- 936 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR SARNICI (E-DERGİ) SAYI 10 GİRİŞ YAZISI
YAYIMCIDAN
Türk şiir sanatının geleceğiyle ilgili biraz kafa yormak gerekir, diye düşünüyorum. Salt benim değil; sanat kaygısı taşıyanların ve toplam aklın bir beklentisi olmalıdır bu. Bir yerden başlanması ve kırılma noktasının tespiti gerekiyor. Yayımcı olarak amacım, temel bir sorunun ve sorumluluk yozlaşmasının resmini çizmektir. Sanat ve şiir adına kaygımız varsa, en azından “Ne yapmalıyım” sorusunu kendimize sormalıyız. Kabullenilmiş şiir bilgisi, azıcık bilinçli tuttuğumuzda elimizde kuru yaprak gibi dağılıyor.
‘Şiirin geleceği için nasıl bir açılım yapabiliriz’, sorusu; küçük de olsa birkaç farklı yanıt bulabilir miyim, arayışına yöneltti beni. Kendi alanında yetkin ve birikimine güvendiğim şair ve yazarlarla, “Türk yazını geleceğe nasıl hazırlanmalıdır?” konulu söyleşi yapmayı tasarladım. Söyleşinin çocuk yazınıyla ilgili olan bölümünü, Şiir Sarnıcı (e-dergi)’nın sekizinci sayısında yayımladık. Bu söyleşiye; Hidayet Karakuş, Emel Yelkenci Saral ve Oya Uslu katıldılar. Dokuzuncu sayıda da şiir, öykü, romanın geleceği ile ilgili sorularımız oldu. Söyleşiye; Hidayet Karakuş, Efdal Sevinçli, Oğuz Tümbaş, Mustafa Gökçek ve Gülce Başer katılarak destek verdiler. Onuncu sayıda ise; Bâki Ayhan T., Aydın Şimşek, Özge Sönmez ve Tuğrul Keskin söyleşimize katılarak düşüncelerini Şiir Sarnıcı okurlarıyla paylaştılar.
Şiir Sarnıcı (e-dergi), amatörce başlattığım bir yayındır. Yayım ve dergicilik deneyimim hemen hemen hiç yoktur. Teknoloji ve iletişim olanaklarını kullanarak maliyetsiz, salt emekle yapılabilen bir sistem oluşturdum. Ekim 2021’de onuncu sayıyla karşınızdayız. Yurt içi ve yurt dışı temsilciliklerimiz oluşmaya başladı. Yayın Kurulumuzu oluşturduk. Yayımcı olarak özellikle yayın kurulu üyelerimize ayrı ayrı teşekkür ederim. Onuncu sayı hazırlık sürecinde deneyim ve birikimlerini ortaya koydular. Temsilcilerimiz de elinden geldiğince destek oluyorlar. Şimdi Kuzey Atlantik’te, Japonya’da, Avustralya’da okunabilen, en azından her ülkenin kendi diline teknik yardımıyla çevrilip incelenen bir dergi durumuna geldi. Bilgi sunar sayaçlarının gösterdiğine göre, okur sayımız oldukça yüksek, yurt dışı okur sayımız her geçen gün artıyor.
Dergimizin bir yönü, yeni başlayan şair ve yazarları kazanmaya yöneliktir. Hedefimiz, sanat sevgisini yüceltmek, yapıtları görünür kılarak itici güç oluşturmak ve onları sanata yöneltmektir. Taze kanların dünya görüşünden yararlanarak şiire ivme kazandırabilmektir. Amacımız gereği, içinde bir parça umut gördüğümüz amatör şiir ve metinlere de yer veriyoruz. Birebir görüşüp düzeltmelerini sağlıyoruz. Bir sanatseveri kırmaktansa bırakın derginin saygınlığı daha az olsun. “Dergiler şiirin mutfağıdır” derler ya… Kabullenilmişliği şöyle bir yana itersek, bu sözü en iyi anlatan tümce şu olmalıdır: Dergicilik, olmuşu ortaya koymak değildir; hamı olgunlaştırmak ve servis etmektir. O zaman mutfak niteliği kazanır düşüncesindeyim.
