- 802 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ ARAP'LARI SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZ SAV.ORDAN, O SOYDAN GELDİ DİYE SEVMEK ZORUNDAYIZ....
Ehl-i Sünneti Yıkmak İslam’ı Yıkmak demektir...Türkiye’de şu anda acaba kaç çeşit Müslümanlık vardır.Eskiden iki çeşit vardı: Ehl-i Sünnet Müslümanları ile Ehl-i bid’at. Şimdi bin çeşit desek mübalağa etmiş (abartmış) olmayız.
Ehl-i Sünnet Müslümanları acaba şu anda kimlerdir var mı kaldı mı dersek elhamdülillah var.Kıyamete kadar da var olmaya devam edeceklerdir.
İtikadları sahih olan ve İslam’ı dört fıkıh mezhebinden birine göre hayata uygulayan kimselerin hepsi şu anda dünyada Ehl-i Sünnettir.Ehli sünnet islamını yaşamaktadırlar.
Mezheplere lüzum yok, ben İslamı Kur’andan ve Sünnetten öğrenirim diyen mezhepsizler ve Selefîler Ehl-i Sünnet değildir. Sosyolojik kimlik kültür açısından elbette Müslümandırlar ama Ehl-i Sünnetten çıkmışlardır.
Dört mezhebi terk ve inkar edince müslümanlar arasında birlik olmaz.Tam aksine, korkunç bir tefrika, dağılma, kaos ve anarşi oluyor. Fıkha sırt dönülünce ortaya milyonla bozuk bâtıl mezhep çıkmış oluyor. Eline Kur’an tercümesi ve bir de hadîs kitabı alan cahiller ve yarı cahiller müctehid kesiliyor.
Ben dinimi Kur’an mealinden ve hadis kitaplarından öğrenirim, bana fıkıh gerekmez” diyenler bugün ehli bid’attir.Bence değil, büyük İslam alimlerinin gözünde bid’atçi ve yoldan ayrılmış olur böyleleri.
Ehl-i Sünnet Müslümanları birliği korumak için ne yapmalı diye geçenlerde sordu birisi.İslamı kendi kafalarına göre anlamaktan ve yorumlamaktan kaçınmalı, dört mezhepten birine sımsıkı bağlanmalıdır.
Yirminci asırda zuhur etmiş aktivist İslam hareketi Sünnî bir hareket değildir.Bu hareket Sünnîlik içinde bir bid’at cereyanıdır. Bugünkü kaosta, tefrikada, bölünmüşlükte onların da hayli tuzu biberi bulunmaktadır.
Sosyolojik ve kültürel açıdan Sünnî görünen bazı İslamcılar ve ilahiyatçılar, Ali Şeriatî isimli Şiîyi büyük bir Müslüman düşünür, örnek, önder, model olarak gösteriyorlar.
Ali Şeriatî, İslam Şinasî adlı kitabında “Allah (bir baskısında Hoda) yek Janus-i hakikî est” demiştir. Yâni (hâşâ) “Allah gerçek bir Janus’tur” diye yazmıştır. Bilmeyenlere söyleyelim, Janus iki çehresi olan bir Roma putudur. Allahı bir şeye benzetmek küfürdür. Bir puta benzetmek küfür üstü küfürdür.
Bugün, büyük sayıda İslamcı mezhepsiz bu adamı İslam büyüğü olarak övmekte ve kitaplarını gençlere tavsiye etmektedir. Diyanet bile, kitabevlerinde Şeriatî’nin kitaplarını satıyor…
Şayet bir kısım İslamcılar, Allahı bir puta benzeten bir kimseyi övüyorlar, kitaplarını tavsiye ediyorlarsa durum çok vahimdir.Bu zatın dünya çapında büyük bir sosyolog olduğunu söylüyorlar.Sosyoloji okumuş o kadar. Yirminci asırda yaşamış dünya çapında büyük filozoflar, düşünürler, sosyologlar listesinde onun ismi yoktur.
Türkiye’de Ehl-i Sünneti böyle azar azar yavaş yavaş sarstılar ve yıktılar.1970’li yıllarda, Afganîci Reşid Rızanın “İslamda Telfik-i Mezâhib” adlı kitabını Diyanet yayınları arasında çıkarttılar ve Sünnî surda büyük bir gedik açtılar.
Ne kadar bozuk, sapık, yıkıcı, kafa karıştırıcı cereyan, bid’at fırkası varsa o gedikten bünyemize girdi ve bugünkü anarşi meydana geldi.
Son elli yılda, Ehl-i Sünnet gereği gibi ve kadar korunabildi mi,maalesef korunamadı. Hem laiklik terörü yüzünden, hem de Sünnî geçinen bazılarının vazifelerini yapmamaları yüzünden.
