- 275 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Tüm Işıkları Yak 11. Bölüm
İzmir’in üzerinden İstanbul’a doğru uçarken Keti Ellis geçmişi düşünüyordu. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm dolaşıyordu. Yetimhanede ne kadar güzel anılarım oldu, diye düşündü. Uçağın dışında, parlayan ayın ışığı gibi belirmişti bu düşünce. ‘Yalnızdık ama mutluyduk. Gülmemiz gerekliydi ve gülüyorduk.’
Keti şimdi sonunun nereye çıkacağını bilmediği bir yolculuğa çıkmıştı. Birlikte yaşadığı adamdan kaçarken, çocukken yaşadığı korkunun kalbine doğru yol alıyordu şimdi.
Erkek arkadaşından ayrıldıktan sonra birkaç kere yolunu kesmiş ve onu tekrar ilişkiye girmeye zorlamıştı. ‘Seni orospu.’ Bu söz asla unutamadığı bir hayal kırıklığının en keskin parçasıydı. Ve erkek arkadaşı bu sözü her kullandığında o keskin parça benliğini parçalıyordu. Bu durumun asıl sebebi erkek arkadaşında asla görmediği babasının özlemini gideriyordu.
Keti Ellis’in kalbinde ve beyninde birdenbire bir iş makinesi çalışmaya başlamış ve şimdi yıllar önce unuttuğu şeyler, toprağın altından çıkmaya başlamıştı. Emrah, Emre, Işık ve Asaf. Özellikle son isim. Keti her zaman onun şefkatli ve sevgi dolu bir çocuk olduğunu düşünmüştü.
İstimat, Nikola (Namı değer Ossuruk), Kriton ve Apolas. Onlar aklına gelince yüzünü buruşturdu. O çeteyle hep sorun yaşamışlardı. Keti gözlerini kapattı.
Keti, erkek arkadaşı Can Kurt’tan ayrıldıktan sonra, ayrı bir eve çıkmıştı. Elif ona yardım etmişti. Beraber biralarını yudumlarken konuşmuşlardı.
Elif ona bakarak ‘Polise mi gidelim yoksa birini tutup onu bir güzel dövdürelim mi?
Keti hafif çakır keyif ‘İki durumda da bir şey değişmeyecek.’
‘Ne demek değişmeyecek?’ Elif’in kan beynine sıçramıştı. Seni uzun zamandır tanıyorum. Böyle umutsuz konuşma. O şerefsiz evladının seni tekrar dövmesini mi istiyorsun?
Keti, umutsuz gözlerle ona bakmıştı. ‘O şerefsiz evladına güvendiğim için, sevdiğim için ben suçluyum.’
Elif dostça bir ifadeyle Keti’ye baktı. Keti’nin gözleri dolmuştu. Halinde, yaşamla ilgili bezgin bir ifade vardı. Elif bu durumu sezmişti. ‘Senin iyi ve düzgün dostların var. Eğer istersen Can denen pislikten kurtulabilirsin. O sana bir bok yapamaz.’
Keti az önce dolan gözlerini kapattı ve rimeliyle karışan göz yaşları yüzünde derin bir iz bırakarak yanağından kaydı. Barış Manço’nun bir şarkısında söylediği gibi ‘Ağlamak istiyorum, doya doya. Hıçkıra hıçkıra…’ Keti de aynen öyle arkadaşına sarılarak ağlamıştı.
Daha sonra aldığı bir haberi anlattı. İstanbul’dan. Büyükada’dan. ‘Beraber büyüdüğümüz Yetimhaneden eski bir dostundan haber aldım. Çok uzun zaman önce birbirimize bir söz vermiştik.’ Solmuş bileğini gösterdi. Elif daha önce bu izi görmediğine şaşırmıştı. ‘Dövme olarak yaptırırsan daha şirin görünür.’ Dedi. Sonra da ‘Peki bu kadar zaman sonra seni neden aramış?’
Keti yarı sarhoş ‘Biz söz vermiştik. Bana gelip gelemeyeceğimi sordu. Ben de geleceğimi söyledim.’
Elif ‘Sorumun cevabını aldığımı düşünmüyorum.’ Dedi.
Keti başını umutsuzca sağa solla salladı. ‘Söylesem bile anlamazsın, inanmazsın…’
Elif biraz düşündükten sonra Keti’nin ona bu konudan bahsetmemesini anlayışla karşıladı.
