- 204 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
kısa kısa
KÖŞK
‘’Acele et.’’ Dedikten sonra üç metre kadar arkasından koşarak gelen kızı bekleyip kızın elinden tuttu ve ‘’Bak ileride bir tane ev var o tarafa doğru gidelim.’’ Dedi ve koşmaya devam ettiler.
Eve 50 metre kadar kalmıştı ki kız ‘’Orası ev değil köşk.’’ Dedi.
‘’Köşk ya da değil oraya gidelim bir saat kadar orada saklanalım bize yeter.’’ Diye karşılık verdi.
1 metre yükseklikte, içe bakan yüzü siyah, dış kısmı kahverengi olan büyük taşlardan örülmüş, pas tutmuş ve kırılmasına rağmen ayakta duran demir kapısı yarı açık olan köşkün önüne gelip durduklarında soluk soluğa kalmışlardı.
19 yaşlarında, beyaz tenli, 175 boylarında, alt kısmında dar siyah eşofman olan üst kısmı da yine siyah dar olan fermuarlı eşofman giymiş, kirli sakallı genç yarım taktığı kırmızı şapkasını çıkarıp alnındaki teri silerken geldikleri yöne doğru baktı. Polislerin gelmediğini görünce köşke baktı. En az 100 yıllık olan köşk, iki katlı, beyaz boya ile boyanmış, yer yer boyaları dökülmüş ve dış cephenin tahtalarını ortaya çıkarmıştı, köşkün bazı yerlerinde de tahtalar kopmuş ama yine de mimarisiyle tam bir Osmanlı köşkü olduğunu kanıtlıyordu. Yanında yine kendisiyle yaşıt 160 boylarında, 40 kilo olan, esmer tenli, tahta göğüslü, mavi dar kot pantolonu kuru kalçalarına yapışmış, üstüne giydiği arkası ter olmuş sarı t-shirtüyle kız ellerini dizlerine dayamış soluk alıp veriyordu. Dar eşofmanlı genç, kızın kuru kalçalarına yavaşça eliyle vurup ‘’Köşkün içine girelim. Polis buraya bakmaz.’’ Dedi.
Kız olduğu pozisyonda uzun saçlarını eliyle omuzlarının arkasına atıp başını kaldırdı ve köşke bakarak ‘’Bir bu kalmıştı. İçeri girelim de bir de hırsızlık yapıyorlar desinler değil mi?’’
‘’Of be kızım! Nereden çıkarıyorsun anlamadım? Ne hırsızlığı ne soygunu? Görmüyor musun köşkün kapısı açık, camlarda perde yok. Sen ister gel ister gelme? Ben giriyorum.’’ Dedikten sonra duvarın paslı demir kapısından geçip köşkün bahçesine girdi ardından beyaz spor ayakkabıları ile köşkün açık kapısından içeri girdi.
Kız olduğu yerden doğrulup arkasına bakındı polisler görünmüyordu. İçinden ‘’Ya gelirlerse?’’ Dedi ve köşke tekrar baktı. Gerçekten köşk terk edilmiş gibiydi o ara içeriden ses geldi:
‘’Köşk bomboş.’’
Kız koşar adımlarla köşke doğru gitti.
Kız 4 basamaklı üstü toprak kaplamış merdivenlerden çıkıp, açık haldeki çift kanatlı beyaz tahta kapıdan köşke girdi. Kendisini karşılan sarı renkli duvarları kare şeklindeki hol karşıladı, holün 6 metre ilerisinde üst kata çıkan, köşkün tabanı ile aynı renkte olan kahverengi tahta merdiven duruyordu. Merdivenin hemen solunda beyaz renkli bir kapı vardı. Sağ tarafına bakındı. Sağ tarafında kapısı olmayan girişin karşısında şöminesi duran, beyaz duvarları yer yer siyahlaşmış, 60 metrekarelik salonu gördü orada kimse yoktu. Solunda ki kapı açıktı orada da duvarları beyaz olan mutfak duruyordu ve mutfağın içindeki ocaklığı görünce içini bir ürperti aldı ve çatallaşan sesiyle ‘’İlyas?’’ Diye seslendi.
Üst kattan İlyas’ın sesi yükseldi ‘’Yukarı gel.’’
Kız ağır adımlarla merdivene doğru yürümeye başlayınca tüyleri diken diken oldu. Merdivenin ilk basamağına adımın atınca onlarca yıllık merdiven gıcırdayarak ona hoş geldin dedi. Üst kata çıkıncaya kadar 20 basamaklı merdivenin her basamağı kendisine aynı şeyi söyledi.
