- 375 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
BEN ANLATAYIM!
BEN ANLATAYIM!
Anlayamıyorum!
Anlayamayanları anlayamıyorum!
Ben mütevazı davrandıkça, kendini bir şey sanıp burnu Kaf Dağında gezenleri, sağda solda kalıbına yakışmayacak şekilde davrananları anlayamıyorum!
Hep anlatmıştım! Yine anlatayım. Varlığı da yokluğu da en uç noktalarda yaşayanlardanım.
Çocukluğumda bir çok insanın evine daha elektrik bağlanmamışken biz avizelerin ışıltısı ile büyüdük!
Bizim evimize çamaşır makinesi alınıncaya kadar,annemin yardımına mutlaka Arap Hatice dediğimiz bir kadın gelirdi.
Annem okuma yazma bilmezdi ancak, onunla konuşanlar onun kültürel olgunluğundan etkilenecek kadar ona hayran kalırlardı.
Soframız hep açık olurdu.Hacı sofrası gibiydi ki, gerçek anlamda da Hacı olmuşlardı.
Görüntüde dindar olan insanlardan degillerdi.
O dönemlerde Hac ziyaretine gidenler Öncüpınar(Tibil) sınır kapısından otobüslerle geçip giderlerdi. Orası bizim köyümüzdü. Biz her ne kadar Kilis’te yaşasak ta mesafemiz 10 km idi. Bütün akrabalarımız orada idi.
Babam hac mevsimi akşam saatleri olunca anneme ’’ gideyim de sınır kapısında kalan yolcuları alıp geleyim. Ağırlayalım ’’derdi.
Annem hemen yemek kazanlarını kurar, başta firik pilavı olmak üzere değişik yemekler yapardı. Havuşa, dama ,odalara yataklar yorganlar serilir misafirler ağırlanırdı. Nevşehir’den , Kırşehir’den, Konya’dan...
Bizler ,değişik yörelerden gelen insanların kültürleri ile harmanlanır giderdik. Ailem,yolda kalmış yolculara yardım etmenin mutluluk ve huzurunu bu şekilde yaşarlardı.
Asla, kimseye de bunu yaptık diye hava atmazlardı! Ayıptı! Allah için yapılıyordu her şey.
Biz hiç bir dedikoduya tanık olmadık büyürken!
Hep mertlik,hep doğruluk vardı.
Babam , kardeşleri ve ailesi için canını bile vermeye hazır bir candı!
Yeter ki etrafında herkes huzurlu ve mutlu olsundu.
Öyle de oldu! Hepsine çok büyük destek oldu.
Ancak, kendisi huzuru yakalayamadı yakalandığı verem illetine ve kalp krizine yenik düştü.
Daha 40 yaşına yeni girmişti ki , aramızdan ayrıldı.
O varlık günleri, bir anda yokluğa dönüştü. Bizler ki tiril tiril büyürken, ne olduğunu anlayamadık.
Ama benim dağ yürekli annem bizlere öyle bir anlattı ki!" Ya çalışacağız, ya da kellesi ciğeri beş kuruş etmeyenlerin elinde hermeheder olacağız " demişti.
Çoluk çocuk işe giriştik.
Çalıştık! Gocunmadık!
Beş yıl sonra ben, üniversiteyi bitirip öğretmen olduktan sonra her şey yine farklılaştı ve güzelleşti.
Yine en güzel şeylere kavuştuk.
Hayatımızda her zaman mertlik, doğruluk ve çalışmak hep ilk sırayı aldık.
Çalışmanın, üretmenin her zaman faydasını görenlerdenim.
Asla sahip olduklarımla övünmedim. Çünkü bilirim ki para, mal ,mülk ve güzellik hepsi geçici şeylerdir.
Bir ters rüzgâr eserse savurur yok eder hepsini.
"Onun için hiç bir zaman varlığa güvenmeden çalışıp üretmeye devam " derim.
Biz geldiğimiz yeri, dişimiz tırnağımız ile alın terimiz ile çalışarak kazandık.
Ne baba parası , ne de koca parası deyip ona güvenerek yaşamadık.
Hava atılmaz.
Hava nedir bilir misiniz ?
Yetiştirdiğiniz çocukların toplum içinde saygın konumda yer almasıdır.
Yoksa sizin havadan kazandığınız mal mülk ile övünmek değildir.
Onurla ,şerefle 36 yıllık öğretmenlik mesleğime bu anlamda gururla devam ediyorum.
Umarım artık anlatabilmişimdir anlayamayanlara!
Saygılarımla!!!
KARDELEN(Ayrıkotu)
15.12.2022
Tülay Sarıcabağlı Şimşek
Dinar/Afyonkarahisar