- 260 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
YALANIN SALTANATI
YALANIN SALTANATI
Aslında buna şeytanın saltanatı demek doğru olur. Çünkü yalanın sahibi şeytandır ve şeytana en çok yalan yakışır.
Şeytan baş kandırıcı olarak en çok bu silaha başvurur. Çünkü gerçekle kimse saptırılamaz ve hak yoldan batıla çevrilemez. Hak ve batılın tek ölçüsü budur. Hak sırat-ı müstakimdir: doğru dosdoğru yoldur. ‘emr olunduğun gibi dosdoğru ol’ emrinin gösterdiği tek gerçek, tek hakikat budur. Bu yol kutsal kitabımızda belirlenmiştir.
Bu yol İslam’ın yoludur. Tek doğru yol budur. Yöntemi de aslıda doğru olan yoldur bu. Bu yolda yalana, hileye, hurdaya, sahtekarlığa, düzenbazlığa yer yoktur. Ayrıca Fatiha suresinde beyan edildiği gibi her an dua ile ve özel bir gayretle yeniden elde edilmesi, her zaman yeniden kazanılması gerektiğini anlatmaktadır.
İnsan iman etmekle doğru yola girer ama bu yolda kalabilmek için büyük bir çaba sarf etmesi gerekir. Doğruluk her an kazanılması gereken bir erdemdir. İslam’da kurallar da tam da bunun için vardır. Şeriat doğru yol demektir. Aslında doğru yolun kuralları demek gerek tam anlamıyla. Müslüman bu kurallara ne kadar uyarsa o kadar doğru yolda olur. Ancak kimse güvencede değildir. Her an doğru yoldan ayrılma, yalana sapma, yanlışa düşme tehlikesi vardır. Bu yüzden korku ile ümit arasında olmalıdır.
İşte insanın yalanla imtihanı budur. Bu imtihan insanlığın başlangıcından beri sürmektedir. İçimizdeki hainlerin en büyük silahı da budur. Birey olarak içimizdeki hain nefsin de en büyük silahı budur.
Ama maalesef şairin dediği gibi ‘Batıl hemişe batıl olur amma/Müşkül budur ki suret-i haktan zuhur eder’. İşte bu gün olan tam da budur. Batıl suret-i haktan zuhur etmiştir. Müslümanlar kafirin oyununa gelmişlerdir.
Şeytan tezgahını bu kez sisli bir ortamda kurmuştur. ‘Kurt bulanık havayı sever’ fehvasınca ortalık toz dumandır. At izi it izine karışmıştır. Su bulanmıştır, bulandırılmıştır. Bulanık suda balık avlanmak istenmektedir.
Sıffin savaşında Yahudi’nin Müslüman dünyasında meydana getirdiği kargaşa bunun tam mükemmel bir örneğidir. Gerçek Müslümanlarla münafıkların karıştığı, iyi niyetlilerle kötü niyetlilerin savaştığı bir ortamdır bu.
İslam kurallarına aykırı İslamlaşmanın olamayacağı, aksine İslam’dan ayrılma, bir irtidat hareketi sayılacağı açıktır. Hariciliğin ve Şia’nın İslam’dan irtidat olması gibi. Aynı zamanda itikatta sapık mezheplerin İslam’dan bir sapma olduğu gerçeği ortadayken, İslam dışı yöntemlerle İslami hareket yaptığını iddia etmek te ne kadar safiyane bir görüş olduğu açıktır.
İşte doğru yolda olduğunu sanarken sırf bir takım sebeplerle doğru yoldan sapması gibi bir yere varmıştır. Bu yol Hasan Sabbah’ın geçtiği yoldur. Ve varılacak yer de onun vardığı yer olacaktır. Görünen odur ki bu fraksiyon aynı yolda ilerlemektedir.
Çünkü bu fraksiyonun kuruluş temelleri sakattır. Yaşama biçimi ve prensipleri aidiyet iddia ettiği dinin esaslarıyla taban tabana zıttır. Öncelikle İslam dünyasına dost olmak yerine Hristiyan ve Yahudi dünyasına dost ve müttefik olmaları, hatta onların emrine girip onların Müslümanlara karşı hain planlarının gönüllü uygulayıcısı olmaları bu durumu açıkça ortaya koymaktadır.
Dahası bu hareketin diğer Müslüman gruplara karşı hiçte sıcak ve dostane olmadığı aksine İslam dışı kesimlere karşı sempatik ve sevgi dolu olduğunu görmek olayın anlaşılması için yeter de artar bile. Bu Müslümanları tarif ederken ‘Onlar kafirlere karşı sert, Müslüman kardeşlerine karşı müşfik’ olan vasfında değil miydi?
Dahası ‘zalime yardım edenden daha zalim kim var’,’ zulme rıza zulüm, küfre rıza küfürdür’ düsturunca bu grubun gerçek yüzü ortaya çıkacaktır.
Ahmet Kemal
________________________________________
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.