Yukarı çıktığında karşısında kahverengi kapısı kapalı bir oda duruyordu. Soluna bakınca iki kahverengi kapı daha gördü ama birisi yarı açıktı. Kapısı yarı açık odaya doğru yönelince arkasında siyah renkli bir kapı daha gördü. Kapısı açık odadan içeri girdiğinde İlyas pencerenin önüne çömelmiş şekilde az önce köşke doğru geldikleri yöne doğru bakıyordu kızın geldiğini duyunca eliyle çömel işareti yaptı. Kız olduğu yerde çömeldi ve yavaş yavaş camın önüne doğru gitti. Başını İlyas gibi kaldırıp baktığında iki tane resmi polis önde arkalarından tepe lambaları yanan ekip arabasıyla köşke doğru geldiklerini gördüler.
Uzun boylu esmer polis köşkün yan duvarlarına gelince eli ile diğer polise köşkün diğer tarafına doğru gitmesini işaret etti, kumral tenli polis elini belindeki silaha koyup diğer tarafa doğru yürümeye başladı, polis arası da köşkün demir kapısına doğru gelip durdu. Esmer polis bir hamle de duvarın üstüne çıkıp etrafa bakındı, ekip arabasından inen yine duvarın üstündeki polis gibi esmer polis yarı açık demir kapıdan içeri girip etrafa bakındı onlar köşkün çevresine bakarlarken kumral polis tam bir tur atıp duvarın üstündeki polisin yanına gelip bir şeyler söyledi sonra üçü ekip arabasına binip oradan uzaklaştılar.
İlyas, polislerin gittiğini görünce yerinden doğrulup ‘’Bak gördün mü kızım? Polisler geldi bizi bulamadan gitti. Bir de bana dedin ki köşke girmeyelim. Girmeseydik şimdi kucaklarında olacaktık.’’ Dedi. Kızdan ses gelmeyince başını çevirip kıza baktı. Kız camın önünde sırtını beyaz duvara yaslamış, ellerini birleştirmiş parmaklarını sıkarken gördü. Kızın yanına çömelip ‘’Ne oldu?’’ Diye sordu.
Kız başını kaldırıp İlyas’ın gözlerinin içine korkuyla bakıp ‘’Ne zaman gideceğiz buradan? Buraya ayağımı attığım andan beri içimde bir korku var.’’ Dedi.
İlyas’ta kızın yanına oturup o da sırtını duvara verdi ve ‘’Kızım görmüyor musun, polisler çevrede sinek gibi uçuşuyor. Tamam, haydi çıkalım, polisler yakalayıp bizi götürsün. Benim için hava hoş, benim onlarca uyuşturucudan cezam var, sen düşün, baban sormayacak mı araba içinde uyuşturucu çıkmış senin öyle adamlarla ne işin var diye?’’
‘’Soru sormadan ağzıma sıçar.’’
‘’İşte bende sana onu diyorum.’’ Elini kızın omzuna atıp ‘’1 saate güneş batar sonra da buradan çıkar gideriz.’’ Elini kızın omzundan hızlıca çekip ‘’Dur bir dakika.’’ Dedi. İlyas alt eşofmanının cebine elini sokup iki tane sigara çıkardı, diğer cebinden de pembe renkli çakmağı çıkarıp ilk sigarayı yaktı. Yaktığı sigarayı kızın ağzına verdi sonra diğer sigarayı da yakıp kendi içmeye başladı kız dudaklarındaki sigarayı çıkarıp,
‘’İçi boş değil mi?’’ Diye sordu.
İlyas ‘’Merak etme boş.’’ Diye karşılık verdi.
Sigaralar içildikten sonra İlyas ayağa kalkıp elini yerde oturan kıza uzatıp ‘’Merve Hanım sizi köşkümde dolaştırmak istiyorum lütfen buyurun.’’ Diyerek güldü.
Merve, İlyas’ın elinden tutup ‘’Çok naziksiniz İlyas Bey.’’ Dedikten sonra uzatılan eli tutup ayağa kalktı.
