- 199 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Renkli Düşler Dükkanı 5. Bölüm
5
Renkli Düşler Dükkânı
‘Ne zaman oldu?’ diye sordu Doktor Akın. Umut, anne ve babasının cevap vereceğini düşünerek biraz bekledi. Tüm gözler üzerine çevrilince yere baktı ve ‘Cumartesi sabah uyandığımda fark ettim.’ Diyebildi. ‘Vay ve! Mucize çocuk diyelim artık sana.’ Dedi Doktor Akın. Yüzünde bir tebessüm belirmişti. Bunu çocuğu korkutmamak için söylemişti. Ona göre tıpta her şey mümkün olabilirdi. Yeter ki şartlar elverişli olsun.
Asiye Hanım ‘Haliyle endişelendik. Belki sizin tıp bilginizde bunun bir açıklaması vardır ama bu durum bizi çok korkuttu.’ Eşi onaylar şekilde başını aşağı yukarı oynattı.
Yakışıklı Doktor Akın Akgün aralara serpiştirilmiş gibi duran beyaz saçlarıyla ve teninin kavrukluğuyla bir film yıldızına benziyordu. Yedikavak ahalisinin açık ara en yakışıklı erkeğiydi.
Doktor Akın ve Adem Bulut Barometrede beraber takılmışlardı. Doktorun muayenehanesinin boya işleri bittikten birkaç ay sonra oraya gitmişlerdi. Doktor Akın, Adem’i davet etmişti. Boya konusundaki ciddi indirimi ve yardımına küçük bir jest yapmak istemişti.
‘Söyle bakalım saçını tararken herhangi bir kanama oldu mu?’
Umut ‘Hayır olmadı. Dedi.
‘İyileşmeyen yaran oluyor mu?’
‘Hayır.’
‘Harika.’ Dedi Doktor Akın.
‘Korkulacak bir hastalık olma ihtimali çok düşük. Yani Kanser olma ihtimali.’ Doktor tüm bunları gayet umut dolu söylemişti.
Umut tüm bu olup bitenlerin Renkli Düşler Dükkânından aldığı kuklanın yanağındaki lekeyi sildiği andan beri başına geldiğini düşünüyordu. Fakat bunu asla söylemeye cesaret edemiyordu. Kendisine deli denmesini istemiyordu.
‘Bu tip vakalar tıpta her zaman vardır. Yani bizleri şaşırtan vakalar. Mesela bir bebeğin yaşlı doğmuş olması gibi.’
‘Yani gönlünüz ferah olsun. Umut’un hiçbir şeyi yok. Yüzü dâhil…’ Herkesin güleceğini düşündüğü bir espri yapmıştı ama beklediği tebessümleri alamamıştı.
‘Diğer taraftan tamamen psikolojik bir düzelme de olabilir. Yüzündeki lekeye karşı yüzünün diğer kısımları bir savaş açar ve kazanır. Demem o ki insan psikolojik olarak kendini güçlü hissederse ve bunu yetesiye isterse yapabilir. Hastalıkları iyileştirebilir. Olduğundan daha fazla güç kullanabilir. Bir kadının bir otobüsü kaldırma şansı var mı?’ Doktor soruyu sordu ve hemen kendisi cevapladı ‘Tabiki yok ama eğer bir anne çocuğunun otobüsün altında olduğuna inanırsa. İş o zaman değişir.’
‘Tahminime göre Umutta başka bir değişim olmayacak. Lakin her ihtimale karşı en ufak bir cilt sorununda mutlaka uğrayın ve kan testlerine bakalım.’
‘Hocam içimizi rahatlattın. Çok teşekkür ederiz.’ Dedi Adem. Yerinden kalkarak Doktorun elini sıkıca kavradı. Samimi ve içren teşekkürlerine biraz da ayakta devam etti.
Umut, anne ve babasıyla korktukları türden bir şeyle karşılaşmamışlardı. Umut’un bir şeyi yoktu. Gayet iyiydi. Eskinden çok çok iyiydi
…
Kamil Gök saatine baktı. Henüz erkendi ve mesaisinin bitmesine saatler vardı. Mahmut Orhan ile devriye atıyorlardı. Kamil’in üniformasını kuru temizlemeden alması gerekiyordu. Bu işi yol üzerinde bulunan Yedikavak Dry Clean’a uğrayarak bitirme fikrindeydi. Orhan Aktepe kuru temizlemenin sahibiydi. Kamil’in halı sahadan rakibiydi.