Bulgaristanlı Ahmed Davudoğlu Ezherî hocaefendi gibi yirmi büyük alim kitap ve makale yazmış, bunlar milyonlarca Müslümana ulaştırılmış, Ehl-i Sünnet Müslümanları uyarılmış olsaydı, bu kadar tahribat olmayacaktı.
Dindar geçinen birileri, din yıkılırken maalesef yan gelip yatmış, bize dokunmayan yılan bin yaşasın demişlerdir… Ehl-i Sünneti savunan merhum üstad Necip Fazıl’ı burada minnet, teşekkür ve dua ile anıyorum…
Ülkemizde İslam’ın içi boşaltılmak isteniyor.Evet dinin içi boşaltılmıştır. Önce Şeriat elden gitti, şimdi din iman gidiyor ve bizim bazı sahte dindarların, yalancı sofuların kılı bile kıpırdamıyor.
Gafiller, kâfirler, münâfıklar, dıştan Müslüman görünen Kriptolar Şeriatsız bir İslam türetmek istiyor.Halbuki Şeriatsiz İslam olmaz. Çünkü Şeriat, Kur’andan ve Sünnetten çıkartılmış dinî hükümlerin tamamına verilen isimdir.
Namaz, oruç, zekat hep Şeriattır. Ben Müslümanım ama Şeriata karşıyım diyen kimse ya cahildir, yahut haindir, her hâlükârda dinden çıkar…
Bir de Türkiyede Fazlurrahmancılık bozuk cereyanı var…Bu akıma islamî fırka sıfatını veremeyiz. Kadiyaniler gibi bağımsız bir din türetmişlerdir.
Kur’andaki üç yüz küsur ayetin hükümlerinin tarihsel olduğunu, bugün geçerli olmadığı iddia ediyorlar. Bin kere yazıklar olsun ki, bu akım çok önemli bir kuruma da sızmıştır. Taqiyye ve kitman yaparak gizleniyorlar.
Dinin içinin boşaltılmasından hep bunlar sorumludurAsıl sorumlular vazifelerini yapmayan, Fırka-i Nâciye olan Ehl-i Sünneti savunmayan, bid’atçileri ve sapıkları red, cerh ve ibtal etmeyen BİLENLER’dir.Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda sorumludur.
Dinin içi bu şekilde boşaltılmaya devam edilirse, bu işin sonu nereye varır? İçi boşalan din yıkılır, bid’atçilerle birlikte Sünnîler de enkazın altında kalır, Türkiye çöker, parçalanır.
İslamı siyasete, şahsî emellerine, menfaat ve nüfuza, prestije, paraya, zengin olmaya, ün ve alkış kazanmaya, nefs-i emmarelerine alet edenlere Islahları için dua ediyoruz. Olmayacaklarsa onlardan teberri ediyoruz.. Onların bu gidişi cehennemîdir.
İslamcıların, bid’adçilerin, Selefîlerin haklı oldukları bir konu yok mudur dersek,Onların, Ehl-i Sünnete uymayan bütün itikadları, görüşleri, çare ve çözümleri, (bozuk) ictihad ve fetvaları yanlıştır. Bunların bir teki bile haklı ve doğru değildir.
Onların da söyledikleri doğrular var mıdır? Elbette vardır,bunlar Ehl-i Sünnete uygun olanlarıdır. Bir örnek vereyim: Namaz kılmak farzdır diyorlar… Bu doğrudur. Namazı, dört mezhepten birinin fıkhına göre değil, kendi kafama göre, kendim ictihad yaparak kılarım derlerse bu yanlıştır.
***
İstanbul’a her gittiğimde orada yatan Sahabe-i Kiramın ve Evliullahın kabirlerini ziyaret eder onları vesile ederek şu deni dünyanın sıkıntılarından kurtarması için Rabbime dua ederim.
Her zaman orada bir yerde yazılı olan Kabir ziyareti adabı yazısı dikkatimi çeker.Neymiş yardım istiane sadece Allahtan istenirmiş ve burada yatan kuldan yardım istemek şirk yani Allaha ortak koşmakmış.
Eskilerde yoktu bu türden uyarılar yazılar.Anadoluda bu işi bütün müslümanlar bilirler.Burada yatan salih zatları vesile ederek Allahtan yardım istenir.
Nereden çıktı bütün bunlar derseniz bunlar son yıllarda ülkemize hızla sokulan ve yayılan bir takım İlahiyatcı Hocalarında başını çektiği Vehhabi-Selefi zihniyetin tezahürleridir.
Bildiğiniz gibi S.Arabistan’da İngilizlerin kurdurduğu Vehhabi Mezhebine göre kabir ziyareti şirktir.S.Arabistanda Resulullah Efendimizin kabri hariç bütün Eshab-ı Kiramın kabirleri yerle bir edilmiştir.
