- 287 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BAHAR
Bir arkadaşım vardı. Ankara’da bir huzurevinin müdürlüğünü yapıyordu. İşten erken çıktığım bazı zamanlar onun yanına gidip oradaki tonton amcalarla ve teyzelerle sohbet ediyordum. Psikoloktum. Ankara’nın en eski ve güzide yeri Bahçelievler 7. Caddede bir kliniğim vardı. Danışanlarımla görüşmelerimi orda yapıyordum. Arkadaşım, insanlarla sosyal münasebetim iyi olduğu ve psikolog da olduğum için benden huzurevindeki yaşlılara kitap okumamı ve onlara bir nevi sosyal terapi uygulamamı istemişti. Yaşlıları çok sevdiğim ve mesleğimin verdiği "hümanistlik" duygusu ile seve seve kabul etmiştim teklifini. Zaten huzurevi iş yerime de çok uzak değildi. Taş atsam kolumun yorulmayacağı aşikârdı. Hem belki yaşanmış hayatlarla bezelediğim hikayelerime de etnik bir fikir katardı bu proje. Bu düşüncelerle başladım onunla çalışmaya. Yine bir gün danışanlarımla görüşmelerimi bitirmiş yolumu dört gözle bekleyen tonton prensimle prenseslerin yanına gidiyordum.
Diğer bazı yazarlar gibi kurguladığım hayat yerine hayatın içinden yoğurmak isterdim kafamın içinde tasarladıkları mı. Bunun için de hayata daha çok karışır ve daha çok akardım. Kahramanlarım, hayatın içinden olmalı, hayat korkmalı ve herkesten bir iz taşımalıydı.
Yazmayı plandığım hikâyeye kaynak aradığım zaman ya da "ne yazacağım?" çatışması yaşadığım zamanlarda otobüsle gitmek isterdim işe. Bazen de ring yapardım belki bir hikâyeye denk gelirim diye. İşte yine o günlerden biriydi. Havada kasvetli ve soğuk rüzgarlar esiyordu.Saks mavi pardesümü giymiş, şapkamı ve atkımı da üstüme attıktan sonra kot pantolonumun üzerine fermuarını çektiğim botumu da giydim. Gitmeye hazırdım, gökkuşağı desenli şemsiyemi de elime alıp Ankara’nın meşhur soğuğuna doğru sırtımı verip yüzümü kamçılaya kamçılaya yürümeye başladım. Ayaklarım soğuğa ayak uyduruyordu. Bazen zihnimin dehlizlerinde düşünceler akıntıya kapıldığı zaman, ayaklarım hayatın içine doğru benden önde gider, bana da ayaklarımın izine eşlik etmek düşerdii.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.