Odanın dışına çıktıklarında merdivenin karşısındaki odaya gittiler. Pirinçten yapılmış kapı kolunu indirip içeri girdiler. Duvarları fıstık yeşili olan odanın içi boştu. Çıktıkları odanın yanındaki odaya gittiler onunda kapısını açtıklarında içerisi boştu. Beyaz duvarların tavanı siyahlaşmaya başlamıştı. Oradan da çıkıp siyah kapının önüne gelip durdular. Siyah kapının kolu yoktu onun yerine beyaz bir topuz vardı. İlyas elini topuza atıp sağ sol yaptı ama kapı açılmadı, sinirlenip kapıya omuz attı yine açılmadı. Eli ile Merve’yi kapının önünden çekip geriye doğru atımlar attı. Merdivenin korkuluğuna kadar geldi ve koşarak kapının tokmağına bir tekme attı ve kapının açılması bir patlama sesi gibi evin içinde yankılandı ve sanki yerler oynadı.
Merve ‘’Oha oğlum! O ses neydi? Kapı açılırken yer oynadı, hissettin mi?’’ Diye sordu.
İlyas gücünü kanıtladığı kıza bakıp, omuzlarını kaldırıp ‘’Hayır.’’Dedi.
İlyas odaya ilk adımın atmıştı ki sağ ayağının altında bir ağrı hissetti. Kıza çaktırmak istemiyordu tokmağın başı sağ ayağının altına geldiği için acıtmıştı. Odanın içine sol ayağını attı sonra tekrar sağı atmıştı ki ‘’Ah!’’ Diye bir ses çıkarıp yere oturdu.
Merve koşarak İlyas’ın yanına çömeldi ve İlyas’ın ayağındaki beyaz spor ayakkabıyı çıkarınca uzun zamandır giyilen siyah bilek çorabın fare ölüsü gibi kokusu odayı doldurdu. Merve kokuya aldırmadan ‘’Neresi ağrıyor?’’ Diye sordu.
İlyas gözlerini kısıp iki eliyle ayağını tutup ‘’Ayağım kapının topuzuna geldi. Kırmış olabilirim.’’ Dedi.
Merve odanın içine bakınca salonun ortasındaki turuncu renkli demir valiz şeklindeki sandığı gördü. Odanın sol tarafında 2 metrelik bir ayna, aynanın yanında tahtadan yapılmış ve tek oturma yeri olan pikniklerde kullanılan tahta bank, camın önünde de koyu renkli bir çekyat duruyordu. İlyas’ın kolundan tutup yavaşça ayağa kaldırdı. İlyas koluna girdiği Merve’nin yardımıyla sağ ayağını arkaya doğru katlayıp sekerek kanepeye geçip uzandı. Merve de yanına oturunca İlyas hafifçe yana kaydı ve Merve’ye bir şey demeden Merve’nin yanına yatmasını istedi. Merve de bu davete boş kalmadan İlyas’ın yanına uzandı.
Gözlerini açtığında içeriyi dolunayın ışığı aydınlatıyordu, heyecanla eli ile yanını yokladı İlyas yanında yoktu. Korkuyla yerinden kalkıp cama doğru gitti dışarıda kimseler görünmüyordu. Kanepeye gidip oturdu ve ayaklarını titretmeye başladı ve ellerini sıkarak kısık sesle ‘’İlyas, Allah senin belanı versin, nereye gittin orospu çocuğu.’’ Diye küfür etti.
Birkaç dakika öylece bekledi, korkusu yavaş yavaş geçmeye başlayınca kanepeden kalktı ve odanın kapısına doğru yöneldi. Aynanın önünden geçerken aynaya gözü ilişti ve siyah birinin arkasından geldiğini gördü hemen arkasını döndü kimse yoktu büyük bir çığlık atıp ağlamaya başladı ardından korkuyla geri geri gitmeye başladı. Sırtı kapıya gelince gözlerini odadan ayırmadan kapının tokmağını aramaya başladı. Tokmak eline gelince tokmağı çevirdi ve arkasını odaya dönmeden kapıyı açtı ve odanın dışına çıktı.
Ağlayarak ve de titreyerek merdivenlerden inerken şöminenin ateşinin hole yansıdığını gördü. Merdivenlerden inince bir iki saniye durup gözyaşlarını sildi ve sonra salona girdi. Yanan şöminenin başına giderken içeriye baktı içeride kimse yoktu titreyen ellerini ateşe uzattı ve içinden –İlyas buralarda, gitmemiş- diye geçirdiği an da mutfaktan bir metalin yere düşme sesi geldi. Gülerek mutfağa doğru gitti. Mutfağın yarı açık kapısının tokmağını tutup kapıyı tamamen açacakken mutfaktan burnuna yanmış tahta kokusu geldi. O an kapıyı tamamen açıp açmamakta tereddüt etti ve elini tokmaktan çekip kapının açık aralığından içeri baktı. Ocaklığın içindeki tahtalardan çıkan ateş içerisini aydınlatıyordu ve ilk gördüğü şeyde mutfağın ortasında yüzü yere doğru, elleri ve ayakları büyük iplerle asılı bir şekilde hareketsiz bir şekilde hava da duran İlyas’tı. İlyas diye seslenecekti ki merdivenin oradaki beyaz kapının gıcırtısı duyuldu hemen salona geçti.