Afganistan’da Abd’nin kurdurduğıu Taliban neyse S.Arabistan’daki Vehhabi-Selefi zihniyyeti de aynı aykırı görüşlere sahiptir.
Kabirlerini ziyaret ettiğimiz Selef-i Salihin yani salih geçmişlerimiz olan bütün Evliyaullahın bizi götüreceği yer Hz.Allah cc.dür.Bütün Allah Dostları İla-i Kelimetüllahı yükseltmek ve yüceltmek için hayatları boyunca çalışmışlardır.
Bugün bir adam çıkıyor mezardaki bir Veliyi ziyarete gidene sen arkadaşım şirke düştün diyor.Mesela hepimiz Hacca gidiyoruz.Medine-i Münevvere’de Peygamber sav.nin Ravzasını, kabrini ziyaret için dua ettiğimizde hemen asker veya birileri geliyor Hacı haram, yasak şirk diyor.
Ne şirki yahu.Şirk Allaha ortak koşmak demektir.Biz Allaha şirk koşmuyoruz ki.Biz Peygamber sav.Efendimizin kabr-.i Şerifine haşa sümme haşa Allah İlah diye varmıyoruz ki Resulullah diye Allahın Peygamberidir diye varıyoruz.
Allahın habibi Habibullah diye varıyoruz.Ne demek Habibullah Hz. Allah onu hayatında mematında hep sevmiş kullarına da onu sevmelerini Ayet-i Kerimede emir buyurmuş.
Allahın Habibini vesile ederek yalvarıyoruz Allah cc. ye.Beni Allaha götür ya Resululah.Ben Allahtan bir şey isterim.Allah cc. benim gibi günahkarın duasını reddeder.Ama Habibini vesile edersem umulur ki kabul eder.
Resulullah sav. elini açarak Rabbim falanca oğlu falanın şu müşkilini hallet dese Allah cc. bu duayı rededer mi?Bu dünyada da böyle değil mi?
Evliyaullah ksa.yazdıkları eserlerinde ekabirden yani büyüklerden Allah dostlarından sıkıntılı anlarımızda yardım yani istimdat istemenin caiz olduğunu beyan etmişlerdir.
Mesela:Ya Bilal-i Habeşi,Ya Abdulkadir-i Geylani demek ondan yardım istemek,Onun rütbesinden,Onun ruhaniyyetinden,Onun maneviyyatından medet istemektir.Yoksa zatından ve cesedinden yardım beklemek değildir demişlerdir.
Sevdiğiniz birisini, makam sahibi birinin yanına varırken araya sokarak varınca istekleriniz kolayca kabul görmüyor mu?
Maddi torpil iltimas var manevi torpil yani iltimas var.Maddi torpile yer yok İslam Dininde ama manevi iltimasa yer var.
Maddi torpil caiz değil dedim bir işe girerken oldu ya bir yetkili etkili insandan torpil yaptın.Senin çocuğun altmış almış siyasileri devreye soktun senin çocuğunu işe aldılar ama torpili olmayan yüz puana sahip birisi ortada kaldı.
Yeminle söylüyorum o kimse aldığı parayı huzur içerisinde yiyemez.Ya iflas eder sonunda ya hanımı ya çocuğu gelini hayırsız olur hayrını asla ve kat’a göremediği gibi ahirerete de kul hakkıyla gider.
Size birisi evladınız için iltimas yapmak isterse elinizin tersiyle bu dünyada reddedin derim.Kendi aklıyla bilgisiyle giriyorsa ne la yoksa bırakın işsiz kalsın.Hem bu dünyada hem de öbür alemde hayrını göremeyeceği hesabını veremeyeceği işe kalkışmasın derim.
Hak ettiyse işe girsin haketmediyse varsın işsiz kalsın.Onun haramına ihtiyacın mı var senin evladının.Bu işi düşününce aklıma hep Fetö’nün Kpss Ünüversite imtihanları askere polise yerleşme eylemleri gelir sonuç ne oldu.
Yüz almış adam mülakatta eleniyor daha az alan Fetö’ye mensup olanlar işe alınıyordu.Allah ne yaptı hepsinin cezasını verdi değil mi?
Yıllarca sinema çalıştırıp milletin evladına ahlaksızlık aşılayanlarda yeminle söylüyorum aldıkları paranın hayrını görmemişlerdir.Bunu sinemada çalışanların çocuklarından duydum işittim ve gördüm.
Yine avcılık yapanların da sonunda felç geçirip öldükleri söylenir halk arasında.Can yakanın ya bu dünyada ya öbür dünyada canı elbette yanacaktır.
