- 418 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Darağaçlarını alnından öpmek b/aşkaymış.
Maviydi ölü gözlerinin güvercin uğultusu,
tortusunda balçığın nehri
gök/yüzlerde unutuş...
O korkusuz bilinmezlikte bilememiştim kendimi
Bilemiştim sana
Bilemedim
Gelemedim
Sonsuz bir boşluktum, kendim !
Düşecektim o boşluğa, söz vermiştim…
Ah benim ayak izlerimin takipçisi... Tetikçi, katil karıncaların yavaşlığında sızlayan kararsızlık ilmeğimin düşü…
Uzundu ip, ah ! dolayamadım boynuma.
Çanlar çalarken o meydanın göbeğinde ve hayal şehirlerin caddelerinde gölgenin dolaştığını bildiğimden yapamadım… Ölüm ikiz olacak, yaşam ikiz ölecekti çünkü… Dokunamadım…
Darağaçlarını alnından öpmek b/aşkaymış.
Anlamamışım neden geç kaldığımı gözlerine...
Sorular nefes alıp verişlerimiz kadar sancılıymış, bilemedim...
Yaşamı,yaşamımızı sorgulayan bir hızda zihnimin trenlerinin boş vagonlarını işgâl eden kararsızlıklarım ;gelen ve bir türlü gitmek bilmeyen med-cezirler gibi başımı döndürüyor... Ne zamanımız, ne de paramız var üstelik bu kör dövüşünde...,Makinistler trenleri durduramıyor,sirenler köpeköldürenleri karanlıkta şuursuz bir şekilde içmiş serkeşler gibi yarı baygın duruyorlar... öylece !...havaya asılı ! ...sesler,seslerimiz !...
zaman kulaklarımı tırmalayan uğultulu bir melodi olmuşken,kaçamıyorum kendimden ! ...Kimi zaman iç seslerini yüreğimin kafesine nara atarak,kimi zaman dış seslerini içlerine birer mırıltı gibi fısıldayarak yaşıyor anılarım, aynayüzüm kırılmış,yüz aynamızın aksini nehirlere bırakmışız birlikte...
Miş’li geçmiş zaman hikayesiydi belki tüm yaşadıklarımız...
Bilemedim !
Neden ölüm daha erkenciydi sahi,kanatlarım neden kırık…Baktım karanlık perdelerini aralayıp gözlerine. Ayışıklı bir gecenin
aydınlığında parladı gözyaşlarım ve işte o anda anladım ölürken yeniden doğmanın,yeniden doğar doğmaz bir meleğin gözlerindeki son bakış olarak ölmenin ne olduğunu ... Ne güzeldi... Ne iyiydi senle olmak,sen olmak,biz olmak...
Sonrasında
Seni aradı gölgem, ülke bildiğimiz aşk ikliminde
Hayaletler dolaşıyorken anı defterinin sararmış sayfalarında, kitap kurtları gibi koklarken zamanı an’ın teninden biz, gizli bir sırrı paylaşıyordu, sırı dökük kırık aynalarla yüzlerimiz…
Ben şiirlerimi hep sana yazmıştım, bilgeydi kalem, aşkın bir nehir kenarında unutulan çakıl taşının kirinde temizlenmişti aşk…
Pas tutmuş zamanın demirlerinde pıhtılaşmıştı kanımız…
Bir mahzen karanlığında doğurmuş olmalıydık aşkı,
Tanrı olmalıydı adımız…
Tanrı,zifiri karanlığın ilmeğinde öldürmüş olmalıydı adını, adımı, adımlarımızı…
Ve yılların içinde demlenmiş olmalıydı kadın, sarhoş edeceğinden bihaber akmış olmalıydı dünyaya... Öyle zannetmiştim... Ne yazık ki hiçbir zaman bilemedim,bilemeyecektim O’nun yaşayıp,yaşamadığını...
Pek bir erken doğmuştu anda zaman, zamanda tutku.
Esrik bir zaman sarkacına üfledim adımızı , bileklerimi kestim senin için, kan izlerimi takip eden leş avcılarının gagalarından kustum dünyaya, içimin nefesinde boğduğum kuşları, aşkı gebe bırakan bir ülkede uyudum ! Cesedim çocuk kaldı.
byapieceofrose-
Darağaçlarını alnından öpmek b/aşkaymış.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.