- 257 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüm Işıkları Yak (Ek Bölüm.)
Rum yetimhanesinde sessizlik ve korku hala geçmemişti. Albert ölmüştü. Kar yağışı bıçak gibi kesilmiş, aşama doğru soğuk hava etkisini göstermeye başlamıştı. Diğer çocukları bu elim olaydan uzak tutmak gerekiyordu. Yetimhanede çok yeni olan müdür Muhsin Kırat olayı öğrenir öğrenmez Büyükada’daki evinden yürüyerek gelmişti.
Albert’in vahşi ölümü yetimhanedeki herkesi üzmüştü. Önceki gece yaşananlara dair detaylı bir bilgi yoktu. Cinayet Bürodan gelen ekipler, (Yolun bir kısmını araçla, araçla gidilemeyecek kısmını da yürüyerek gelmişlerdi.) bir taraftan olay yerini incelerken diğer taraftan Aysu Akman’ın anlattıklarını dinliyordu. Aysu, acıyla ve kederle ‘Bu anlattıklarımın ne denli deli saçması şeyler olduğunu biliyorum.’ Diye söze başladı. Emekliliği yaklaşmış, yaşlı bir memur ‘Vay be! Demek duvarda beliren bir yüz gördün!’ diye alaycı bir şekilde konuştu. Ellerini üşüdüğü için montunun cebine sokmuştu. Uzun ve yorucu yol ekip çalışanlarını yormuştu. Aysu, boş gözlerle bakındı ‘Sizi şu anda ördüğüm gibi gördüm.’ Sonra gözlerini yere dikti. Uzun boylu olmasına rağmen yaşadığı korku bedenini sarmalamış ve onu küçültmüş gibiydi. ‘Yüz’ Yutkundu. ‘Korkunçtu ve yavaş yavaş duvarda kayboldu.’ Sözlerini bitirdiğinde başını önüne eğdi ve öylece yere bakınmaya başladı.
Yetimhanenin toplantı odasındaydılar. Diğer çocuklardan uzak kalmak istiyorlardı. Çocukların bu olaydan etkilenmeleri e son isteyecekleri şeydi. Yatakhanelere nazaran burası biraz daha soğuk bir yerdi. Genelde boş olduğu için ısıtılmıyordu.
‘Demek kayboldu!’ Bu defa konuşan genç memurdu. Sesi çok yumuşak ve sevecendi. Aysu Sağ elini kapalı bir şekilde dizinin üzerinde tutuyordu. Sağ ayağını da sürekli sallıyordu. ‘Evet.’ Dedi. ‘Onu gördüm. Peşinden gitmek istedim. Korktum.’ Bakışlarını diktiği yere göz yaşları damlıyordu. İçini çekerek devam etti ‘Onun kapkara gözlerini gördüm. Bir kadındı. Uzun mavi saçları vardı.’ O sırada Yetimhaneye daha yeni atanmış olan Muhsin Kırat ‘Ben nasıl bir yere geldim?’ der gibi tüm bu olup bitenleri dinliyordu. Onun da ayak parmakları inceden sızlamaya başlamıştı. Kimseye çaktırmadan ıslanan ayakkabısının içinden ayak parmaklarını oynatıyordu.
Yaşlı olan memur odada bulunan masanın etrafında dolaşmaya başladı. ‘Farkında mısın bilmiyorum ama Albert Planck’ı öldürmek suçundan yargılanacaksın.’ Ayla, bir şey demeden göz yaşı dökmeye devam etti. ‘O zavallı çocuğu ben öldürmedim. Bunu duvardaki yaptı.’ Ağlama krizine girmişti. Sesi hıçkırıklarla kesiliyordu. Elinde sakladığı jileti şimdilik kimse görmemişti.
Yaşlı olan polis, genç olanı bir baş hareketi yaparak yanına çağırdı. Toplantı salonunun uzak ucunda konuşmayı sürdürdüler. Yaşlı olan memur ‘Uzaylı hikâyesi anlatsa daha inandırıcı olur.’ Diye gizliden ve kısık sesle konuşmaya başladı. Genç polis öyle düşünmüyordu ama bu düşüncesini söylemedi. Kadının doğru söylüyor olabileceğini gözlerindeki bakışlardan anlıyordu. Fakat savcıya da ekip amirine de bu yöndeki düşüncesini rapor edemezdi.