Bu maddi torpil meselesi hakKında müslümanlar olarak çok düşünmemiz lazım Kardeşlerim.Bakıyorsun bir ailenin hiç bir çocuğu bir Devlet işine girememiş diğer insanların dört beş kız erkek çocuğu işe yerleşmiş bir eve hiç maaş girmiyor birine dört beş maaş giriyor.
Birileri ev araba yazlık alıyorken tatile giderken birileri açlık içerisinde kıvranıyor olmadı canına kıyıyor.Hz. Allah cc. bundan razı olur mu sizce?Tabi ki olamaz Arş-u Ala sallanır bu durumda deprem olur sel olur yangın olur terör olur.Dünyanın huzuru saAdeti kalmaz.Dünya adaletle ayakta duruyor.
Mezhepsizliğin sonu intihardır kardeşlerim.Mezhep Allaha götüren yoldur.Müslümanın itikadi ve ameli mezhepleri vardır.
Biz Türkler itikaden Maturidi, amelen de İmam-ı Azamın mezhebi olan Hanefi Mezhebine mensubuz elhamdülillah asırlardan beridir.
Bugün Dinİ Eğitim merkezi kabul ettiğimiz okullarda Fakültelerde bile mezhebe beştir diyorlar.Yahu mezhep beş olur mu.Dört olan mezhep nasıl beş olur.Neymiş ...mezhebi de varmış.Mezhebe beştir demek çok sakıncalıdır.Bunu buradan açıkca beyan ediyorum.
Dört olan ameli mezheplerimize bir mezhep ilave ederek mezhepler beştir demek mezhebi inkar etmek demektir.
Bunu neden yazıyorum.Geçenlerde bizim köyde idim bir cenaze münasebetiyle.Camide baktım ufak bir Kitaplık var.Orada gördüm beşinci mezhep dedikleri mezhebin fıkıh kitabı ilmühali.Kardeşim benim köyümde bir tane o mezhep mensubu kardeşimiz yok.
Kitabı Diyanet İşleri Başkanlığı hazırlatmış muhtemelende her köye kasabaya göndermiş.Diyanet İşeri Başkanlığı bugüne kadar olmayan bir şeyi neden yapar neden halkımızın arasına fitne tohumları sokar anlamakta güçlük çekiyorum inanın.
***
Bazı müslüman kardeşlerimizin evinde Türkçe yazılmış Kur’an-ı Kerim’ler varmış.Türkçe Kur’anı Kerim olmaz olmadı olmayacaktır.Bunu herkes aklına kafasına iyice yerleştirsin.
Bazı iyi niyetli imiş gibi görülen sapık hocalar Kur’anı Kerim Arapça’dır sadece Araplar’a inmiş gibi bir hava estiriyorlar.
Biz Türküz sizler Kur’an-ı Kerim’i okurken Türkçe’sinden okuyunuz diyorlar.
Bozuk ne idüğü belirsiz dönmelerin çıkardığı bir takım ismi mevzu u bahis edemeyeceğim gazete müsvededeleri yıllarca bu asil milletin güzide evlatlarının ahlakını müstehcenlikle islama mügayir neşriyatla bozdukları yetmemiş gibi kutsal ramazan ayında da ya sapık hocaların yazılarıyla ya da Türkçe mealli ve yazılı Kur’an-ı Kerim’leri basıp dağıtarak milleti yoldan çıkarmışlardır.
Pekala sizlere soruyorum biz Türklerin bir alfabesi varmıdır?Abc ile başlayan z ile biten alfabe biz Türklerin bulup kullandıkları bir alfabe midir?Hayır bizim alfabemiz değildir.Bunu ben söylemiyorum.Yazarlar çizerler herkes söylüyor.Bugunkü kullandığımız alfabe Latin eski Yunan Alfabesinden alınmıştır o kadar.
Yok Sevgili kardeşlerim biz Türk Milletinin bir alfabesi hala yoktur.Tarihte olmamıştır.Biz Cumhuriyet kurulurken bir alfabe yapmak istedik ama kendimize uygun bir alfabe yapamadık başaramadık.
Latin Uygarlığının kullandığı Alman, İngiliz tüm Avrupa’nın kullandığı Latin alfabesinden türetilmiş bir alfabe oluşturduk halen onu kullanıyoruz.
Kullanılan halkın dili Türkçe’dir tamam orda mutabıkız ama yazı dilimiz alfabemiz Latin kaynaklıdır.Bunu kabul edelim.Yeryüzü dediğimiz şu dünyada bir Türk’lerin alfabesi yoktur.
Biz bu zamana kadar Osmanlı, Selcuklu devirlerinde bin yıla yakın Arap alfabesini kullandık.Osmanlıca alfabe Arap ve Fars dillerinden oluşan bir alfabedir.Son bir asırdır da Latin alfabesini kullanıyoruz.