‘Peki İstanbul’dan döndükten sonra ne yapacaksın? O piç kurusu Can seni yine rahatsız ederse diye soruyorum.
Keti umutsuzca ‘Umarım karşılaşmayız.’ Dedi.
Elif korkuyla ona baktı ‘Can’ın seni öldürmesinden mi korkuyorsun?’
Keti, Büyükada Rum Yetimhanesindeki arkadaşlarını düşünüyordu. Emrah’ı ve cam parçasıyla bileğine üzgün emoji çizişini. Asaf’ın aşık bakışlarını. Su kuyusundaki canavarı ve o geceki macerayı… Hepsi suyun yüzüne vuran cesetler gibi teker teker zihninde beliriyordu. ‘Ölümden korkmuyorum.’ Dedi kederle. ‘Ölümü de düşünmüyorum.’ Düşündüğü başka şeyler vardı. Su kuyusundan gelen sesler tekrar zihninde yankılandı. Sonra gördüğü o korkunç mavi saçlı canavar kadın tüm detaylarıyla aklındaydı.
Uçağın camından dışarıya bakarken ‘Can en fazla beni öldürür.’ Diye düşünüyordu. Oysa Büyükada’da onu bekleyen korkunun yanında bu hiçbir şey sayılırdı. Ama o kadar karamsar olmamayı düşündü. Ne de olsa Asaf Onat’ı görecekti. Yetimhanedeyken Asaf’ın ona aşık olduğunu hissetmişti.
Keti, yetimhane yıllarını düşünürken. O geceyi hatırladı. Su kuyusundaki korkunç yaratıkla mücadelelerinden sonraydı. Soğuk bir kış gecesiydi. Yatakhanelerde soba olmadığı için zangır zangır titreyerek yatağın ısınmasını bekliyordu. Diğer çocuklar da ondan farksızdı. Yataktan kalkmış ve her zaman tıkalı olan tuvalete gitmek zorunda kalmıştı. Yetimhanenin tuvaletleri her zaman tıkalı olurdu. Bodrum katında çocukların mecburen tuvalet olarak kullandıkları atıl bir yer vardı oraya inmek istemiyordu. Mecburen oraya inmeye karar verdi. İşini bitirip yatakhaneye dönecekken piyanonun bulunduğu odadan bir ses geldi ‘Lütfen yanıma gel.’ Keti’nin zaten korkması için fazlaca anısı vardı. Sesi duyunca duvara yaslandı. Kalbinin atışını şakaklarında hissediyordu. Sonra sakinleşmesi gerektiğine kanaat getirdi. Piyanonun bulunduğu kat çocukların en fazla eğlendikleri yerlerdendi. Taki piyanonun bacağı kırılana kadar. Piyanonun kullanılamaz hale gelmesi çocuklar için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu.
Rüzgârın sesiyle karışık tekrar bir ses duydu ‘Lütfen bana yaydım et Keti.’ Duyduğu gerçek bir sesti. Bir çığlık attı ama kimse onu duymadı. Kat görevlisi derin bir uykuda olmalıydı. Daha önce su kuyusundan gelen o garip çocuk sesi değildi bu. Sonra piyanonun tuşları kendiliğinden oynamaya başladı. Keti bu şarkıyı biliyordu.
‘’ Büyükada İsa Tepesindeki
Koca okulumuzun öğrencileriyiz biz
Ne büyük gurur ne büyük sevinç…
Neslimiz için
Tra la la tra lala tra la la’’
Az önce üşüdüğü için uyuyamıyordu ama şimdi vücudu alev alev yanıyordu. Cesaretini topladı ‘Orada biri mi var?’ Piyano odasından gelen ses, küçük bir çocuğun sesiydi. Ayak uçlarında basarak sesin geldiği tarafa doğru yürüdü. Korkudan tüyleri diken diken olmuştu. Keti tekrar sordu ‘Kim var orada?’ Ama cevap alamadı. Fakat etrafa yanık ve çürümüş et kokusu yayılıyordu. Sonra o sesi yine duydu. ‘Buyada heykes seni bekliyoy Keti.’ ‘R’leri söyleyemiyordu.
