Karbeyaz
Memleketteydik, yaklaşık yedi sekiz sene kadar önce... Bahçemiz tel örgülerle çevrili. Yan tarafımızda kurumaya yüz tutan, solgun sarı bir sonbahar güzelliği. Trakya da meşhurdur ayçiçekleri. Ekmiş dönüm dönüm, komşu tarlanın sahibi Hayri.
Hayri abinin tarlasıyla sınır çizgimiz olan direklerden birine leylek konmuştu..iki gündür oradaydı ve hiç kıpırdamıyordu. Yiyecek aramak için dahi uçmuyor, öylece duruyordu. Haliyle dikkatimi çekmişti.Hani yarım saat bir saat olsa kalışı, yorulmuştur dinleniyor diyecektim de...
Üçüncü gün endişelenmeye başlamıştım. Göç etme zamanıydı, bütün leylekler havalanmıştı. Peki bu kuş neden gitmemişti? Ya da daha ne kadar kalacaktı? Garipsiyordum, aklıma takılmıştı. Ona biraz yaklaşıp anlamaya çalışacaktım. Hem belki yürüyüşümden rahatsız olup uçup gidecekti.
O gün babamla şimdi hatırlayamadığım bir sebepten dolayı küsmüştük.
Bizim küskünlüğümüz asla kin barındırmıyor, çokça naz içeriyordu. Yeni flört eden aşıkların ilk kavgalarındaki tavır benzeri gözgöze geldikçe bir omzumuzu silkip, birbirimizi umursamazmış gibi yapıp "hıh" deyip duruyorduk.
Köy yerinde ne zaman bahçeden dışarı çıksam rahmetli halamdan kalma alışkanlıkla elime uzunca bir değnek alırdım. Değneği elimde gören babamın keskin bakışlarının sesini işitmiştim.
- Nereye gidiyorsun Ebru?
Yönümü leyleğin olduğu tarafa çevirip şarkı söyleyerek ellerimi çırpmaya başladım
Aman leylek canım leylek
Ne kadar da güzelcesin
Aman leylek canım leylek
Üç gün oldu direktesin
Babam leyleğin yanına gideceğimi anlayıp omzunu silkip ’’ hıh’’ diyerek bana çıkış iznimi vermiş oldu. Elimdeki değnekle otları aralaya aralaya yürümeye başladım.
Biraz ilerledikten sonra bir kımıltı farkettim ayçiçekler arasında. Yılan ya da fare sandım önce, ama kaçmadı. Ayak sesimi duyunca kaçardı başka bir canlı olsaydı. Hareketliliğin devam etmesi içime korku düşürdü. Değneğin ucuyla yavaşça kuru dalları açtım. Bir de ne göreyim... Yan tarafına düşmüş boynuyla, gözleri yarı baygın bakan küçük bir leylek var orada. Kucakladığım gibi bizim bahçeye götürdüm.
Öyle ilginçti ki.. Yaralı leyleği taşır taşımaz, üç gündür direkte kımıldamadan nöbet tutan leyleğin de arkamızdan bizim bahçeye gelmesi.
Bir insanın küs sesi ne kadar uzun olabilirdi sevdiklerine karşı? Babama olan küslüğümü unutturdu anında, sonradan adını ’’Karbeyaz’’ koyduğum leylek bana.
O günü hiç unutamıyorum. Babamla işbirliği içindeydik. Bahçedeki masaya örtü serdik yaralı leyleği yatırıp sağını solunu kontrol ettik. Kanadının birini dikkatlice kaldırdım. Aman ya rabbim!... İlk defa görüyordum böyle bir şey...
Üst üste binmiş kurtçuklar sarmış kanadının altını ve nasıl bir koku anlatamam...
Alelacele eve girip eldiven ve dezenfektan ürünler alıp çabucak geri dönmüştüm. Önce hava deliklerini gözeterek gagasını bağladık hayvancağızın. Katman katman yerleşmiş kurtlardan arındırmak için yarayı epey uğraşmıştık. Sonra farkettim ki epeyce derindi yarası ve koptu kopacaktı neredeyse kanadı. Dokunduğum bir canlıydı ve hali içler acısıydı. O an hakim olamadım gözyaşlarıma babama sarılıp ağlıyordum susmuyordum bir türlü.
Biraz sakinleştikten sonra o dönemin belediyesinin yetkililerine haber verdik.
" Leylek yabani hayvan sınıfına girdiği için biz ilgilenemeyiz’’ cevabını almıştık.
Kırık kanatla uçamazdı Karbeyaz. İçinde bulunduğumuz ortam onun yaşam şartlarına elverişli değildi, kaç gün bakabilirdim?
Daha şimdiden korumaya çalışıyordum onu köpeğimiz Suki’ den.
Babam Karbeyazın beslenmesi için balık almaya gitmişti. Ben de internetten araştırıp yabani hayvanlarla ilgilenen bir dernek buldum.. Telefonla arayarak durumu anlattım. İki saat sürmedi gelmeleri.
Allah razı olsun o insanlardan... Hiçbir ücret talep etmeden bir hayli ilgilendiler. Ben de bahçede ne kadar domates biber varsa topladım verdim onlara.
Kendi kurumlarına ait klinikte tedavi etmek için Karbeyazı alıp, arazi tipi araçlarıyla yola çıktılar. ’’Üzülme’’ dediler giderken gülümseyen yüzleriyle
"artık Karbeyaz emin ellerde.’’
Direkte nöbet tutan leylek de Karbeyazı bekliyormuş meğerse. Uçup gitti arabanın arkasından onlarla birlikte.
EbRuAsya //
YORUMLAR
Aşırı duygulanarak paylaştım yazınızı. Saf ,duru, sevgi ve şefkat dolu yüreğinizde yaşam bulan leyleğin kurtarılış öyküsü, herkese örnek olmalı.
Ben de çocukluğumda yaralı bir güvercini bahçemde fark edip eve getirmiş, günlerce kırık kanadının tedavi olmasına çabalamıştım. Sonunda uçabilmişti.Birbirimizden kopmamız yüreklerimizi acıya gömmüştü. Minik gözlerindeki masum , içli bakışı hiç unutamam.
Kutlarım yazınızı yürekten.
Sevgilerimle.