Her yerde gördüğüm tümce: “Dergi dediğin eline alınıp okunabilmeli, kanlı canlı olmalı ve kâğıt kokusu duyulmalı.” İyi de maaşını neden gidip mutemetten sayarak teslim almıyorsun? Alamazsın; teknik ve olanaklar değişti. Yazın dünyasında iletişim, yayım olanakları değişti, değişim sürüyor. Buna herkes uyum sağlamak zorunda. Çok yakında magazinsel dergiler dışında basılı yazın dergisi göremeyeceğiz. Basılı yayın, devrini tamamlamak üzere olduğunu kitap fuarlarında görüyor olmalıyız. Dergi sahipleri basım ve dağıtım maliyetlerini karşılamakta zorlanıyorlar. Hele yazın sanatına yönelik dergilerin okuru çok az. Böyle olunca ister istemez sayısal dergiye dönmek zorundayız.
Eskiye özlem, etkin bir durumdur sanat dünyasında. Aynı zamanda, edebiyatta önemli bir sorunun ana kaynağıdır. Bunun, sorun olması da nereden çıktı diyeceksiniz. Derginin ikinci sayısında, “Türk Şiirinin Sorunları” konulu etkinliğin konuşma metinlerini yayımlamıştım. Etkinlikte, “Türk şiirinin temel sorunu, şiirin sanat bilimiyle ele alınmamasıdır” diye belirtmiştim. Eskiye özlem de ikinci derecede önemli bir sorundur. Bunu, neden sorun olarak görüyorum?
Şiir dünyasını takip ediyorsunuzdur. Sanat ve şiir yazılarını, yorumları, incelemeleri, eleştirel deneme, şiir, öykü gibi metinleri ben de okuyorum. Şiirle ilgili; etkinlik, çalışma ve tartışmaları izlemeye çalışıyorum. Bunları derinliğine incelediğimizde, önemli bir şey gözümüze çarpıyor: Eskiye özlem. Birkaç örnek vereyim. Şiir yazılarına, etkinliklere, tartışmalara, yorumlara baktığımızda, “Şu büyük şair şöyle yapmış, bu böyle yapmış, ben de şöyle dedim” den öte bir içerik yok. Bunlar, eski şairin sanat bilgisinden yararlanmak amacıyla yapılsa büyük bir kazanım olur. Ne var ki uygulama hiç öyle görünmüyor. Eski şairleri referans vererek, kendini kanıtlama, gösterme kaygısı almış başını gidiyor. Bunun en iyimser tanımı, öykünmedir. Burada asıl soru şu olmalıdır: “Ben şiire nasıl bir devinim kattım, ne kadar yeni bilgi ürettim?” Ne yazık ki fakültelerimiz de aynı durumdadır. Bakınız tez konularına. Yeni bilgi arayan, yeni bilgi ortaya çıkarmaya yönelik kaç tez konusu görebilirsiniz? Geçmişte bir şairin yaptığını inceleyip kendince yorum üretmek, akademik bir unvan için yeterli bir çalışma mıdır?
Ne yazık ki şiir kültürü, “Ben de varım” diyebilmek için söylenmiş özlü sözler çöplüğüne dönüşmüş ve şiir yazılarının başat konusu haline gelmiştir. Bugüne kadar okuduğum, incelediğim ve araştırdığım kaynaklar; bu tümceyi kurma cesareti veriyor.
Şiir etkinliklerine bakalım. “Şiir için biz ne yaptık?” konulu ya da benzeri bir etkinlik duydunuz mu? Ünlü bir şairin adını kullanmak dışında kaç tane şiir etkinliği düzenlenmiştir? Düzenlense bile 19. Yüzyıl bilgilerinin aktarıldığı bir içerikten öte yol alınmış mıdır? Adını şiir tarihine yazdırmış şairlerimiz; elbette anılacak, haklarında yazılacak, sanatından söz edilecek, söyledikleri irdelenecek, adlarına etkinlik düzenlenecek. İtirazımız yok. Ancak bunların içine yeni bilgiler katmak gerekmez mi?
Tarihsel bilgi iyi irdelenmediği için eski şairlerimizden kalma doğru olmayan bilgiler, bugün Türk Şirinin temel tartışma konularıdır. Örneğin “Şiirde anlam aranmaz, şiir sözcükle yazılır” gibi… Bunlar sanat bilimiyle incelenmeli, yanlış ve noksan olanlar gündemden çıkarılmalıdır. İyileri, yeni bilgiyle donatılıp dönüştürülmelidir. Üstüne bir şeyler konmalıdır. Özellikle gençlerin dünya görüşü ve yaşam algıları, şiirin felsefesinde harmanlanmalıdır.
