- 666 Okunma
- 5 Yorum
- 3 Beğeni
SEVMEK BÖYLE BİR ŞEY İŞTE...
Tanıdık geliyor siman, sevgili yabancı…
Matemin martaval olduğunu söylüyor lak lak yapan leylekler ne de olsa onlar hep uçkuruna düşkün olmadı mı? Elbet bunun ne manaya denk düştüğünü anlamak için öncelikle büyümem gerekti.
Bense sadece insanları gözümde büyüttüm…
Misal…
Günlerden bir gün kardeşim olacağını öğrendim ve yatağımın hangi tarafına yatacağıma karar veremedim o günden sonra ne de olsa telaşlı ve pek bir pişekar idim: eh, kolay mı Tanrı’ya ısmarladığım canlı oyuncağımı aylar sonra kucağıma alacaktım asla da sorgulamadım annemin bebeği neresinde taşıdığını ne de olsa çocuktum ve annemin git gide büyüyen karnında nasıl oluyor da o ufacık canlının boğulmadığını kestirmek imkânsız gibi bir şeydi…
Çocuk aklı işte ve ben telaşla günleri saymaya başladım ama yetmedi.
Sonra ailemizin büyüyeceğine vakıf oldum üstelik benim zaten yaşlı çok sevdiğim bir arkadaşım vardı: babaannem ve zaman içerisinde aklı yitip gitmeye başlamıştı bazen tanımıyordu beni. Bense oyun oynadığına kani sürekli gıdıklıyordum kadını ve telaşla üstünü örtüyordum üşümesin diye çünkü biliyordum ki onu tek üşüten havaydı.
Düştüm bir kez t/uzağa.
Her gün bana yakınlaşan biri vardı.
Düşmüştüm bir kez aşka çünkü ben babaanneme âşıktım ve görünen oydu ki yeniden âşık olacaktım ailemize katılacak olan o ufacık canlıya. Bol bol da canını yakacaktım ne de olsa yaramazlıkta üstüme yoktu.
Zaman devindi.
Evreler sekti bir bir yürekten yüreğe.
Derken hayalim gerçek oldu ve dünya güzeli yeni canlı oyuncağımı kucağıma alır almaz nasıl da unuttum yalnız olduğumu üstelik ilk aşkıma ihanet etmiştim ve kısa süre sonra babaannem göçmen kuşlar gibi göçüp gitti.
Göçükte kalan bir vaveyla idim.
Hain bir dişi kurttum da aynı zamanda ve ay çıktı mı ulurdum kardeşim ağlamaya başlar başlamaz çünkü onun hıçkırıkları yüreğimi delip geçiyordu ve biliyordum artık yatağımın hangi tarafında yatacağını çünkü minik ve sıcak vücudu ile yatağın neredeyse tamamını kaplıyordu Küçük Prensim.
Senelerin sektiği.
Hayatın geviş getirdiği.
Hayalleriminse gerçek olduğu.
Gündü yiten bense büyüyen bir özlemle bedenime şaşkınlıkla bakıyordum çünkü artık çocuk değil resmen bir genç kız idim üstelik ablalık unvanı bana pek bir yakışmıştı.
Hala da akıl sır erdiremiyordum leyleklerin neden lak lak ettiğine sonuçta gökten inen bir sepette bahşedilen canlı oyuncağım da benimle birlikte büyüyordu.
Hep saf bir çocuk oldum.
Halen de saf olduğumu inkâr edemem.
Safiyet yüklü varlığımsa bana hep masum bir çağrışım yapar.
Kenetlendiğim dünya ve sevdiğim insanlar belki de saflığıma sadık kalmamda etken ne de olsa en ufak art niyet saklı değil içimde bu yüzden hep bonkör oldum öyle ki…
Okul harçlığımı hep sıra arkadaşımla paylaşırdım ki kız benden katbekat zengin asla da demedim: ‘’neden paramı ona veriyorum’’ diye ta ki bir gün babama çıtlatana kadar ve işte hayatımda ilk kez bu kadar ciddi ve baskın olduğunu görmüştüm babam bana kızıp da tutumlu olmamı öğütlerken…
İyi de tutumlu olmayan sadece ben değildim. Ben ailemden böyle görmüştüm:
Pay etmeyi…
Çok sevmeyi…
Lokmasını paylaşmayı…
Sonra sıra arkadaşım ufaktan ufağa canımı yakmaya başladı ve evet, artık harçlığımı onunla kolay kolay paylaşmıyordum ama yüreğimi bir kez vermiştim kıza ve o da bunu çok güzel bir şekilde doğrayıp alaya alırdı beni…
Düşünün:
Ben öğretmen kızıyım ve sıra arkadaşım avukat babası sayesinde kendini benden üstün görüp de aralıksız eleştirir iken giydiklerimi ya da sahip olduklarımı ki üstüm temiz pak ve ailemin de gözbebeği iken asla yüksünecek bir şeyim yoktu.