Kamil Yedikavak Dry Clean’a yaklaşınca araçtan indi ve kuru temizle dükkânına girerken dükkâna ait reklamlar gözüne çarptı. ‘Tek Tıkla Kapınızdan alıyoruz. Montlarınızı Kışa Hazırlıyoruz. Bizi Takip Edin %20 İndirim Kazanın.’ Kapıya ise fotokopi kâğıdına yazılmış ‘Eleman Aranıyor. Tercihen Bayan.’
Kapı açılınca kapının hemen üzerinde bulunan zil çaldı. Tezgâhta duran Ezgiden üniformasını aldı. Orhan henüz dükkâna gelmemişti. Bayan Ezgi Durudan bir kâğıt istedi ve Orhan’a bir not yazdı.
‘Adamım bana geçen maçtan kalan bir yemek borcun var. En yakın zamanda seni tekrar tokatlamak için sabırsızlanıyorum.’ Not kâğıdının hemen altına doksana giden bir top resmi çizdi ve not kâğıdını Orhan Aktepe’nin çalışma masasına bıraktı. Ezgiye bir gülümsem ile ‘İyi çalışmalar.’ Dedi ve ücreti ödeyip tekrar arabaya bindi.
Yedikavak J. Krk. K.lığına geldiğinde devriyeye çıktığı arkadaşı Akif Aksoy ile beraber Emre Tunç ve Mahmut Orhan’ın yanına gittiler. ‘Sen geç ben şu üniformamı değişeyim. Üzerimdeki berbat halde...’ Akif yumruğunu sıktı ve başparmağını havaya kaldırarak olur manasında bir işaret yaptı. Gerekmedikçe konuşmazdı. Sadece alkol aldığında çenesi düzerdi. İşte o zaman da çekilmez biri olurdu. Yine de eğlenceli biriydi.
Temiz üniformasını soyunma odasında değiştirdi. Diğer taraftan aklından resim yapıyordu. Karlı bir hava... Sokak lambaları. Trafik ışıklarının canlı görüntüsü… Sokakta bir adam… Elinde açılmamış bir şemsiye. Başı yerde. Yorgun.
Kamil bu resmi hayal ederken arkadan birisinin geldiğini fark etti. Daha ceketinin düğmelerini ilikleyemeden biri onu yakaladığı gibi duvara yasladı. Çok korkmuştu.
Dehşetle gözlerini açtı ve karşısındakinin Furkan Taner olduğunu gördü. Yüzü sinirliydi.
‘Vay vay vay vay vay… Demek korktun. Sen bunu kaç keredir tekrarlıyorsun. Bu durum artık canıma yetti.’ Kamil, Emra Tunç’a yazdırdığı trafik cezasını hatırladı. ‘Beni iki saniye içerisinde bırakmazsan seni görevi başındaki memura zor kullanmaktan içeri atarım.’ Öfkesine hâkim olmaya çalışıyordu. Kendisine hâkim olamazsa Furkan’a vurabilirdi ve haksız duruma düşüp ceza alabilirdi. Bu yüzden derin derin nefesler aldı.
Furkan kendisinden kısa olan Kamil’i hafifçe bıraktı. Kamil yine de sarsıldı. Furkan ceza makbuzunu çıkardı ve ‘Durumu Hikmet Komutana anlatacağım. Bu yaptığın bir değil iki değil… Sürekli bana ceza yazamazsın. Bu durumun sebebini sen de ben de çok iyi biliyorsun. Artık Merve olayını unutman lazım...’
Kamil söylenen sözlere aldırış etmedi. ‘Cezayı ödeyeceksin. Kime şikâyet etmek istiyorsan edebilirsin. Kural dışı bir işlem yapılmadı. Bahsettiğin konuyu ben çoktandır kapattım. Dua et olayı şahsileştirmek istemiyorum. Yoksa şu yaptığın bu şey suç... Sana dostane bir uyarı daha yapayım on beş gün içerisinde ödersen yüzde yirmi indirimli ödemiş olacaksın.’ Sesi alaylıydı.
Furkan Taner sinirliydi. Bu defa o burnundan soluyarak kendisine hâkim olmaya çalışma sırası ona gelmişti. Yüzü asıktı. ‘Sinirlenmeyeceğim.’ Diye homurdandı. Sinirli olduğu titreyen ellerinden belli oluyordu. ‘Kendini yetkili sanıyorsun. Kasaba için bir şey yaptığın yok. Ama. Ama. Ben yapıyorum. Çocukları yetiştiriyorum. Buna biraz saygı duyman gerekir. Bana eziyet etmenden bıktım.’
‘Sen de beni neredeyse esir aldın. Yol yordam bilen adamsın. Madem haksızlığa uğradın gider kanuni yollardan hakkını ararsın. Bu şekilde davranman bir eğitimciye yakışıyor mu? Yedikavak için ne verdiğim konusunu hiç açmayalım.’