Tarihsel bilgiyi yeni bilgiyle donatmazsak o bilgi, bizi çöplüğe iter. Tıpkı, şu anda ülkemizin içinde bulunduğu sosyolojik gerçek gibi. Sanatın tarihsel bilgisi, iyi bilgidir; deneyimdir, ışık tutar ama yeni bilgi değildir. Geleceğe ışık tutar ama geleceği kurmaz. Eskiye özlem, öykünmeyi doğurur, öykünmekse yeniliğin düşmanıdır. Ne yazık ki bugün Türk şairi, eskiye özlem, öykünme türü yaklaşımlar nedeniyle yeniliğe çok açık değil kanısındayım. Çağdaş sanatı geçtim, modern sanat anlayışının bile yıktığı kavramlar, yazın dünyasının gündeminden düşmüyor. Şairin işi, geçmişiyle övünüp, öykünmek ve hayranlığının kurbanı olarak kendisini eski ve statik bilgiye teslim etmek değildir.
Türk şiir tarihinde şiir sanatına yönelik kuram geliştiren var mı? Sanat bilimi (sanat felsefesi, sanat sosyolojisi, sanat psikolojisi ve estetik bilimi)’yle şiirin ne olduğunu araştıran var mı? Ben yazınımızda çok görmedim. Edebiyat tarihine egemen olmak, şair/yazar olmak için yeterli değildir. Edebiyat tarihi, doğru açıdan ele alınmazsa şair ve yazarı eskiye özlem tamlamasıyla söz ettiğim duruma sokar. Bir yapıtın etkinliği ile yetkinliğine esas temel bilgiye (kuramsal bilgi) her sanatçı sahip olmak zorundadır. Sanatın temel bilgisine egemen olmadan yazılacak her metin, kurulacak her dize, birilerinden aldığınız bilgiye dayanır. Başka bir söyleyişle özgün bir dize kuramazsınız. Şiir sanatının şöyle bir şanssızlığı vardır: Yetkin kişiler bile, kuramsal bilgi deyince geride dururlar. Kuramsal bilgiyle iyi şiir yazılamaz gibi söylem geliştirirler. Çoğu şiir yazısında tanık olduğum için daha açık söyleyeyim: Şiir sanatıyla kuramsal bilginin bir bütün olduğunu henüz kavramış değillerdir. Herhangi bir alanda, kuramsal bilgiye egemen olmadan o alanda, sistem veya yeni bir şey geliştirmenin/üretmenin olası olmadığını biliyoruz.
Tarihsel bilginin üzerine yeni bilgi koymadıkça; metinler arası ilişkiyi anlamın anlamı üretmesi biçiminde ele almadıkça; kuramlara ulaşıp yeni kavramlar üretmedikçe, Türk şiirinin önünü açamayız. Bilindiği gibi mevcut durumu korumak, gerilemek anlamına gelir; hız çağındayız.
Sanat, tıpkı insan vücudu gibidir. Sürekli kendini yenilemek zorundadır. Yenileyemezse organlar birer birer çöker…
Sonuç olarak, şiir sanatıyla ilgileniyorsak bunun yolu, tarihsel bilgiyi yineleyerek öykünmeci bir tavır sergilemek değildir. Tarihsel bilgiyi sanat bilimiyle ele alıp irdelemek, bilimlerin eşgüdümüyle yeni bilgi üretmektir. Eskiye özlem, insanoğlunun normal ve vazgeçilemez bir duygu durumudur. Şair, bu duygusunu gelecek kaygısıyla bir arada kullanmalı ve yeni bilgi üretmek için arayış içinde olmalıdır. Sanat/Şiir, sadece yapıt üretmekle gelişen bir alan değildir; aynı zamanda onu var eden felsefenin geliştirilmesi gerekir. Daha açık anlatımla; yeni kuramlara ulaşmak ve buradan yeni sanat kavramları üretmektir. Sanatın, özelde şiirin önünü, onun felsefesini güçlendirerek açabiliriz. Şiir, şiirden öğrenilmez; yazılmış şiirler sadece birer deneyimdir, aynadır, önümüze konulmuş öz bilgidir. Var olanlara takılı kaldığımızda bunun adı öykünmek olur.
Sağlıklı, mutlu günler dileriz. İyi okumalar…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.