Hep pırıl pırıl ve ütülü idi okul formam asla eksik etmezdim de süsümü ki süs dediğim de: saçıma taktığım renk renk tokalar ve okul formamın üstüne giydiğim renk renk kazaklar…
Sonra hayat değişmeye başladı pek bir hızlı.
Lisedeydik artık ve beni bekleyen bir sınav maratonu vardı zaten iyi bir öğrenci olduğum için az hırpalamazdı beni canım arkadaşım ve her ne hikmetse her sene en azından üç dört dersten bütünlemeye kalır ve beni suçlardı.
Bense hala saf ve içten duygularla arkadaşımı başımda taşırdım sonra bir arkadaşım daha oldu yine içten sevdiğim ve gördüm ki; bu yeni arkadaşım sıra arkadaşımı pek bir cezbetmiş.
Kıskançlığın ve çekememezliğin en anlama geldiğini yeni yeni öğreniyordum ve biz üç kız ne kadar sıkı fıkı olsak da bir şekilde kendimi arka planda hissediyordum.
Çocukluğumdan beni yakamdan düşmeyen duygular üstelik merak da etmediğim ve sivri dili ile canımı yakmasına her nasılsa müsaade ediyordum.
Sözcüklerim pek bir havalıydı o zamanlar ve edebiyat öğretmenimin göz bebeği iken her nasılsa yanlış bir karar verip işletme okumaya hedeflenmiştim bu yüzden edebiyat denen mefhum bana uzak gelecekti uzun zaman sonra anlayacaktım üstelik asıl aidiyet duygumun edebiyatla ile eşleştiğini.
Elbet yazma fonksiyonu bir şekilde esir almıştı beni ve hep süslü kâğıtlar kalemler alırdım kendime hatta bu yaşımda bile renk renktir masamın üstü.
Bir tabur dolusu isyan…
Bir tabur dolusu emir kipi.
Sevginin suskun kimliği ama ben sessizce uzaktan sevmeyi pek güzel başarırken ne zamanki yüksek sesle itiraf edeyim sevgi denen iklim daha bir sarmalar beni.
Tek lüksüm bu işte:
Sevdiğim kadar mutluyum ben.
Tek kabahatim bu işte:
Sevdim mi kendimden geçerim…
Leylekler ise hala geveze daha ziyade martılar aldı onların yerini ve eksik olmazlar penceremizden bir de serçe sürüsü nasıl da pır pır uçarlar onlara ekmek kırıntısı koyduğumuzda.
Yatağımın hala hangi tarafında yatacağıma karar veremiyorum ne de olsa genelde okurken uyuya kalıyorum ve yastık yerine kitaplarıma dayıyorum başımı…
Yok, yok, o kadar da abartmayayım hani en azından yastık yerine vicdanıma dayadığımı da söylemeliyim başımı ve genelde rüyamda uçup duruyorum en sevdiğimse rüyalarımdan eksik olmayan canım okulum.
Sevmek böyle bir şey işte.
Sevmek için neden mi yok?
Nedensiz de sever insan hele ki hayal dünyam çocukluğumdan beri hayli geniş iken…
Sevdiğim insanlar bir yerlere göç edip gitti işte.
Dönmeyecekler var aralarında bir de dönseler bile eskisi gibi olmayacağımızı bildiklerim.
Yeni insanlar da var hayatımı paylaştığım ve günbegün büyüyen bir kitle.
İçimdeki rüzgâr aralıksız eserken bense iç sesimle sözleşmiş kendimi uçarken bulduğum ne zamanki sevgiyle dokunup da hayata ve kaleme…
Özet geçmek değil benimki çünkü hep böyleyim ben:
Bir öyle bir böyle.