İki adam da artık susmuştu. Her ikisi de suçluluğunu kabul ediyordu. Ama bunu kimse itiraf edemedi.
Kamil ‘Artık bu ve başka tüm olayları kapanmış olarak kabul edelim mi? Bu son olayı ikimizin de hatalı olduğunu bilerek kapatalım olsun bitsin.’
Furkan kısa bir sessizliğin ve derin nefes almasının düzene binmesinin ardından ‘Bence de bitsin. Senden ve belindeki silahtan korktuğumu düşünüyorsan yanılıyorsun.’
‘Aynen, benim de Hikmet Komutandan korktuğumu düşünüyorsan sen de yanılıyorsun.’
İki tarafta birbirine adil ve eşit bir ders vermişti ve bu kadarının yeterli olduğuna hükmetmişti. Ama az önceki gibi kimse bunu itiraf edemedi.
‘Pekala. Öyle olsun. Umarım bir daha böyle bir şeyle birbirimizle karşılaşmayız.’ Şimdi yetişmem gereken bir ders ve bir sınıf öğrenci beni bekliyor. Kamil onu süzüyordu. ‘Benim de bir yığın işim var.’
Sonra tam soyunma odasından çıkacaklardı ki Emre Tunç içeri girdi. İki düşmanı bir arada görünce konuyu hemen anladı. Furkan, ona yazdığı cezanın hesabını sormaya gelmişti. Her ne kadar cezayı o yazmış olsa da bunu isteyenin Kamil olduğunu tahmin etmiş ve direkt onu hedef almıştı.
Emre Tunç ‘Her şey yolunda değil mi?’ diyerek her ikisini de süzdü. ‘Şu su mevzusunu konuşmak için gelenler var.’
Kamil ‘Dur tahmin edeyim; Nakliyeci Hamit ve Engin Yıldırım. Daha doğrusu onlar ve taraftarları.’ Emre dudaklarını dümdüz yaparak evet manasında başını salladı. Kamil bu defa Furkan’a dönerek ‘Görüyorsun ya daha yeni başlıyoruz.’ Furkan kafasını sağa sola salladı ve bana bir daha bulaşma havasında soyunma odasından çıkıp gitti.
Emre ‘Bu su mevzusu bizi bitirecek. Al birini vur ötekine. Hay sıçayım suyuna ya.’ Diye sinirlendi. Kamil ‘Ben onları yatıştırırım. Bunlar boş kaldıkça birbirine sarıyor.’ Dedi ve hızlı adımlarla yukarı kata çıktı.
Karşılıklı oturmuş iki gurup şikâyetçi vardı. Maçta kavga eden ve anne babalarına birbirini şikâyet eden iki takım gibiydiler. Kamil düşman gurularına yaklaşır yaklaşmaz sert bir giriş yaptı ve her şeyi kontrol altına alır bir konuşma yaptı.
Homurtular ve itirazlar havada uçuşuyordu. Kamil yaptığı kararlı konuşma işe yaramayınca her iki tarafı da kontrol etmek için başka bir yol denedi.
‘Suyu biz kullanacağız. Bu hak bize dedelerimizden kaldı.’ Diyordu Nakliyeci Hamit. Diğer taraftan buna benzer bir şeyi Engin Yıldırım anti tez olarak ortaya atıyordu.
‘Bakın burada herkesi idare ediyoruz. Kiminizin araç muayenesi yok, kiminizin hotel ruhsatı yok, kiminizin başka başka eksikleri var. Maksadım sizi tehdit etmek değil ama buraya gelip sürekli şu saçma suyun muhabbetini yapmanızdan bıktık. Ya siz bir yol bulun ya da biz kurallar neyse herkes için katı şekilde uygulayalım.’ Kamil’in bu lafı her iki taraf için de söylemişti. Çünkü Yedikavak kasabasında her tüccarın, her manavın, her işletmenin muhakkak bir eksiği vardır. Bu eksikliklerin yerini cezaların alacağını kati bir şekilde duymak iki tarafa da şimdilik yetmişti. ‘Bu tür bir şeyle artık buraya gelmeyin lütfen. İl Özel İdaresinin neler yaptığını biliyorsunuz. Bu iş için para bulmaya çalışan onca insan var. Lütfen bu işe artık bir son verin. Çünkü gereksiz meşguliyetiniz için her birinize işlem yapacağım.’
Kamil bunları söylerken aklında Yeşil Vadi filminde birbirine düşman olan Telli Oğulları ve Sefer Oğulları belirmişti. Gülmemek için kendini zor tutuyordu. Tarafları yolcu etti ve rahat bir nefes aldı.