Muhsin Kırat kendisine de sorular sorulacağını düşünüyordu. Bu işte kendisinin de ihmalinin olduğuna karar verilirse ceza alabilirdi. Biraz da olsa ısınan ayak uçları şimdi daha az sızlıyordu. Ceketinin sağ cebinden filtresiz sigarasını çıkarıp yaktı. Toplantı salonunun diğer tarafındaki cama doğru yürüdü. Dışarıyı izlemeye başladı. Buz kristalleri camın çerçeveyle kesişen kısımlarını sarmıştı. ‘Gece daha da soğuk olacak.’ Diye söylendi. Sol elini ısıtmak için pantolonunun cebine soktu.
O sırada Aysu, sağ elinde gizlediği jiletle sol bileğinden yukarıya doğru derin bir kesik atmıştı. Kan, göz yaşlarına henüz ulaşmamıştı. Sonra jileti sol eline aldı. Acı hissettiğine dair hiçbir belirti göstermiyordu. Parmakları güçsüzleşse de sağ bileğinden yukarıya doğru (Sol bileğine nazaran daha az derinlikte) bir kesik daha attı. Şimdi kan göz yaşlarına ulaşmıştı. Jilet sol elinden düştü. İnce bir ses çıkardı. Son bir gayretle parkeye dokundu. Uzun kolları sayesinde bunu zorlanmadan yapmıştı.
Jiletin hırçın sesini genç polis dahil hiç kimse işitmedi. Aysu’nun gözleri yere dikili, kolları oturduğu sandalyeden sarkmış bir şekilde öylece duruyordu. Başı önüne doğru düşmüştü. Saçının altına gizlenen yüzü, okula gitmek istemeyen bir öğrencininki kadar bezgindi. Birkaç saniye sonra toplantı salonunda bulunan herkes bağırmaya, yardım çağırmaya başlayacaktı. Odada bulunan polisler amirlerine, ‘kadının zaten psikolojisinin bozuk olduğunu, o gün intihar etmese başka gün kendini öldüreceğini’ söyleyeceklerdi.
Muhsin Kırat fark ettiğinde sessizliğini korudu. Tabi bunu isteyerek yapmamıştı. Şoka girmişti. Kadına yardım etmek isteyen polisler koşuştururken sadece izlemişti. Ta ki sigarası elini yakana kadar da öylece baka kaldı. Sonra, yavaşça kendine gelmeye başladı. Gözlerini dehşetle açtı. Bomba sesinin kulakta bıraktığı şınlama sesinin yavaşça geçmesi gibi bir an yaşadı. Bağırmak, yardım çağırmak istiyordu ama yapamadı. Ağzına gelen her laf onu boğuyor ve bir türlü çıkmak istemiyordu.
Toplantı odası loş sarı ışığın altında pastel boya tablosu gibi görünüyordu. Aysu’nun bedeni yavaşça yere yığıldı. Başı öne düştüğü için sarı saçları yerde biriken kana bulanmıştı. Kadının kollarında gördüğü derin kesikler, et ve kas dokusu Muhsin Kırat’ı iyice dehşete düşürdü. Daha önce böyle bir sahne görmemişti. Sigarasını masada duran küllüğe basarken göz kırpmadan koşuşturmacayı izledi. Polisler, kadına ilk yardım müdahalesi yapıyordu ama iş işten geçmişti. Kadın kollarını keserken, yerdeki parkeye biriken kanla bir kadın resmi çizmişti. Parkede korkunç bir yüzü vardı. Bu dünyadan olmayan… Muhsin Kırat Aysu Akman’ın 5 numaralı odada gördüğü, bu dünyayla ilgisi olmayan bu kadını çizdiğini düşündü. O yüz sanki orada bulunan herkese düşmandı. Kan iyice yayıldı. Ta ki Aysu Akman’ın gözyaşlarını yutana kadar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.