Ne kadar darbe alsam da insanlardan, artçıları illa ki geçip gidiyor ve her ne kadar yüreğim kırılmış olsa da binlerce parçaya mümkün mü benim Kâbe’yi yıkmam?
Üstelik hesap sorduğum kimse yok günümde ve dünümde çünkü bazı hesapları kader kapatıyor ve tek borçlu olduğum yüce Rabbim: bir can borcum var bir de şükür yüklü yüreğim hele ki hayatımı işgal etmiş bunca acının ve üzeninin yanında hala umut ve sevgi dolu olmayı başardığım sadece Rabbimin lütfudur ve ben tüm çekincelerimi bir kenara atıp hala tüm iyi niyetimle kalbimi sunmuşken insanlara yoksa an itibari ile yazıyor ve de aranızda olmazdım…
YORUMLAR
"Tek lüksüm bu işte:
Sevdiğim kadar mutluyum ben.
Tek kabahatim bu işte:
Sevdim mi kendimden geçerim…
Leylekler ise hala geveze daha ziyade martılar aldı onların yerini ve eksik olmazlar penceremizden bir de serçe sürüsü nasıl da pır pır uçarlar onlara ekmek kırıntısı koyduğumuzda.
Yatağımın hala hangi tarafında yatacağıma karar veremiyorum ne de olsa genelde okurken uyuya kalıyorum ve yastık yerine kitaplarıma dayıyorum başımı…"
Harikasın kardeşim harika emeğine gönlüne sağlık selamlarımla.
İnsan yetenekli de olsa ailesinin istediği okula gönderiliyordu bizim zamanlarda
Bende meslek lisesinde okudum,,yaya gider gelirdim onlarca kilometreyi ve okul sabah başlar akşam biterdi,,aç kalırdık dolayısıyla,,
Yetenek nedir diye sorsan yenilir miiçilir mi o diye sorardı insanlar,çevre de bir o kadar dardı,,
Çok şükür bu günlere artık internet sayesinde dünyanın öbür ucuna ulaşabiliyorsun ve okunuyorsun seviliyorsun siz gibi değerli dostlar ediniyorsun
Aileler çocuklarını yeteneklerine göre okutsunlar lütfen,,
İyi akşamlar dost
Gülüm Çamlısoy
of ya çok zaman kaybettim
olsun
canım sağ olsun
insan kendini bilmeli kendini tanımalı ki
kendimi tanıdığımı sanırdım ve bir mucize ki:
yazmaya başladıktan sonra her şeyin seyri değişti.
kendime olan saygım tamam sıkıntı yok
ve kendimi kucaklamayı başardım sonunda ve
bunda sizler kalemim ve edebiyat o kadar etkili ki
yetmez de yetmeyecek
çünkü sonsuzluk hissine vakıf oldum
sevmek sonsuz
yazmak da
bilinçli ebeveynler lazım bu dünyaya ülkemize de
hayatın seyri nasıl değişiyor yapılan hata neticesi
okumak aşkın ta kendisi
gelişim zaten ömür boyu süre gelen
doğru yerdeyim dostum sen de
teşekkür ederim çok teşekkür ederim
dünyaya bir daha gelsem yine öğrenci olurum
:)))
hayal bu ya
dünyaya bir daha gelsem ilk günden beri yazardım
hani
geç kalmadığımı biliyorum yaşadığım sürece hayallerimin ve sevginin peşinden gideceğim ki gidiyorum da
HASAN ÇAPRAZ
Keşke ilk baştan eğitimci olan baban seni edebiyatla şiirlerle yetiştirseymiş,,şimdi ki halini o zaman hiç düşünemiyorum müthiş olurdun çünkü,,herkesin yazısından yüreğini kalbini tahlil ederdin
....
Mümkün mü benim Kâbe’yi yıkmam?
Dişi kurt
Canlı oyuncak
Bu üçünden biri de bu harika eserin ismi olabilirmiş dost kalem,,Yazdığın en güzel yazılardan biriydi,,Selamlar
Gülüm Çamlısoy
teşekkür ederim çok teşekkür ederim.
var olll dost şairm
sonsuz selamımla
Özet geçmek değil benimki çünkü hep böyleyim ben:
Bir öyle bir böyle.
