- 326 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Ş İ M Ş E K
ŞİMŞEK
Kırk Adem, her parmağında on marifet olan bir kişilik. Elinden her iş gelir. Emek ver diği işi en güzel ve en ekonomik şekilde yapmaya uğraşan şahsiyet. Hep, rızkının pe şi sıra usanmadan koşar. Köyünde zirai tarım ve hayvan besicilik işiyle uğraşır. Bir u cundan öbür ucu çıplak gözle görülmeyen dekar dekar meyve bahçeleri ve uçsuz bu caksız yazının düzünde engebesiz ekenek tarlalar sahibi. Her karış toprakta çeşit çe şit meyve ağacı yetiştirir. Buğday, yulaf ve mısır ekili tarlalarıyla sebze ekili bostan bahçelerinin haddi, sınırı belirsiz. Her yer, çalışan emekçilerin alın teriyle sulanmış göz nuru ürünle bezeli. Üründen istifade edenlerin ve çobanların sayısı belirsiz.
Tarlasında çalışmaktan yorgun düşüp akşam erkenden istirahate çekilen Kırk Adem, gecenin geç vaktinde şimşek gürlemesiyle uyanır. Odanın penceresin açıp dışarıyı gözler. Gökyüzünden baraj savağından boşanırcasına yağmur yağdığını ve her karış toprağın sular içinde kaldığını, sokakların dereye dönüşüp ağzın seller aktığını hay retle görür. Ömrü yaşamında görmediği bir afatla karşılaştıklarını anlar.
Kırk Adem hava koşullarının bu kötü durumu mısır ve buğday tarlaları ile bostan bahçeleri, meyve bahçelerine büyük zarar vereceğini düşünür. İçi cız eder. Karşıla şacağı zararın büyüklüğünü düşünmek bile istemez. Bu düşünceler içinde harmanla nıp debelenip dururken gökyüzünde seri aralıklarla şimşekler çakar. Gök gürlemesi yeri gögü inletir. Pek tabii ki, şimşek çakınca tüm mekan gündüz vakti gibi aydınla nır. Bu şimşeklerden iyice bunalan Kırk Adem elini havaya kaldırarak;
“-Rahmanı Rahim Rab’bim, Kurban olduğum, azabından sana sığınırım. Yeri göğü şimşekle aydınlatıyorsun. Acaba bu afatla dalından dökülmeyen meyve, kundağın dan kırılmayan mısır ve yere yatırılmayan buğday kalıp kalmadığını mı şimşekle ay dınlatıp kontrol ediyorsun? Rabbim bu iş hiç hoş değil, Azimüşanına yakışmadı” diye yakarır. Afatın büyüklüğü karşısında endişesini belirtip Rab’bine şakacıktan takılır.
Sabah olunca yağmur diner, her yer günlük güneşlik olur. Gece yağan yağmurdan e ser kalmamış. Kırk Adem aracına biner mısır ve buğday tarlaları ile meyve bahçe lerini kontrol eder, karşılaştığı acı durum karşısında utku tutulur. Bostan bahçelerin den ayrılıp besi çiftliğine varınca büyükbaş havyanların ve yüzlerce koyunun telef olduğunu görür. Gördükleri ve şahit olduğu maddi hasarı karşısında içi acır, damar da kanı kurur. Yinede dişini sıkıp acıları içine gömer. Üzgün bir şekilde, ağzını bıçak bile açamayacak şekilde arkasına bakmadan mekandan ayrılır.
Yaşanılan bu afatın üzerinden günler, haftalar ve aylar peşpeşe evrilirken Ramazan-ı Şerif ayı gelir. Kırk Adem önceden hazırlıkları yapıp ilk gün ailecek sahura kalkar. Gü zelce ve afiyetle sahur yemeğini yer. Oruca niyetlenir. Gün boyu namaz ibadetlerini ifa eder ve Akşam Namazı vaktine yarım saat süre kala balkona kurulur. Yazın karşılaştığı afatın izleri yürektedir. Yüce dağların arkasına devrilen güneşin batımını seyrederken Hanımından bir bardak çay is ter. Cebinden bir sıgara çıkarıp iki duda ğının arasına sıkıştırır. Gazyağlı çakmakla sıgarayı ateşlemek üzereyken balkon kapı sından hanımı seslenir.
“-Hayrola Bey, daha ezan okunmadı. Bu sıgara neyin nesi. Ne oldu da nefsine yenik düştün. Yiğit adam nefsine yenilmeyendir. Aslında kabahatı Allah-u zül Celal’de de ğil kendimizde aramamız gerekir. Acaba neyi noksan yaptık. Bu alemde maddi ser veti, kıymatlı çocukları, şanı ve şöhreti verende, alanda Allah’tır” diyerek beyini uyarır. Eşinin sözlerine hak veren Kırk Adem, yaptığı nedametten pişmanlık duyar.
Süleyman YILDIZ
(LEMOS5303)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.