- 421 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
Terzi
‘Çocuğunuzun karakter özellikleri nedir?’
Elimde yeni ikinci sınıf öğretmeninin çocuklara dağıttığı anket kalakalmıştım. İlk soru çocuğunuzun adı, ikincisi bu. İnsan araya ısındırma soruları koyar. Yok, yeni öğretmen Bayan Harrison konuya göbekten dalmış. İki satırda özetle özetleyebilirsen çocuğunun karakterini. İşin daha da kötüsü anketi doldurup çocuğun eline verilip, onun da okula gidince öğretmenine teslim edecek olması. Tabi ki bu arada da senin ne yazdığını okuyacak. Sıkıysa yaz bakalım ‘Benim velet pısırık, vur ağzına al lokmasını bir karakterdedir. Arkadaşlarından dayak yemediği günlere şükretmekteyiz’. Böyle bir durum söz konusu olduğundan değil ama pek de dişe dokunur noktaya değinemiyorsun bu halde.
Sabah okul yolunda, tahmin edileceği üzere arka koltukta oturan ekselansları ankete verdiğimiz cevaplara göz gezdirmekte:
‘Çocuğunuzu ne korkutur?’
Ben ‘kuralsızlık, belirsizlik’ yazarken annesi ‘hayaletler ve örümcekler’i da eklememi istemişti.
‘Ne alakası var? Öğretmeni sınıfta işine yarayacak bilgiler edinmek istiyor. Hayaletten korktuğunu bilse ne olur, bilmese ne olur?’
‘Bilsin tabi. Bilsin de ona sınıfta hayalet öyküleri anlatmasın.’
Eşim böyle söyleyince mantıklı gelmişti, dediği gibi cevaplandırmıştım.
‘Doğru, ben hayaletlerden çok korkarım.’
Onayımızı da aldık, bir sonraki soruya geçebiliriz:
‘Bu sene çocuğunuzun en çok hangi konularda gelişme göstermesini istersiniz?’
‘Matematiğinin güçlenmesini, bir de Allah rızası için kalemle yazı yazmayı öğrenmesini...’
‘Ama benim matematiğim çok iyi.’
‘On üç artı altı?’
‘...’
İki hafta önce aynı yaştaki kuzeni 68 i 4 e kafadan bölmüştü. Bizimki hala matematiğini iyi sanıyor.
‘Çocuğunuzun okul dışı faaliyetleri?’
‘Cimnastik, yüzme, Türkçe dersleri’
Türkçe konuşan anne babadan çocuğun Türkçesi, İstanbul’da bir hafta geçirmiş turistten daha kötü. Aynı yaştaki kuzeninin de Türkçesi kötü. Mecburen her ikisi de Türkçe dersleri alıyorlar.
‘Çocuğunuzun en yakın arkadaşları?’
Listede bir sınıf arkadaşı, Türkçe dersi alan kuzenleri ve bir de komşu çocuğunun adı var.
‘Baba, Taylor’ı yazmayı unutmuşsunuz. Hani benim baleden arkadaşım... Beraber yuvaya da gitmiştik. Boyca benden büyüktü ama bana hep ‘Mama’ derdi. Niye böyle derdi bilmiyorum. Hani en son doğumgünü partime gelmişti.’
‘Tamam, tamam, hatırladım. Daha fazla hatırlatmana gerek yok. İstersen okula gidince kağıdın köşesine onun adını yazarsın’
‘Olmaz, bunu sizin doldurmanız gerekiyor’
Kuralları seviyoruz, belli.
‘Yazacaksın değil mi Taylor’ın adını?’
‘Yazacağım’
Yazacağım yazmasına da sana söylemeyeceğim kızım, arkadaşın Taylor’ı üç hafta önce kaybettiğimizi. Beraber oynadığınız senin doğumgününden sonra omuriliğini saran kanser yüzünden önce yürüyemediğini, sonra da son nefesini verdiğini. Senin gitmeyi bıraktığın o bale kursuna Taylor’ın tüm olumsuzluklara, halsizliğine, tedavinin yıpratıcılığına rağmen devam ettiğini, son bale gösterisine acılar içinde çıktığını söyleyemeyeceğim. Kalan günlerini hastanede geçirdiğini öğrenemeyeceksin. Belki oradaki son sözü de ‘Mama’ olmuştur, kimbilir. Bildiğim tek şey onun senin dünyanda uzun yıllar yaşayacak olduğu. Senin her doğumgünün onun ya geziye çıktığı, ya da büyükannesini ziyarete gittiği haftaya denk gelecek. Ta ki sen onu unutana kadar...
...
‘Çocuğunuzun sahip olduğu yetenekler?’
‘Empati, hafıza...’
Bu bir hikaye değil. Dün sabah yaşadığım bir deneyim. Kaybettiğimiz Taylor’ın adını bile değiştirmedim. Annesinin dediği gibi: ‘Artık o başka bir yerde oynuyor’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.