Keti öyle korkmuştu ki ağzını kapamak zorunda kaldı. Gözleri büyümüş, nefes alışverişi hızlanmıştı. Karanlıkta piyanonun başında bir şey hareket etmiş gibi geldi. Korkuyla arkasını kontrol etti. Orada bir çocuğun gerçekten olabileceğini düşüncesi ona cesaret verdi. ‘Senin adın ne?’ diye sordu nefesini kontrol ederek.
Çocuk ‘Albert Planck’ dedi. ‘Yua (Rua) Temte beni buyaya hapsetti. Ve ben.’ Dedi fısıltıyla ‘Sanıyım ölüyüm. Çok yakında gelip sizi de alacak Keti. Emyah’ı, Emye’yi, Asaf’ı ve Işık’ı. Onu çok kızdıymışsınız.’
Keti ne yapacağını ne diyeceğini şaşırmıştı. Alev alev yanan vücudu o soğuk geceye rağmen terlemeye başlamıştı. Konuşan çocuk sesinin yerini iğrenç ve korkunç bir kadın sesi almıştı. ‘Burada arkadaşlarınla kalacaksın. Diğer çocuklara bunu söyle.’ Ses öyle korkunçtu ki Keti ne yapacağını şaşırdı. Duvarlardan siyah ve korkunç bir sıvı akmaya başladı. Yavaş yavaş Keti’nin bulunduğu yere kadar gelmeye başladı. Kokusu iğrençti. Ayakkabısına kadar ulaşınca Keti geriye doğru bir adım attı. Diğer ayağına bu iğrenç sıvı değdi. Yıpranmış ayakkabısından ince beyaz bir duman çıktı.
Keti’yle konuşan ses şimdi ton değişiyordu. Annesinin sesine, öğretmeninin sesine ve tanıdığı çocukların sesiyle konuşmaya devam ediyordu. Keti tüm korkusuna rağmen bazı seslerin ölen çocuklarınkiyle aynı olduğunu anlamıştı.
‘Bizi kurtar. Canavar bizi hapsetti. Bize işkence ediyor. Lütfen Keti. Lütfen.’ Sesler ölen çocukların sesiydi. Hepsi Keti’den yardım istiyordu. Keti çıldırmamak için oradan hemen kaçmaya karar verdi. Ne kadar hızlı koşabiliyorsa o kadar hızla yukarıya yatakhaneye doğru koşmaya başladı.
‘Heyy! Keti neyin var senin? Korkmuş görünüyorsun?’ Konuşan Maria’ydı. Soğuktan o da uyuyamamıştı. Keti dolmuş gözlerini ondan sakladı. ‘Hiç.’ Diye bildi. Sonra ‘Sanırım korkunç bir kâbus gördüm.’ Diye ekledi.
Maria titreyen çenesini kontrol etmeye çalışıyordu. ‘Aşağıdan gelen sesi duyduğunu biliyorum. Orada ne var keti?’
O sırada katları kontrol etmeye çıkan nöbetçi (Son bir kez katları kontrol edip, biraz kestirmeyi düşünüyordu) Kalika seslerini duymuştu. Elinde tahta cetveliyle göründü. Fısıltıyla ama şiddetli bir şekilde ‘Neler oluyor burada?’ diye çıkıştı. Kadın ansızın belirmişti. Maria ve Keti bir anlık şok yaşadı. Gözgöze geldiler. Keti bir an ne diyeceğini şaşırdı ‘Aşağıdan…’ Yutkundu, çünkü yaşadığı şeyi söyleyip söylememe konusunda kararsızdı. ‘Piyanonun olduğu odadan sesler geldi.’
Kalika ‘Bu çocuklar gerçekten çıldırmış olmalı.’ Der gibi bir bakış attı. Çocuklar uyumadığı için çok sinirlenmişti. Cetvelle çocukların kafalarına hatırı sayılır bir şiddetle vurdu. ‘Yürüyün benimle bakalım piyano odasında kim varmış?’
Kalika piyano odasının kapısını ittirdi. Kapı tamda filmlerdeki gibi bir gıcırtıyla açıldı. İçeriden çürümüş, yanmış et kokusu gelmeye başladı. Maria ve Keti’nin midesi kalkmıştı. Piyano odası siyah ve korkunç sıvıyla doluydu. Tavandan damla damla yere düşüyor ve değdiği yerde beyaz bir duman çıkarıyordu. Yerden kırkayaklar, örümcekler ve türlü türlü iğrenç yaratıklar o iğrenç sıvıya aldırmadan çıkıyor ve Madam Kalika’nın vücudunun her yerinde geziniyorlardı. Keti korkmuş bir sesle ‘Madam Kalika’ diye kekeledi.