Latin alfabesi soldan sağa, Arap alfabesi sağdan sola yazılır herkesin bildiği üzere.Latin alfabesiyle Kur’an olmaz.Bizim dilimiz Türkçe alfabemiz Latincedir.Latin alfabesi İslam dini dışında bir alfabe demektir.
Bunları müslüman din kardeşlerimiz bilsinler diye yazıyorum.Duymadık bilmedik diyen olmasın ahirette yakamıza yapışmasınlar diye yazıyorum.
Birileri çıkıyor Kürsü’lerde Türkçe ibadet, Türkçe ezan, Türkçe Kur’an okunmalı diyor.Yok böyle bir şey.Tarihte bir takım engellemeler yapılmış ama maya tutmamış.Allah dinini bozmak isteyen sapıklara geçit vermemiş.Akibetlerinin ne olduğunu bu dünyada bizlerede gösterdi elhamdülillah.
Kur’an-ı Kerim’de Hz.Allah cc.:Biz azimüşşan Kuranı Kerimi Arapça olarak inzal ettik yani indirdik buyuıruyor.Allah cc. yeryüzündeki bütün dilleri alfabeleri biliyordu.Bilmemesi mümkün değil elbette.Ama Hz. Allah son kitap olan Kuran-ı Kerimi Arap’ların alfabesi üzerine indirmeyi uygun bulmuş.
Ey sapkın adam sen kim oluyorsun da Allahın bu görüşüne mühalif olarak Latin alfabesiyle Kur’an yazdırıp okutmaya kalkıyorsun.Bu asla ve kat’a caiz olan bir iş değildir.Sakın müslüman din kardeşim bu Kur’anı okurum da hatim yapıp sevap kazanırım demeyesin.Günaha bile giresin benden söylemesi.
Böylesi Kur’andan sevap değil günah kazanırsınız ruhunuz daralır.Süfli cinniler musallat olur.Arapça Kur’andan okuyanların ruhları genişler.İnşirah bulur şifa alır.Kur’an-ı Kerim Resulullah as.ın beyan ettikleri gibi başlı başına bir şifa kaynağıdır.
Kur’an-ı Kerim ayrı Arapça alfabe ayrıdır o da başka bir konu.Bugün müslüman kardeşimiz yolda gördüğü her Arapça yazıyı Kur’an ayeti sanıyor.Bir fotoğrafta görmüştüm. Nestle büsküvi veya çikolatayı reklam yazısı yapmışlar Osmanlı zamanında.
Bugünkü evlatlar o resmi almış çerçeveleyip duvarda saklıyor.En güzel çikolata nestledir yazıyor başka bir şey değil.Ne günlere kaldık Allahım.
Bir cenazede bir mevlitte yüzünden Kur’anı okuyamayan nice yarım hocaları hoca diyerek program icra ettirmiyor muyuz?
Bunda kabahat kimin İslama set koyan dini yaşantıyı yasaklayan Devlet vazifelilerimizin elbette.Kendileri hep dinsiz yaşadılar milletin evladı da bizim gibi dinsiz olsun dediler öteki tarafa bir bir gittiler.
Allah dinini korudu yaşattı zaferi verdi.La galibe illallah.Allah cc. her zaman galiptir.
***
Bir de Arapları sevme sevmeme konusu var onun üzerine konuşalım.Arapları neden sevmek zorundayız onu izaha çalışayım:
İmam Münâvî’nin Feyzu’l-Kadîr isimli hadis kitabında İbni Abbas’tan şu mealde bir hadis-i şerif rivayet edilir:
"Üç hasletten dolayı Arabi seviniz: Çünkü ben Arabım, Kur’ân-ı Kerim Arapça olarak nazil olmuştur, Cennet ehlinin konuştukları dil Arapçadır." Feyz-ül Kadir 1.178. 225 nolu Hadis
Arapça, belagat, edebiyat, fesahat ve zenginlik bakımından dünya dillerinin en güzelidir. Aynı zamanda ses, ahenk ve cümle yapısı bakımından da diğer diller arasında apayrı bir yeri vardır.
Cenab-ı Hak da kendi kelâmı Kur’ân-ı Kerimi Arap diliyle indirmiştir. Peygamber-i Zîşân (a.s.m.) da zaten bu dili konuşuyordu; kendi milletinin, kavminin dilini...
Bu hadis-i şerifi bazı âyetler de tasdik etmekte, desteklemektedir.
