- 366 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Öneri
ÖNERİ
Sevgili dostum,
Bizim bir konuşmamız, bazen insanlar tarafından çok farklı algılanabiliyor. Bazen değil çoğu zaman. Buna hayatta çok sık rastlamaya başladığımdan bu mektubumla sana bu konuyu biraz anlatabildiğim kadar anlatayım dedim. Şuna eminim ki, beni en doğruya yakın olarak anlayacak sensin. Çünkü bazen bizi en yanlış anlayanlar n en dostumuz geçinenler olabiliyor.
Sevgili dostum,
Ben genelde konuşmalarımı karşımdaki insana öneri olarak yaparım. Yani olması gerekeni anlatırım. Yani başta sen olmak üzere, anlattığımda, biraz çaba ve farkındalıkla biraz elimizi cebimize atarak yapabileceğimiz şeyleri anlatırım. Olmazı mümkün olmayan ya da olma ihtimali düşük olan şeyleri anlatmamaya gayret ederim. Ben de imkanım dahilinde anlattıklarımı yapmaya gayret ederim. Örneğin kitap, kalemi defter hediye etmek, özgüven aşılamak….
Sevgili dostum,
Benim bu tutumumu ısrarla eleştiri olarak algılayan veya algılamak isteyen insanlarda çok. “Sus” diye sık sık uyaran ama kendileri konuşandan, başkaları ile konulurken kulak kabartarak “ çok konuşuyorsun” diyene, “ bu eleştirici tutumuna devam edersen benden başka dost kalmayacak çevrende” diye yarı uyarı yarı tehdit edene kadar her türlü insana rastlıyorum. “kitabı yayınla ve sus “ diyenden, “kitabının satışı peşinde misin” diyene kadar insan var. Halbuki kitaplar satılacak ki yayınevi kar etsin ve yeni kitapları yayınlasın ki henüz öğretim aşamasında olan gençler kitaplardan istifade etsin.
Sevgili dostum,
Kitabı hep hediye olarak beklediğimiz ve bunu da sık dile getirdiğimizden “kitap hediye etme” diye bir geleneği miras kavgasından okumaya öğrenmeye vakit bulamayan atalarımızdan görmediğimizden dolayı da imkanımız ne kadar bol olursa olsun “kitap hediye etme” kültürü edinmemek için direniyor ve bunu hatırlatmaya davranışları ve sözleri ile ısrarla devam edenden rahatsızlık duyuyor ve hatta bazen tepki gösteriyoruz. Buna en çok maruz kalan birey olarak sadece üzülüyorum. “oku” emrini en iyi anlaması, yaşaması ve uygulaması gerekenlerin bile, hep kitap hediyesi bekleyip de kitap hediye etmemesi karşısında insan üzülmüyorsa acaba ne yapmalı?
Sevgili dostum,
Son zamanlarda bir şey konuşmaya, hatta insanlara içten ve samimi selam vermeye çekinir oldum. Abana beni “eleştiren insan” olarak mı suçlayacaklar, ya da kitap hediyesi mi bekleyecekler, ters konuşup azarlayacaklar mı? “beni adam etmeye ve eğitmeye mi kalkacaklar” diye çekincelerim artmaya başladı. Bu çekinceler çoğalınca da başta en büyük kitap olmak üzere sığındıklarımız hep kitaplar oluyor. “oku” emrini yalnızca en büyük anlar ve söyler. “oku” emri bu yüzden bizim için vitamin, yaraları en kısa zamanda iyileştiren antibiyotik, takviye edici gıda, stressavar olarak yaraları tedavi ediyor. Ben de “en büyük doktor, insanın kendisidir” diyerek okumaya, daha çok okumaya bakıyorum. Hasta eden toplumdan kendini tedavi eden bireye tümdengelim prensibi ile sarılıyorum ve rahat ediyorum.