Kalika, kızlara nefretle bakıyordu. Rahat tavırlarla odayı gezmeye başladı. ‘Gördüğünüz gibi…’ cetvelle odayı gösteriyordu. ‘Bu odada bizden başak bir şey yok.’
Keti ve Maria tavanda damlayan iğrenç sıvının (Damlalar Madam Kalika’nın o kocaman ağzını açtığında görünen küçük diline benziyordu) Madam Kalika’nın başına damladığın ve beyaz dumanlar çıkararak alına ve yüzüne doğru aktığını görüyordu. Korkudan ne yapacaklarını şaşırmış bir haldeydiler. Her taraf o pis ve iğrenç sıvıyla kaplıydı. Ama Madam Kalika bunu göremiyordu.
Tehditkâr bir edayla elindeki cetveli onlara doğru sallayarak ‘Sizin sonunuzu iyi görmüyorum. Büyüyeceğinize inanmıyorum. Hala çocukça korku hikayelerinin peşinden gidiyorsunuz.’ Onlara doğru salladığı cetvelle kızların başına vurdu. Kadının saçlarında kurtçuklar geziniyordu. Kızlar yaşadıkları korku karşısında ses dahi çıkaramadılar. Bu korkuyu biraz daha yaşarsalar çıldıracaklarını onlar da biliyordu.
Kalika çok sinirliydi. Elini saçlarına attı ve kurtçuklara aldırmadan saçlarını geriye doğru attı. ‘Dersinizi almışsınızdır umarım.’ Kadının sesinden daha fazla cetvelle vurmayacağı anlaşılabiliyordu. Keti ve Maria ‘Dersimizi aldık.’ Der gibi baktılar.
‘Şimdi bana neden uyumadığınızı açıklayın.’ Yan gözerlerle kızlara bakıyordu.
Keti ne diyeceğini şaşırdı. Yutkundu. ‘Sanırım bir farenin sesini duymuşuz.’ Diyebildi.
Yetimhanede farelerin olduğu biliniyordu. Kalika doğru söylüyor olabileceklerine hükmetti. ‘Fare.’ Dedi Düşünceli düşünceli. ‘Sanırım buradan gelen sesleri de açıklamış oluyor. Keşke daha önce söyleseydiniz. Boşuna tartakladım sizi.’ Elindeki cetveli aşağı yukarı salladı.
Sonra odanın içerisinde fareyi aramaya koyuldu. Elindeki cetvelle dip köşe ne varsa kurcalamaya başladı. Keti ve Maria çığlık atmamak için kedini zor tutuyordu. Maria dudaklarını ısırıyor, Keti elini ağzına bastırmış korkuyla bakıyordu.
Madam Kalika iğrenç ve böcekler kaynayan siyah sıvının içerisinde şalıp şalıp dolaşıyordu. Bu arada koku gittikçe mide bulandırıyordu.
Madam Kalika ‘Burada fare falan yok.’ Dedi. Bu bina ahşap. Buralarda fare olma olasılığı yüksek.’ Kızlara doğru giderek onların boynuna ellerini attı. ‘Gidip yatın. O pis fareler için bir şeyler düşüneceğiz. Tamam mı?’
Madam Kalika bazen zalimce hareket etse de son sözleri gayet sevecendi.
Kızlar ‘Peki Madam.’ Dedi. Yukarıya onları bekleyen soğuk yataklarına gitmek için yürüdüler. Keti son bir defa arkasına baktı. Piyano odası korkunç bir haldeydi. Böcekler kaynıyor, örümcekler yakaladıkları diğer böcekleri acımasızca yiyordu. Keti arkasına dönüp ‘Orası kapkara bir sıvıyla kaplı ve içerisinde böcekler kaynıyor, tıpkı saçındaki kurtçuklar gibi. Bunları görmüyor musun?’ Ama bunu yapamadı.
Keti ve Maria bir daha o piyano odasına asla gidemeyeceklerini düşünüyordu. Soğuktan ve yaşadıkları korkudan dolayı yataklarından uzunca bir süre ısınamadılar. Neden sonra pekte rahat olmayan bir uykuya daldılar.