"Halkı Allah’ın azabından sakındıran peygamberlerden olsun diye onu apaçık bir Arapça lisan ile senin kalbine Cebrail getirdi."Şuara suresi.a.195
"Biz hiçbir peygamberi kendi kavminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, emrolunduklarını onlara apaçık anlatsınlar"mealindeki âyet-i kerime de Peygamberimizin kendi kavmi olan Araplara kendi dilleriyle tebliğde bulunduklarını bildirir.İbrahim Suresi.a.4
Evet, Kur’ân’ın dili, son Peygamber Hazret-i Muhammed Mustafa’nın (a.s.m.) konuştuğu dil Arapça olunca, Cennet dilinin de Arapça olacağı şüphe götürmez bir gerçek olur.
Hz. Âdem de yeryüzüne indirilmeden önce Cennette bulunduğu zamanlar Arapça olarak konuşurdu. Ayrıca bu dil Peygamberimizden başka diğer peygamberlerden bazılarının da konuştuğu dildir.
Meselâ, Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz. İsmail, Hz. Salih, Hz. Şuayb Arapça konuşuyorlardı.
Ayrıca imam Kastalânî, Hz. Âişe’den "Cennet ehli Muhammed Aleyhisselâmın diliyle konuşacaklar" mealinde bir rivayeti zikreder.Mevahib-ü Ledünniye 1.276
Cennet dilinin Arapça olduğu yukarıda mealini verdiğimiz hadis-i şerifin ifadesinde ve Hz. Âişe’nin rivayetinde sabit olmakla beraber, Üstad Bediüzzaman Mektubat’ ta İmam Âzam’ın bir fetvasının hikmetini izah ederken şöyle bir ifadeye yer verir: "Bir rivayette lisan-ı ehl-i Cennetten sayılan Fârisî lisanı..."Mektubat.s.406
Bu beyanla, yukarıdaki ifadeler bir arada düşünülürse şöyle bir neticeye varmak herhalde yanlış olmaz: Esas itibariyle Cennet lisanı Arapçadır.
Bugünkü Arabistana baktığımız zaman insanlarının bize yakın iyi bakan,ilşkilerde bulunduğunuz zaman mülayim insanlar olduğunu görürsünüz.
Suriyeden Iraktan mülteci olarak gelen Arap kardeşlerimizden bunu görmekteyiz.Dindar insanlar Afganlarda öyle.Arabistanda on yıldan fazla kalan Hacıları orada ziyaret ettiren bir hocamızdan duydum.Babam rahmetlide dört defa Hacca gitmişti geldiğinde bunu bize anlatırdı.
Namaz vakti geldiği zaman herkes Kabeye Medinede ise Ravzaya koşar giderken evinin dükkanının kapısını kilitlemezmiş.Halende bu şekilde olduğunu söylüyorlar.Ne güzel ne ala memleket.
Bizde Türküz müslümanız her taraf kamera dolu.Hergün İstanbul’da binlerce araç çalınıyor binlerce eve girilip hırsızlık yapılıyor.Aradaki farkı gördünüz değil mi?Biz çok bozulmuşuz da farkında olmamışız.
Bir Tv.proğramında otuz yıl kadar evvel Trabzon Çaykara’da akşamları dükkanların önündeki malların sadece üzerinin örtüldüğünü görmüştüm.Bugün çoktan tarihe karışmıştır sanıyorum.
600 sene süren Osmanlı Devletinde sadece üç dört hırsızlık ve iki el kesme cezası verildiğini biliyoruz.Biz çok bozulmuşuz.Fabrika ayararına dönemez hale getirilmişiz.Hangi tarafını düzelteceğiz.Nereden nasıl başlayacağız inanın kesti,remiyorum.
Bir Allah Dostu bu konuda ’’Karanlığa kızmak yerine bir mum da siz yakın.Bir neslin ihyası kötülerin imhasıyla değil,yeni neslin eğitim ve terbiyesiyle mümkündür ’’buyurmaktadır.Bu söz çok yerinde bir sözdür.
Hadis-i şerifte "Arabı seviniz" ifadesini mutlak olarak anlamamak lâzımdır. Çünkü Araplar içinde gayrimüslimler olduğu gibi, günümüzde dinsizler de vardır.
Onların sadece Arap ırkına mensup olmaları, Arapça konuşmaları onları sevmeye kâfi gelen hususlar değildir. Hadiste yer alan beyandan maksat, Müslüman olan, dinini yaşayan, Resulullah’ın izinde olan Araplardır.
Zaten bunlar din kardeşimizdir. Onları din kardeşimiz olarak sevdiğimiz gibi, ayrıca Kur’ân’ın, Resulullahın ve Cennetin lisanını konuştukları, saff-ı evvel olarak İslâmiyeti yaydıkları, İslâmiyete hizmet ettikleri için de diğer milletlerden farklı olarak bir derece daha fazla sevgiye lâyıktırlar.