Ne kadar darbe alsam da insanlardan, artçıları illa ki geçip gidiyor ve her ne kadar yüreğim kırılmış olsa da binlerce parçaya mümkün mü benim Kâbe’yi yıkmam?
Üstelik hesap sorduğum kimse yok günümde ve dünümde çünkü bazı hesapları kader kapatıyor ve tek borçlu olduğum yüce Rabbim: bir can borcum var bir de şükür yüklü yüreğim hele ki hayatımı işgal etmiş bunca acının ve üzeninin yanında hala umut ve sevgi dolu olmayı başardığım sadece Rabbimin lütfudur ve ben tüm çekincelerimi bir kenara atıp hala tüm iyi niyetimle kalbimi sunmuşken insanlara yoksa an itibari ile yazıyor ve de aranızda olmazdım…
Yazınızı biraz sakin kafayla aceleye getirmeden okumak için biraz geciktiriyorum ama o kadar hissederek ve içtenlikle yazıyorsunuz ki başlayınca ilgi çekici bir şekilde okunuyor, aslında arkası yarın olurdu eskiden radyonun sık kullanıldığı zamanlarda biraz da onun gibi acaba yarın hikayenin devamında ne var diye merak edilirdi biraz da onu hatırlattı yazınız.
Aynen dediğiniz gibi bazı hesapları kader kapatıyor Allah'ın lütfuyla ve bizlerin bir şey yapmasına gerek kalmıyor zaman ders alması gerekenlere en güzel dersi kendisi veriyor zaten.
Her zamanki gibi muhteşem duygularla yazılmış bir yürek sesiydi yazınız kutluyorum tebrikler efendim.
Her şey gönlünüzce olsun ve yolunda gitsin inşallah.
Sonsuz selam ve saygılarımla.
Allah'a emanet olunuz.
Gülüm Çamlısoy
Allah razı olsun.
Biraz yoğundum bu gün geç kaldım ama koşa koşa da geldim.
Ne güzeldi eskiden her şey daha güzeldi sanki.
Arkası Yarın...
Ay, nasıl umutla heyecanla beklerdim ben de.
Çok kıymetli hocam öncelikle çok çok teşekkür ederim.
Hayat kıymetli hocam çok çok kıymetli bir armağan.
Bazen dara düşse de insan bir de Rabbinden istedi mi...
Ne muhteşem bir dinimiz var ve güzel Rabbimiz...
Ey güzel Allah ım nasıl yetişiyor kuluna tüm evrene her canlıya.
Bazen hayat yoruyor bazen insan kendine çok yükleniyor ve biz sadece O'ndan istiyoruz ve sabırla şükürle insanın yolunu aydınlık kılıyor inanç yoksa an itibari ile aranızda olamazdım.
İyi ki iyi ki aranızdayım.
Sizlerden bana yansıyan ne çok şey ne çok güzellik.
Daha ne ister insan hele ki duygular ve inanç ve sevgi ilk planda iken.
Yüreğiniz yürekleriniz asla dert görmesin kıymetli hocam.
Sonsuz selam ve saygılarımı gönderiyorum.
Allah a emanet olun.
Var olun var olun
Ömrünüz çok olsun
Günaydın canım arkadaşım
Öncelikle babaannene Allah'tandır rahmet diliyorum. Biliyor musun bende babaanneme aşıktım, onu o kadar çok severdim ki anlatması güç. Yine seviyorum seveceğim de ama tam beş yıl önce vefat etti. Allah rahmet eylesin.
Canım yine çok güzel anlatmışsın, içindeki sevgiyi ve sevmeyi bilmeyenleri ve de duygularını, anılarını.
Kutlarım... Sevgimle arkadaşım Gülüm.
Gülüm Çamlısoy
Ah ah.
Unutmak mümkün mü canım arkadaşım?
Onlar başkaydı ya.
Onlar eski topraktı.
Mücadeleci Cumhuriyet kadınları.
Oooo nelere göğüs gerdiler ve biz sevmeyi vatan aşkını her şeyi her güzelliği onlardan öğrendik.
Mekanları cennet olsun.
Teşekkür ederim sevgili Çiğdem:
Sevginin ve içtenliğin yerini ne tutar?
Cansın.
Seni seviyorum