Keti sabah ziliyle uyandı. Çocuklar kahvaltı için hazırlık yaparken o aşağıya, piyano odasına gitti. Yaşadığı korkuyu şu an hissetmiyordu. Duvarlardan siyah sıvı akmıyor, yerler böceklerle kaynamıyordu. Ama piyanonun tuşlarının bazılarında o siyah sıvıdan vardı. ‘Gördüklerim gerçekti.’ Diye geçirdi içinden. Sonra yine o çocuk sesini duydu.
Keti korkuyla odadan dışarı çıktı.
Keti o gün ders bitiminde arkadaşlarıyla Tavan’da buluşmak üzere anlaştı. Onlara dün gece yaşadıklarını anlatacaktı.
Yatma saatinin gelmesini beklediler. Keti kızlar bölümündeydi. Diğer Çocuklar erkeklerin bulunduğu yatakhanedeydiler.
Saat 11 gibi hepsi tavandaydı.
Asaf meraklı bir tonla sordu ‘Bize ne anlatacaksın?’ Çocuklar yerde bulunan eski bir kilimin üzerine oturmuştu. Emrah, Emre ve Işık Keti’nin anlatacaklarını meraklı gözlerle bekliyordu.
Keti anlatacaklarını bitirdiği zaman çocuklarla tek tek göz göze geldi. Keti, çocukların vereceği tepkiyi merak ediyordu. Ama korku ya da dehşet yoktu. Sadece bu işin sonunu nasıl getirebiliriz der gibi bakıyorlardı.
‘Piyano odasına gidip görelim mi?’ Teklifi yapan Emreydi. Kimse ‘Hayır’ demedi. Sessizce aşağı katta bulunan piyano odasına vardılar. Kapı yine gıcırtıyla açıldı. Keti, ‘Benim gördüklerimi siz de görüyor musunuz?’
Tavandan damlayan iğrenç siyah sıvı, yerden fışkıran böcekler ve iğrenç çürümüş, yanık et kokusu her yanı sarmıştı. Emre, yerden adeta fışkıran kırkayakları ezerek ‘Geberin, geberin.’ Diye ayaklarıyla böcekleri eziyordu.
Emrah gördükleri karşısında dehşete kapılmıştı. Işık ve Asaf ne diyeceğini şaşırmış bir halde iğrenerek odadaki görüntüye bakıyordu.
Emrah ‘Bütün bu sıvı nereden geliyor?’ İçerideki pis koku yüzünden midesi bulanmıştı. Burnunu kapatmak zorunda kaldı.
Asaf ‘Yani bu iğrenç görüntüyü Madam Kalika görmedi mi?’ Keti ‘Bilmiyorum sanırım onlar bu olanları göremiyor.’
Işık söze karıştı ‘Sanırım bu laneti sadece o canavar kadınla temas kuranlar görebiliyor.’
Emrah ‘Burada olan her neyse, su kuyusu, 5 numaralı oda, Büyükada’da ölen çocuklar, yetimhanede ölenler, hepsinin kaynağı aynı.’
Işık başıyla Emrah’ı onayladı ve ekledi ‘Büyükada Rum Yetimhanesi o mavi saçlı canavar kadın tarafından lanetlenmiş olmalı.’
Keti ‘Dün gece bu odada…’ piyano odasından çıkmışlardı. Sonra sessizce devam etti ‘Bir çocuk sesi sizlerin isimlerini söyledi. Sizden bahsetti.’ Emrah, Emre, Işık ve Asaf bir anda yerlerinde çakılı kaldılar.
Emre kekeleyerek ‘Bi bi bizden mi?’
‘Evet. Sizin onu çok kızdırdığınızı söyledi.’
Işık ‘Tavanda konuşmaya devam ederiz.’ Dedi usulca. Ve sessizce tekrar Tavana çıktılar.
Herkes ne yapacağını bu işin içerisinden birbirlerini kaybetmeden nasıl çıkacağını düşünür haldeydi. Herkes diğer arkadaşı için endişeliydi. Bir gece basit bir lavabo ziyaretin de bile o canavar kadının lanetine maruz kalabilirlerdi.
‘Peki bu su kuyusunda boğulan çocuk kim?’ diye sordu Emre.
