- 423 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR SEVDADIR CUMHURİYET
O denli farklı beğeni, tercih, alışkanlık ve hedeflerine rağmen, bir insan topluluğunun millet olma vasfına erişebilmesinin ardında, onları bir ve beraberce tutan, ortak ülkülerde birleştiren sağlam ve yüzyıllara meydan okuyan, mayası neredeyse sapasağlam kalmış bir şeyle olmalı. Öyle ya, zamana, zemine, değişen sosyal-kültürel ve bilimsel devinimlere rağmen aynı sancağın gölgesinde kalabilmek tüm farklılıklara karşın kuvvetli bir ortaklığı da gerektirir elbette.
Konuya böyle birr giriş yaparken, asıl sorulması gerekenlerden biri de millet olarak tüm gücüyle devleti yaşatma iradesi var ise, onun öznesi olan yani milletin hücresi sayılaması gereken insanın kendini daha bir özgür hissetmesi, daha katılımcı roller üstlenmesi yönetim adına, yukarıdaki mayaya daha da güç katmaz mı? Yüzyıllardır babadan oğla bir saltanatın gölgesinde kalan bireyin, kişisel özgürlüklerinin teminat altına alınması, halk içinde imtiyazlılık denen ve 18. yy.`den sonra giderek güçlenen hümanistik düşünüşe de ters bu durumun milletin kazanımı olacak şekilde hayat bulması ideal bir ülkü değil midir? Saltanatın iki dudağı arasındaki sıkışmışlıktan, hukuka dayalı ve anayasal haklarının güvence altına alındığı daha özgürlükçü, katılımcı bir rejim insan onuruna daha yaraşmaz mı? Elbette yaraşır. İnsanlar genel anlamda özgürlüklerine düşkündürler. Bu düşkünlük onların yaratılış fıtratlarında vardır. Kendini daha özgür hissedebilenler en güzel de ifede ederler, düşüncesi abartılı değil, bilakis gerçektir. Baskıcı rejimlerin yönettiği yığınlar, bireysel özgürlüğe ve onun sağlayabileceği birey olma kimliğine uzaktırlar bu anlamda.
Birilerinin imtiyazlı olduğu, kayırıldığı, yine vatanın türlü nimetlerinden alabildiğine yararlandığı bir gerçeklikte, halkın her şekilde ikinci sınıf insanmış gibi muamelelere tabi tutulduğu ve daha da kötüsü köleleleştirilmiş bir sistemde yaşama zorlandığı rejimlerde insanlar nasıl kendileri olabilecekler. Duygu ve düşüncelerini, eleştirilerini, demokratik tercihlerini nasıl ifade edecekler? Hemen hemen hayatın her bir alanında kendilerini ifade yoksunluğuna hapseden ve veya bu dikte durumu normalmiş gibi gören rejimler uzun ömürlü de olamamışlardır zaten.
Özgürlük rüzgârının çok derinden hissedildiği Avrupa ülkelerinin yakın tarihlerinde görülen kanlı isyanlar, iç kargaşalar halkın daha da özgürce yaşamak, kendilerini daha insanca ifade edebilmek düşüncesinden kaynaklanmış değil midir? Koskoca Osmanlı`nın da benzer nedenlerden ötürü 13 milyon kilometrekareden neredeyse on beş kat küçülmesinin ardında da bu özgürlükçü isyanların etkileri yok mudur? Şunu söylemek gerekir ki, yönetim erkleri zaman içinde insan öznesini daha bir önemsemiş, ona kendini ifade yollarını açmış, yönetimde de şu ya da bu biçimde onu özne kılmıştır, dersek abartı olmaz.
Henüz çiçeği burnunda ve her yanı ateşten gömlek iken varlık-yokluk savaşımını zafere taşımış olan Türk milleti de, Gazi Mustafa Kemal`in kendisi için takdir ettiği cumhuriyet erki ile yepyeni bir sayfa açmıştır kendisi için. Devletinin daima yanında duran, onun için onlarca yıl cepheden cepheye koşan; evini, yurdunu, ailesini ve geleceğini ülkesinin bekâsına vakfeden asil milletimiz, içinde sayılamayacak kadar çok nimeti barındıran cumhuriyeti elbette son zerresine değin hak etmiştir. Bu gerçekliklerden yola çıkarak, milletine en ideal yönetim şekli olan cumhuriyeti hediye eden Mustafa Kemal, bir anlamda bağrından çıktığı fedakarlıklarıyla eşsiz milletine de değerine paha biçilemeyen bu rejimi takdir ederek, insanına verdiği değeri de en güzel biçimde hayata yansıtmıştır kuşkusuz.
Kültürel değerlerin hem de en güzel yanlarıyla ve toplum vicdanının kendini bulduğu zeminlerde daha bir güçlendiğini düşünürsek, medeniyet ufkunun beslendiği yer olarak “cumhuriyet” bu manada bir fazilettir diyebiliriz. Kısıtlama yerine motive edici çokça unsurun bir arada barınabildiği, farklı düşüncelerin yeşerdiği, farklılıkların da zenginliğe dönüştüğü bu rejim, kuşkususz diğerleriyle kıyas edilemeyecek kadar üstünlüklerle ve insana her yönden katkılarıyla en idealidir.
Daha orduda öğrenci iken Mustafa Kemal`in düşüncelerinde cumhuriyetin potansiyel olarak var olduğunu da biliyoruz. O, gereken zaman ve zemin oluştuğunda bu yönetim şeklini hayata katma iradesini kurtuluş mücadelemizin farklı safhalarında da doğrudan veya dolaylı olarak dillendirmişti de. Milletine duyduğu büyük sevginin, güvenin de bir timsali olarak cumhuriyet, Mustafa Kemal`in ulusuna sunduğu hizmetlerden belki de en büyüğüdür, dersek abartı olmaz sanırım. Zira, halen aynı sancağın altında yine o günkü ruhla yaşıyor olabilmemiz de soluduğumuz cumhuriyetin katkılarını da asla yadsıyamayız değil mi? O halde, bu rejim içindeki demokrasi kültürüyle bizlerin dün tanıştığı, bugün yaşandığı ve yarın da korunarak yaşatılması gereken asil bir rejimdir. Bu yönetim şekli diğer milletlere nazaran, bizde; bağımsızlık ve onun beslediği egemenlik ile iç içe geçmiş ve farklı bir şekilde mazimizden bu yana zihinlerimize de kazınmıştır. Sıradan bir şekli kavramdan öte, cumhuriyet bir sevdadır. Bu uğurda verilen emekleri, dökülen göz yaşlarını, akıtılan kanları asla unutmayacağız elbette. Unutturmayacağız da. Yaşasın millet, varaolsun devlet! Her yeni nesile bu hakikatlar aşılanarak, ebeden yaşatılacaktır bizlerle cumhuriyet.
Oğuzhan KÜLTE