Beyaz kapının içinden ışık çıktı. Işık holü aydınlatıyordu. Işığın içinden sanki biri baba, biri anne, biri erkek çocuk diğeri de kız çocuğu gibi 4 siyah gölge duvarlara sürünerek mutfağa girdi. Tekrar titremeye başladı. Hemen dış kapıya gitti ve kapının kolunu tutup aşağı indirdi. Kapı açılmadı. Bir kez daha sonra bir kez daha bir daha bir daha bir daha... Kapı açılmıyordu. Eli kapının kolundayken mutfaktan kahkaha sesine benzer bir ses yükseldi, ses köşkün her odasından rahatlıkla duyulabilecek bir şekilde dağıldı. Elini kapının kolundan çekip salona geçti ve salonun camlarına baktı, hızlı ama sessiz adımlarla camların önüne gidip üç camı da yokladı üç cam da açılmadı.
Gölgelerin çıktığı yere doğru giderse dışarı çıkabileceğini düşündü. Salondan çıkıp oraya doğru yönelmişti ki mutfağın içine baktı o an siyah giyimli, kilolu, suratı da kendisi gibi siyah olan, 150 boylarında bir kadının, elinde parlayan bir şeyle İlyas a yürüdüğünü gördü. Olduğu yerde durup öylece izlemeye başladı. Siyah kadın tavana asılı duran İlyas’ın altına gitti ve elindeki parlayan şeyi açıp kapadı. Kadının elindeki makastı. İlyas’ın üstündeki eşofmanı makasla kesti ama kesimi o kadar nazik ve ince işçilikle yapıyordu ki başka bir yerde olsa 40 yıllık terzi bu kadar iyi makas kullanmaz derdi.
Siyah kadın, İlyas’ın üstündeki eşofmanı kesmeyi bitirdikten sonra eşofman ile mutfağın kapısına doğru ağır adımlarla yöneldi. Merve hemen sağına soluna baktı gölgelerin çıktığı yere gidip kaçabilir polisi çağırabilirdi ama babası da her şeyi öğrenirdi o zaman İlyas’ı almadan gidemezdi, salona baktı ama orada da saklanacak yer yoktu derken merdivenin altındaki boşluğu gördü ve hemen oraya gidip saklandı. Siyah kadın birkaç saniye sonra mutfağın yarı açık kapısından çıkıp salona geçti ve elindeki eşofmanı şömineye attı ardından tekrar mutfağa geçti. Merve saklandığı yerden çıkıp mutfağın önüne gitti ve siyah kadını izlemeye başladı. Siyah kadın aynı özenle İlyas’ın pantolonu kesti ve tekrar mutfak kapısına yöneldi Merve de hemen eski yerine sakladı bu işlem İlyas’ın çorapları atleti ve külotuna kadar devam etti.
Merve tekrar mutfağın yarı açık kapısına gitti. Siyahlı kadın görünmüyordu. Başını biraz içeri sokunca siyah kadını karşı duvara yüzünü dönmüş ve kıpırdamadan durduğunu gördü. Kadının sırtının kendisine doğru dönük olduğunu görür görmez Merve, İlyas’ı kurtarmak için içeri girmek istedi ve içeri gövdesini uzatınca az önce ışıkların içinden çıkan 4 gölgenin yuvarlak ekmek tahtasının etrafına oturduklarını gördü. Onlardan da ses çıkmıyordu ve onlarında her biri bir beden sahibi olmuş gibiydi onlarda simsiyah giyinmişlerdi. Biraz dikkatli baktığında kendisine doğru dönmüş baba ve kızın suratlarının da simsiyah olduğunu gördü. Siyah kadın duvara dönmüş önünü yavaşça döndürdü ve elinde demir bir şeyle İlyas’a doğru yürümeye başladı. Merve hemen geri çekilip eski pozisyonunu aldı.