’’Bazıları Araplar hakkında ileri geri konuşup günaha giriyorlar.Medine dilencileri diyenler var.Aç Araplar diyenler var.Bu söz doğrudan Resulullah Efendimizin mensup olduğu kavme gidiyor.Biz bunu asla doğru göremeyiz.O mübarek beldelerin halkı için asla kötü kelimeler ifadeler kullanamayız.
Hatta Hacca gidip gelen müslümanlar deseler kiAç Araplar veya herhangi bir surette oranın halkını zemmetmiş yani kötülemiş olsalar o Hacıların hacları makbul olmaz.
Ekseri Peygamberanı izam oradan geçmiş,bilhassa ahir zaman Peygamberi olan Resulullah sav.dahi oradan çıkmıştır.O mekanlar Hz. Allahın cc.indinde bile çok kıymetli yerlerdir.
Onun için oraları her zaman methetmek bizim vazifemizdir.Şerfül mekanı bil mekiyn.derler.Yani bir mekanın bir bir beldenin şerefi içinde oturanlarladır.Bu beldeler ise Şerefen ala şeref,yani şeref üzerine şeref olan yerlerdir.
Çünkü kendisinde iki şeref vardır.Şeref-, zatiyye ki:Haremullahtır.Şeref-i izafiyeki:Resulullah sav.Efendimiz orada zuhur etmiştir.’’Süleyman H.Silistrevi ksa.
***
ARAPÇA OLMAZSA KONUŞAMAYIZ..!!
▪︎Bir eksiğiniz olsa “tedarik” edemez, bir yanlış yapsanız “telafi” edemezsiniz.Arapça olmasa “özür” dileyemez, bir “mazeret” sunamazsınız.Birisi öfkelenip parlasa “teskin” edemezsiniz ..
“Vaaz” - “nasihat” “fayda” vermez.“Takdir” , “tekdir” de her zaman iş görmez. Bir defa Arapça olmasa “Efenim, şey..” diye bile kekeleyemezsiniz.Zira “şey” Arapçadır. ..
İsteğiniz olsa “recâ” ederim diyemezsiniz.Birbirinizi “teselli” edemez, “kader-i İlahi”dir, “mahzun”-“mükedder” olma, “sabr”et, “akıbet”i “hayr” olur, diyemezsiniz.
“Nüfus” cüzdanınız “kayb” olsa (aslı, “gâib”o) “ilan” veremezsiniz.“lezzet”li bir yemeği “iştah”la “mide”ye indiremezsiniz.
Canım sıkıldı, “haber”leri dinleyeyim. Yok. Bir “kitab” a sarilayım. Olmaz. Kendimi “sokağa”, “cadde”ye atayım. “Mümkün” değil.Çıkıp “etraf”a bir bakayım, şu “civar” da bir turlayıp geleyim; diyemezsiniz.
Köyüme gideyim, bir “hava” değiştireyim! Yapamazsınız.Köy değil ama köyün bağlı olduğu “kasaba”, “nâhiye”, “belde” Arapçadır.
Ülke değil ama “vatan”, “memleket” Arapçadır.Beyler, işi “ciddi” ye alın. Kişinin “hadd”ini bilmesi büyük “fazilet”tir.
“Talip” ne der: Kişi “noksan”ını bilmek gibi “irfan” olmaz.“İnsaf”, “Ya hu”! “Din ”, “iman”, “vatan”, “ar”, “namus”, “haya”, “iffet”, “izzet”, “şeref”, “akıl”, “iz’an”... Hepsi Arapçadır.
Meğer ne çok şey borçluyuz şu Arapçaya..“Hayat”da Arapçadır, “vücud” (varlık) da.. “Ebediyet” de “saadet” de; “bereket” de “huzur” da..“İstikbal”e “dair” “emel”lerimiz de Arapçadır;“mazi”ye “ait” “tahassür/tahassüs”lerimiz de..
“Ân”a “ait” “efkâr” ve "buhran"ımız da ..Arapça olmasa “ilim”, “fen, “sanat” olmaz,
Efendiler! Daha da ileri giderek sizi “temin” ederim ki, hiçbir “faaliyet” yapılamaz.Nokta...:)))Bu arada, "nokta" da Arapça O olmasa, ne “mütefekkir”imiz ne “ilim”, “edebiyat” ve “tarih” adamımız olur. Ne “mefküre” sahibi idealist “siyaset”çi ne “dava” adamı kalır.
Ne “esnaf”-“ticaret” “erbabı”, ne “hizmet”li “sınıf”ı, ne “amele” , ne de düşmanın kalbine korku ve “dehşet” salacak “asker”imiz kalır.Çocukların “mürüvvet”ini göremez, "nikah" yapamayız.