Uzun bir süre kalabalığın çıktığı kapıya baktı. Yüzünde zafer kazanmış bir ifade vardı. Odasına doğru yürümeye başladı.
Tam o esnada Nakliyeci Hamit arkadan omzuna dokundu.
‘Biraz konuşmamız lazım.’
Kamil konuşmadı ama duruşuyla ve yüz ifadesiyle ney ile ilgili konuşmak istediğini belli ediyordu.
‘Eğer şu işle ilgili bize destek verirsen. Yani açık bir destekten bahsetmiyorum. Seni zora sokacak bir şey yapmana gerek yok.’
Siyah renk elbiseli, uzun ve ince boylu, şık bir adamdı Hamit.
‘Bu konuyu az önce kısa bir süreliğine de olsa kapattığımızı sanıyordum. Bu işi çok büyütüyorsunuz. Ciddiyim şu zamanda insanlar nelerle uğraşıyor. Sizin yaptığınıza bakın!’
Hamit, sert bir ifadeyle Kamil’e baktı ‘Bak bu iş senin için basit olabilir ama ben ve arkadaşlarımız için bir onur meselesi.’
Belediyeden herkesin eşiyle arasının sürekli limonu olduğunu bilirdi. Kamil de Hamit’in bu sorununu duymuştu. Sürekli eşiyle kavga ettikleri için iş yerinde altında çalışanlara kan kusturuyordu. O gün de belli ki böyle bir gündü. Kamil konuyu kapatmak, kısa yoldan en azından şimdilik bu salak su mevzusunu bir daha duymak istemiyordu ama Hamit konuşmaya devam ediyordu ‘Bu işin siyasi sonuçlarının da olabileceğini göremiyor musun?’
Kamil yine konuşmadı ve jestleriyle ‘E ne olmuş?’ der gibi adama baktı. ‘Senin siyasi bir sonucun olacaksa Engin Yıldırım’ın da olamaz mı sence? İkiniz de aynı belediyede meclis üyesisiniz. Uğraştığınız şu su mevzusu sence saçma değil mi? Onca yapılması gereken kaldırım, boyanması gereken bir parkımız varken hem de…’
‘Yani demek istediğim Yedikavak J. Krk. K.lığının bazı ihtiyaçları oluyor. Biz belediye olarak, kendi siyasi partili üyelerimizle bu ihtiyaçları hiç dert etmedik. Bu işlerin nasıl döndüğünü bildiğini düşünüyorum. El elden üstün olmak zorunda.’
Kamil bu defa mimiklerini bir kenara bırakmaya karar verdi. ‘Yedikavak gibi sevimli bir kasaba da bile bazen siyasetin bir noktada işine odaklanması gerektiğini düşünüyorum. Belki devletin maddi imkânları belediyeciğinizin elinde ama ben elimdekilerle yetinmeyi bilen biriyim, arkadaşlarım da öyle. Dolayısıyla bırak ben de kendi işini yapayım, sen de yap, Engin Yıldırım denen adam da yapsın. Bırakalım bu işe hukuk karar versin.’
Beklemediği bir karşılık aldığı için sinirlenmişti. İç cebinden sigara paketini çıkardı ve oracıkta yaktı. Ciğerlerine çektiği dumanı Kamil’in yüzüne üfleyecek gibi oldu ama bundan vazgeçti. Daha fazla ileri gitmek istemiyordu.
Kamil de sakin kaldı fazla ileri gitmek istemiyordu. İkisi de birbirlerinin sınırlarına kadar geldiklerinin farkındaydılar.
Hamit Pehlivan ‘Evet hukuk herkese lazım… Ama şunu unutma üstünlerin de bir hukuku vardır.’ Diye mırıldanarak arkasını döndü ve çıkışa doğru yöneldi.
Kamil uzunca süre bu kapanan kapının ardından baktı. Huzursuz olmuştu. Gömleğinin altındaki kolyeyi aradı ve araladığı kısımdan taşa dokundu. Şimdi kendini biraz daha iyi hissediyordu.
Emre Tunç, Mahmut Orhan ve Akif Aksoy bu delileri ve Hamit belasını yatıştırarak defettiği için Kamil’in odasına tebrik etmeye gelmişlerdi.
‘Bunlar yakın zamanda yine gelir.’ Dedi Mahmut. ‘Aynen kanka.’ Dedi Emre Tunç. Kamil masasına geçerek soyunma odasında hayal ettiği resmi çizmeye başladı.
Karlı bir hava… Sokak lambaları. Trafik ışıklarının canlı görüntüsü... Sokakta bir adam... Elinde açılmamış bir şemsiye. Başı yerde. Yorgun.
Çizdiği resimde elindeki şemsiyeyi açmayan ve ıslanan adam kendisiydi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.