Kadın, İlyas’ın altına gidip durdu. Merve, İlyas’ın kesilecek bir şeyi kalmadı derken siyahlı kadın İlyas’ın boğazına elindeki parlayan şeyle vurdu. Merve elini ağzına götürüp bağırmamak için kendini tuttu. İlyas kurbanlık koyun gibi olduğu yerde çırpınmaya başladı. Kollarını ve ayaklarını ileri geri yapmaya başladı ama ipler kendisini bırakmıyordu. Kurtulmaya çalıştıkça boğazından yere gelen kanlar etrafa saçılıyordu yerdeki kan dörtlünün oturduğu yere doğru nehir gibi akmaya başladı. Bir dakika kadar sonra İlyas kımıldamaz olmuştu içerisi kan kokuyordu. O an da İlyas’ın vücudu iki kez kasıldı ve ileri geri yapıp durdu. Siyahlı kadın tekrar duvara gitti ama bu sefer duvarın önünde beklemeden İlyas’ın yanına geri döndü. Siyahlı kadın elindeki satırla İlyas’ın boğazına vurmaya başladı birkaç vurmadan sonra boyun vücuttan kopup yere düştü. Siyahlı kadın yerden aldığı kafayı dörtlünün oturduğu ve önlerindeki yuvarlak ekmek masasının üstüne bıraktı. Dörtlü aniden başlarını tavana kaldırdı ve sanki imdat çığlıkları atar gibi ses çıkarmaya başladılar. Siyahlı kadın, İlyas’ın kollarını koparıp dörtlünün ortasına bırakınca dörtlü yine aynı şekilde yaptı bacaklar ve gövde gelince de öyle devam etti. Merve olduğu yerde öylece kalakalmıştı.
İlyas’tan bir şey kalmayınca siyahlı kadın tekrar önceden gittiği duvarın önüne gitti ve yüzünü duvara döndü. Dörtlünün oturduğu yerden ilk kez kahkahalar yükseldi aniden kahkahalar kesildi ve kahkahaların yerini bağırış, haykırış en sonunda da feryat yükseldi. Feryat yükselince Merve kendine geldi ve kulaklarını kapadı o kadar ağır bir feryattı ki sanki yer yarılıp gök ile birleşmiş insanlar kaçacak bir yer bulamıyormuş gibiydi. Feryat devam ederken Merve beyaz kapıya doğru koştu.
*****
Beyaz göleğinin üstüne giydiği kırmızı kravatı düzeltip ‘’Gel babacım. Tamam, orada dur. Arkamdaki olay yeri polislerini net şekilde alıyorsun değil mi?’’
Kameraman homurdanarak ‘’Alıyorum.’’
‘’Tamam, babacım. Ben şöyle gireceğim –İstanbul’un sessiz mahallerinden, Kilyos’un gözbebeğinde dün bundan yüzyıl önce yanmış ve külleri bile kalmamış taş duvarın boş alanı çevirdiği… ’’
Kameraman araya girerek ‘’Sen siktir et gözbebeğini, taş duvarı da savcı bey bak orada, onunla konuşmaya git.’’ Dedi.
Muhabir mavi kotunun üstüne giydiği lacivert ceketin düğmelerini elindeki mikrofonu bırakmadan ilikleyerek savcının yanına doğru gitti ve ‘’Savcım günaydın. Nasılsınız?’’ Diye sordu.
Savcı, Muhabirin tuttuğu mikrofona bakıp ‘’Sence nasıl olabiliriz? Dün birisi birileri tarafından yakılarak öldürülmüş.’’ Dedikten sonra bir kaç metre ilerisindeki resmi polislere yüksek sesle ‘’Arkadaşlar ben size gazeteci girmesin demedim mi?’’ Diye seslendi.
Polisler koşar adımlarla muhabiri ve kameramanı olay yerinden uzaklaştırırken başka bir polisin koluna girmiş, elinde bastonu,80 yaşlarında, beyaz sakallı bir adam Savcının karşısına getirildi.
Savcı, ihtiyara bakıp ’’Bey amca hoş geldin. Sen buraya yakın oturuyormuşsun. Duydun mu ya da gördün mü dün gece buralardan bir ses ya da bir ateş?’’
İhtiyar ‘’Savcı Bey ben dün gece bir şey duydum ne de gördüm.’’ Dedi.
Savcı ‘’Sen buranın tek varisiymişsin neden ilgilenmiyorsun burayla? Duvarları yık hazır orada da bir temel var güzel bir evini yap otur böyle bir yeri bulamaz kimse.’’
