlar şaşkın.
Devinen iklim ve aralıksız yağan kar nasıl da hazırlıksız yakalamıştı insanları ötesinde kıvrımlarında acının dünü uyutandı anda saklı ölüm güdüsünden çıkıp da yola beti benzi atan yeryüzünün tek tanrısı idi acı dolu bir güne sığınmak daha doğrusu sıyrılıp duygularından vücudunu terk eden ruhların müptelası iken yaşama tutunma arzusu.
Sözcükler ıssızdı.
İklim soğuk.
Bedenler donuk.
Ruhlar kurtuluşun peşinde.
Sökün eden bu acı dolu beklenmedik deprem ikiye bölmüştü cihanı ver yer gök ortasından ikiye ayrılmıştı devamı da geldi.
Uyruğu yoktu ölümün.
Yaşı da yoktu.
Yasın tahakkümü ve şerit değiştiren rüzgâr çuvallamıştı işte.
Renkler solgun.
Mevsim yorgun.
Gecenin kör vakti belli ki Azrail bir akit imzalamıştı depremin koşulsuz hezeyanı iken tetikleyen ve işte koşulsuz teslim olmuştu insanlar.
Renkler.
Rakımı yokluğun.
Kanat açan kuşlarsa çoktan göç etmişti.
Şehri İstanbul sevdalandığı kadar da karşılık görmemişti ya da haddinden fazla yorgundu yürüdüğü minvalde.
Soğuk esen rüzgârın hızı yine yetmişti üşümeye üşütmeye de.
Mevsim kibirli yasa gereği vakit dolmuştu yasın gözünden akan yaşa hücum etti melekler.
Miadı dolan hayatlar ve sönük feri günün.
Şarkılar çoktan susmuş ve teslim olmuştu insanlar kaderine.
Keder deyip de geçmemeli idi hani ve baş koyduğu kadar insan yaşama şimdi suskundu mizacı yerin göğün ve son durakta beklemeye aldığı kadar insanlar mutluluğu teslimiyet duygusu ile kavuştu ruhlar ulu Rabbine.
Konuşlu olduğu kadar hüzün korumalı dünyalarından firar eden melekler ve çocuklar ve kader fırsat eşitliği vermişken insanlara.
Vakti dolan kimse kanat açtı diğer âleme kimi ise enkaz altında kurtarılmayı beklerken yeniden bir oldu birlik oldu insanlar.
Hep buluşulan nokta mıydı sahi bir doğal afetin peşi sıra kimliği ve kaderi ortak paydada buluşan nice insan göç mevsimine vakitsiz yakalanmışken…
Geçmiş olsun Türkiye’m ve başın sağ olsun, canım memleketim.
Ortak bir adımız ve ortak bir acımız var yine.