- 383 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
SUSAN KALEMSE, YÜREKSE...
SUSAN KALEMSE,YÜREKSE…
Sıcak bir yaz günü susan kalemse… Yazmak için çırpınıyorsa yürek… Ve ne zaman yazmak için kağıdı kaleme eline alıp tıkanıp kalıyorsa insan, vardır derinlerde onu kıvrandıran bir yarası. Böyle zamanlarda insan ne yapacağını bilemez. Kelimeler boğazında düğümlenir de yutkunama. Bir çıkış yolu arayıp bulamazken ve ne yazacağını içten içe düşünürken imdada yetişen yine kalemse susmamıştır aslında kalem. Susturamamıştır hiçbir dert, tasa.
Yine de bazen susmak ister insan. Bu bazen kendimi dinlemek için olur bazen de daha iyi anlaşılmak için. Tabi bir de kırılan taraflarını bilmek için susar. İçinizdeki sesin cevabıdır yaşadıklarınız. Neden susar insan? Kırılgandır efendim insanoğlu. Sırça bir saray gibidir gönül sarayı… Onca rezilliklere, ağır şartlara, en acımasız gurbetlere dayanır da bazen bir söz, bazen bir bakış yaralar onu. Çoğu zaman farkında bile olmazsınız kırıldığının. Böyle anlarda konuşmak, yazmak istemez. Her ne kadar için içini yese de boğazına dizilen kelimeler çıkmaz bir türlü. Yürekten damlamayınca da dökülmez beyaz sayfalara. Öyle anlarda insan yazmanın da yaşamanın ne kadar meşakkatli olduğunu daha iyi anlar. Hele ki yazdıkça yaşıyorsa insan, onun durumu daha vahimdir. Çünkü her iki durumda da yaralıdır. Hem yaşamak, hem de yaz(a)(ma)mak onu yaralayacaktır.
Kalem erbabının kalemi sustuysa daha kırıcı olurmuş. İçinde birikenler ona dert olurmuş. Konuşsa hem kendini yaralayacak hem de etrafındakileri. Konuşmasa ise durum daha vahim olacaktır. Peki ya neden susar kalem? Neden konuşmaz yürek hiç düşündünüz mü? Ya söylenecek söz, yazılacak kelimeler kalmamıştır lügatlerde ya da kendinden büyük derdi vardır kalem ehlinin. İlkine ihtimal vermedi yüreğim. Ömür denen yol devam ettiği sürece söylenecek iki çift söz her zaman olacaktır. Yazılacak kelime de tükenmez zaten lügatlerde. Ya dert öyle mi? Vardır elbet kendinden büyük derdi. Söylesem tesiri olmayacak, sussam gönül razı olmayacak misali bu ikilem arasında susar kalem, susar yürek.
İnişli çıkışlı bu hayat yolculuğunda bir çıkış yolu arar durur insan, yönünü tayin etmeye çalışır yürek, suskunluğunu gidermeye çareler arar kalem. Düşünür, taşınır. Gerekirse uykusuz kalır geceler boyu. Bazen bir arpa boyu yol kat etmese de geri durmaz kafa yormaktan. Öyle ki bu hayat insana neler neler eder de vazgeçmez insan sevmekten, yaşamaktan. Öyleyse niye vazgeçsin yazmaktan? Yazmak, zaten başlı başına bir yaşamak değil midir? Kelimelerle kurulu bir dünyada kırılsa da her bir şey, yine kalem konuşur rahatlatır insanı. Bu hep böyle olmuştur yüz yıllar boyu. Ve kim ne derse desin böyle olmaya da devam edecektir. Tabi umutlar yitirilmediyse şayet.
Bana kalırsa umutları yitirtecek kadar büyük dert yoktur dünyada. Vardır elbet herkesin kendince derdi, tasası ama hayattan vazgeçirecek kadar büyük değildir. Olmamalıdır da. Üstünüze Güneş doğuyorsa tepelerden umut vardır hala yücelerden. Bu da yaşamaya değerdir her şeyden önce. Dertlidir dünya viranesi. Biri gider biri gelir amma ebedi kalmaz hiçbir dert. Gün gelir, devran döner ve yeniden yeşerir umutlar. Diyorsan hala tükendi kalemim, sarıl önce yaradana. Dinle kalbinin sesini. Bak şöyle bir etrafına. O kadar sebebin var ki yazmak için. Bu kadar güzellik boşuna olmasa gerek kainatta.
Sor kendine beni bu kadar dertlendiren ne? Unutma ki, ne dert bakidir dünyada ne de sen. Yazdıkların, yazacakların ve yaşayacaklarındır senden geriye kalacak olan. Düşününce bunlar bile yeterlidir yaşamak için. Ve dahası var. İyi tarafından baktığında öylesine güzel ki yaşamak; bir çocuğun masumca sarılışında gizlidir bazen bu güzellik, sevdiğinin ellerini tutunca hissettiğin heyecandır bazen ya da doğanın sana sunduğu sayısız nimettir güzellik. Dört dönerken etrafında her bir canlı, birkaç hadsiz seni kırdı diye susmaya değer mi şimdi kalem? Seni incittiler diye sevmekten vaz mı geçeceksin ey gönül? Yok, yok olamaz tüm bunlar. Bu mudur yaşamak? Değildir elbette. Bu kadar basit değildir hayat. Yahu bu kadar kolay mı insanlara kederlenip her bir şeye mühür vurmak? Şimdi söyle yürek, konuş şimdi kalem susmak, kederlenmek senin haddin midir? Daha gidilecek yollar, girilecek gönüller, anlatılacak dertler, çekilecek çileler varken ve bunların her birisi inci değerinde yazılacak şeyleri toplarken susmak yaraşır mı sana kalem? Senin haddin değil susmak. Konuş öyleyse yürek, konuş ki dökülsün sayfalara boncuk boncuk kelimeler. Yaz ki, okusun cümle tabiat, okusun insanlık. Sonra da desinler: İşte budur yaşamak, budur yazmak.
NECATİ DİLEK