Emrah ‘Anlatılanlara göre.’ Diye söze başladı. Yetimhanede herkes su kuyusunda ve 5 numaralı odada yıllar yıllar önce ölen çocukların hikayesini bilirdi. ‘O su kuşunun çevresinde oynamak serbestmiş. Bir gece bir çocuk, uyuyamadığı olsa gerek, bahçeyi gezintiye çıkmış. Sanırım su kuyusundan sesler duymuş ve o yöne doğru gitmiş. Anlatılanlara göre çocuk su kuyusuna atlamış. Sebepsiz yere. Aniden.’
Asaf ‘Yani küçücük bir çocuk intihar mı etmiş?’
‘Evet’ dedi Emrah. Adı Eftari Dukakis.’
‘Çok kötü bir ölüm.’ Diye korkuyla söylendi Keti. Emrah devam etti ‘Sanırım bizim gördüklerimizi o da gördü ve bunu kaldıramadı. Zaten o olaydan sonra su kuyusunun yanına gitmek yasaklanmış.’
‘Orası hala su dolu.’ Dedi Işık Geçen gece o su kuyusunda Rua Temte ile verdikleri ve unutmaya çalıştıkları mücadeleyi hatırlamıştı.
Emre derin bir nefes alarak ‘Bir şey yapmalıyız.’ Dedi.
Işık ona doğru dönerek ‘Bir şey yapmamalı mıyız?’ Kilimdeki kopmuş bir ipi kopardı ‘Yoksa yapmalı mıyız?’
Keti ‘Buna hepimiz karar vermeliyiz.’
Çocuklar sessizce birbirlerine bakındılar. Hepsinin aklında şahit oldukları bu korkunç olayları okul müdürüne ya da öğretmenlerine anlatırsalar, onlara deli gözüyle bakacaklarından korkuyorlardı. Yetimhanedeki çocukların gözünde itibarsızlaşacaklarını biliyorlardı. Mavi saçlı canavar bir kadının çocukları öldürdüğü ve onları çerçevelerde hapsedip işkence ettiğine, dahası akan siyah yapışkan sıvıya, çürümüş et ve yanık kokusuna, yerlerden tavanlardan kaynayan böceklere, onlarla konuşan çocukların hayaletlerine kimsenin inanmayacağını biliyorlardı.
Asaf sessizliği bozan isim oldu ‘Hep birlikte onunla savaşırsak…’ Sesinde korku yoktu ama söylediği şeyin sonun nereye varacağını bilmediği de belliydi.
Emrah ‘Ondan kaçmayı başardık öyle değil mi?’ Çocuklar yine göz göze geldiler. Evet, o canavardan kaçmayı başarmışlardı.
Emre ‘Ona attığımız taş zarar verdi. Çıkardığı acı dolu çığlığı unutmuş olamazsınız.’
Işık onun sözünü bölerek ‘Bu da demek oluyor ki canını yakabildiğimize göre onu öldürebiliriz.’
Canavarı öldürme fikri hiç akıllarına gelmemişti. Daha önce küçük kavgalar dışında kimseyle kavga etmemiş çocukların, öldürmek gibi bir eylemi düşünmeleri bile nefeslerini kesmeye yetmişti.
‘Birlikte hareket edersek’ Emrah diğer çocuklara endişeyle baktı. ‘İstiyorsanız…’ Duraksadı. İçinden ‘Bu işten vazgeçelim.’ Demek geçiyordu ama bunu söyleyemedi. Diğer çocukların da kendisi gibi korktuğunu hissedebiliyordu. Şu an sadece çocukça bir cesaretle hareket ettiklerinin farkında olan sadece Emrah’tı. Bu korkuyla yaşamak belki mümkündü ama bundan sonra öldürülecek çocukları düşününce o da bu işin bir sona ermesinden yanaydı. Öyle ya da böyle o canavarın işini bitirmeliydiler. ‘İstiyorsanız onunla savaşabiliriz.’
Emrah üzgün emoji izi olan sağ elini uzattı. Sonra Asaf elini uzattı. Keti hemen sonra elini uzattı. Işık ve Emre’de ellerini uzatınca kendilerini olduğundan daha güçlü ve cesur hissettikleri bir an yaşadılar. Cesaretle birbirilerine bakıyor ve inançla gülümsüyorlardı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.