İhtiyar ‘’Hatırası var Savcı Bey.’’
Savcı ‘’Nasıl hatırası var?’’
İhtiyar elindeki çam ağacından yapılmış bastonu iki kere yere vurdu ve köşkü gösterip ‘’Burada saray da görevli amcazadem otururmuş. Babamın 6 kardeşinden en büyüğüymüş hatta. Kendisini görmek nasip olmadı. Burada kendisi, karısı, kızı, oğlu bir de Arap bacı dedikleri hizmetçileriyle yaşarmışlar. Babam anlatmıştı, 90 sene kadar önce bir kurban bayramında amcam saraya bayramlaşmaya gidiyor akşama kadar orada bayramlaşmak için bekliyor. Padişah güneş batmaya yakın geliyor ve bayramlaşmasını yapıyor, amcam bayramlaşma sonrası hemen babamın yanına gelip –gel de kurbanı keselim diyor- babamla amcam köşkün bahçesinde kurbanı kesiyorlar ama o saate kadar da Arap bacı da dâhil ev ahalisi sabahtan akşama kadar bir şey yememiş sonuçta kurban bayramı kendi kurbanlarının etini yemek istemişler, akşama kadar da aç durmuşlar. Amcam güneş battıktan sonra anca kurbanı kesip eve sokuyor. Amcam, babama diyor ki gel misafirimiz ol, babam da anam babam evde tek, diyor ve buradan ayrılıp evine gidiyor. Sonra gece biri babamların kapısını vuruyor ve diyor ki ev yandı. Amcam, eşi ve iki çocuğu o gece burada yanarak ölüyor. Babam yıllarca köşkün yanmış molozlarını kaldırtmadı bile. Babam vefat edince ben güzelce temizlettim iti kopuğu gelmesin diye zaten ne kaldı ki eski bir duvar ve köşkün düz temeli.’’
Savcı köşkün duvarlarına bakıp kendi kendine konuşur gibi ‘’90 yıl önce yanan köşkün temelinde yanmış bir ceset.’’ Başını ihtiyara çevirip ‘’Sen evde dört kişi öldü dedin. O bacı dediğin kadın ölmedi mi nasıl yangın çıkmış sormadınız mı?’’
İhtiyar ‘’Arap bacı ertesi gün zaptiyelere kurbanın etini pişirirken uyuya kaldığını uyandığında mutfağın yanmaya başladığını ev ahalisine seslemeden ateşin büyüdüğünü kendini zor dışarı attığını söylemiş. Arap Bacı da ertesi gün‘’ Köşk duvarlarının birkaç metre ilerisini bastonu ile ağaçsız yeri gösterip ‘’Şurada bir tane yüzyıllık çınar varmış. Yangından sonraki gece gelip kendini o ağaca asmış.’’
Savcı köşkün çıplak temelinin üstünde inceleme yapan beyaz tulumlu olay yeri inceleme ekibini eliyle ihtiyara gösterip ‘’Dün burada bir genç yakılarak öldürülmüş, ondan dolayı seni buraya kadar getirttik amca kusura bakma.’’ Dedi.
İhtiyar mahcup bir şekilde ‘’Yok evladım sorun değil. Allah rahmet eylesin.’’ Diye karşılık verdi.
Savcı, ihtiyarın yanındaki polise ‘’Amcayı evine kadar götürürsünüz.’’ Dedi.
Polis başıyla savcının dediğini onayladıktan sonra ihtiyarın koluna girdi ve geldikleri yöne doğru yürümeye başladılar. Yanmış erkek cesedi üzerinde çalışma yapan olay yeri polislerden biri elinde tuttuğu kırmızı şapkayı sallayarak ‘’Savcım.’’ Diye seslendi.
Savcı olduğu yerden ‘’O ne?’’ Diye sordu.
Elinde şapka tutan polis ‘’Yanmış cesedin altından çıktı ne yapalım?’’
Savcı ‘’Delil torbasına koyun kriminale gönderin.’’ Diye karşılık verdiği esnada resmi polislerden biri koşarak savcının yanına gelip ‘’Savcım şu ağaçların arkasında bir kadın boynundan ağaca asılı duruyor. Kontrol ettik kadın ölmüş.’’ Dediği an savcı hemen hızlıca etrafına bakındı ve polise ‘’Burada az önce bir ihtiyar vardı hemen onu bulun.’’ Dedi.
Son
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.