Sevgili dostum,
Büyükler böyle derken, kalbinde minnacık kötülük olmayan yakın akraba ve komşu çocuklarının biz kitap defter kalem hediye ettikçe sıkıca sarılarak kendi dillerinden en samimi şekilde teşekkür etmeler de gelecek nesillerin daha çok okuyacakları ve şimdiki nesillerden daha gelişmiş olacakları umudu bizi canlı tutuyor. “Kitabınızı okulum hediye etti. Ben okudum ve kardeşlerime de okuttum” diyen samimi gençlerin teşekkür etmeleri de gerçekten mutlu ediyor insanı. Çocuk ve gençlerin bizi suçlamadan “eleştiren insan” olarak bakmadan samimi olarak teşekkür etmesi de bizim susmamız değil de dinleyen karşısında dilsiz, anlayan karşısında ise sevgi ve şefkatle doğruları anlatan insan olmamız gerektiği gerçeğini gösteriyor. Bu ölçüyü ve sınırı iyi ayarladığımız zaman mutlu olacağız işte.
Sevgili dostum,
Güzel önerileri tersinden anlayarak, insanları suçlamaya, onların farkındalık çabasını “övülme çabası” olarak algılamaya çalışanları anlamakta zorlanıyorum her zaman. Şükür ki sen önerilerimizin ne kadar farklı ve toplumu geliştirme amaçlı olduğun, uygulanırsa insanların bunlardan ne kadar faydalanacağının bilincindesin.
Sevgili dostum,
İnsanlara para veririz, para harcanır gider ama kitaplar okunur, nesillere bırakılır ve harcanmaz. Dede toruna bırakabilir. Okuyan aydınlanır, önyargılar yıkılır ve bazen küçümsediklerimizi önyargıları yıkarak sever ve önerilerini dikkate alırsak, uygularsak belki de mutluluk saçan ışıklara dönüşeceğiz. Yapmamız gereken kimsenin telkininde kalmadan insanların ne demek istediğini anlayarak onlara yardım etmek, baştan savmadan. Önyargılara kapılmadan. Söz vermişsek sözümüzü hatırlatmaya mehal vermeden gerçekleştirmek. “unuttum” bahanesine de sığınmadan.
Sevgili dostum,
İnsanların çoğu büyük, mevki makam ve ünvanlar peşindeler ama bu ünvanlara layık bir çalışma ve kişilik sergilemiyorlar. Baştan savmayı marifet sanıyorlar ve bu tutumlarına da alkış bekliyorlar. Bunlar unutulup gidecek olanlar. Biz daha gitmeden de unuttuk onları.
Sevgili dostum,
İnsanın bir güzel önerisinin olması ve bunu dile getirmesi ne güzel bir şey. Desen ki kimse anlamak ve dinlemek istemiyor. Bu yani bizim sorunumuz mu? Başkası anlamadı diye güzel önerilerde demi bulunmayacağız? Başkasının sorununu üstlenmek ve sorumluluklarını biz mi alacağız? Kendi daha üst ünvanlar peşinde koşarken çevresine “sen emekli ol” diye telkinde bulunup da tepki görünce “şaka yaptım anlamadın” diyen ilkesizlerden mi olalım?
Sevgili dostum,
Bu bir yakınma, şikayet mektubu değil. Durum tespiti yapan ve bir dostun başka dosta fikir köprüsü kurduğu mektup. Okuyan artık kapasitesi ne kadar ise o kadar anlar.
Sevgili dostum, Güzel ve anlayışlı kardeşim,
Okumak olduğu kadar yazmak da bir rahatlama. Pskiloloğlarda okuyan olmasa da dertleri kağıda dökmeyi bunun rahatlatacağını söylüyorlar. Bende sadece mektup yazmıyorum bazen sıkıntılarımı da yazarak yırtarak atıyorum. Rahatlatıyor insanı. Gazete ve internette de psikologları dikkatle okuyor ve faydalanıyorum. Onlardan faydalanarak da toplumu anlamaya bakıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.