Böylece, ne “aile” olur; ne “sülale” ne “nesep”.Bu "kadar"ına da pes, “yani”! “İsim”, “fiil”, “harf”, “kelime” hepsi Arapça dostlar! Arapça olmasa iki “kelam” edemeyiz şurada!Bu kadarı da “fazla” mı diyorsunuz. Eh, “nazar” değmesin, “hatta” “Maşallah” diyelim o zaman. Bir “kusur”, "hata" etmişsek “af” ol!"a
***
Bize ilkokuldan itibaren Arapların bizi arkadan vurduğu,Osmanlıya ihanet ettikleri masalı okutuldu.Bundan dolayı Türk Araba düşman hale getirildi.
Araplarda bizi Emperyalist bir Devlet olarak tanıdı yıllardır.Bu algıyı başta İngilizler olmak üzere Batılı Devletler maalesef yıllarca uyguladı ve başarılı oldular da.Peki bu işin doğrusu neydi gelin birlikte bakalım:
Her Türk genci “Araplar’ın I. Dünya Savaşı’nda bize ihanet ettiğini” öğrenerek büyür. Oysa bu, ancak kısmen doğrudur. I. Dünya Savaşı’nda Mekke Şerifi Hüseyin’in Ingilizler ile anlaşarak Osmanlı’ya isyan ettiği ve ordumuzu arkadan vurduğu doğrudur.
Ama hep atlanan nokta Şerif Hüseyin’in “Araplar”ın tümünü temsil etmediği, aksine bir istisna olduğudur. Ortadoğu uzmanı tecrübeli gazeteci Cengiz Çandar, “Arapların ihaneti” söylemi ile tarihsel gerçek arasındaki önemli farka şöyle işaret ediyor:
“Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in Hicaz’da bazı Arap bedevi kabilelerini ayaklandırarak 1916’da Ingilizlerle işbirliği yaptığı doğrudur. Ancak, Birinci Dünya Savaşı konusunda genel bir bilgisi ve fikri olan herkes, bunun ‘askeri açıdan’ tayin edici bir değer taşımadığını bilir.
Ingilizlerin daha sonra yerine getirmediği ‘bağımsızlık vaadi’ ile işbirliğine çektikleri Şerif Hüseyin’in ve oğullarının komuta ettiği bedevi kabileleri, Mekke-Maan hattında, yani ‘asıl cephenin gerisi’nde Ingiliz kuvvetlerine yardımcı olmuştur.
‘Asıl cephe’, önce Şüveyş Kanalı ve Kanal Harbi’nde Türk-Osmanlı kuvvetlerinin geri çekilmesinden sonra Filistin’de kurulmuştur. Filistin’de tek bir Arap ayaklanmamıştır. Suriye’de, Irak’ta, Lübnan’da Türk kuvvetlerini ‘arkadan vuran’ herhangi bir olay olmamıştır.
Arapların ‘ezici çoğunluğu’, Istanbul’a yani Türkiye’ye sadık kalmıştır… Arabistan Yarımadası’nın Hicaz bölümünden Akabe’ye kadar olan ‘cephe gerisi’ dışında, Arapların Türkleri arkadan vurduğuna dair tarihte herhangi bir kayıt yoktur.”
Aynı gerçek, American-Israeli Cooperative Enterprise (Amerikan-Israil Işbirliği Girişimi) adlı düşünce kuruluşunun başkanı, Ortadoğu analisti Mitchell G. Bard tarafından da, sözkonusu kuruluşun sitesinde şöyle vurgulanıyor:
“O dönemin romantik kurgusunun aksine, Arapların çoğu I. Dünya Savaşı’nda Türklere karşı müttefiklerin yanında savaşmadılar. Ingiliz Başbakanı David Lloyd George’un belirttiği gibi, Arapların çoğu, Türk yöneticileri için savaştı.
Faysal’ın Arabistan’daki taraftarları, bir istisnaydı.” Araplar’ın topluca ihanet etmesi bir yana, bazıları Osmanlı ordularını fiilen desteklemiştir de. Konu hakkındaki uzmanlardan biri olan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un ifadesiyle, “I. Dünya Savaşı’nda Türk ordusu ile beraber çeşitli cephelerde Türklerle omuz omuza çarpışan Arapların büyük yararlıklar gösterdikleri bir hakikattir.” Arap Milliyetçiliğinin öncüsü Müslüman değil;“Hıristiyan” Araplardı.
Yukarıda görüldüğü üzere, Şerif Hüseyin ve 300 civarındaki bedevisi dışında müslüman Arapların isyan ettiği yönündeki iddialar doğru değildir. Zaten Şerif Hüseyin’in isyanı özellikle böyle bir şeye taraftar olmayan Mısırlı entelektüeller arasında huzursuzlukla karışık şaşkınlık oluşturmuştur.
Bunun Türklerin itibarını sarsmak için Ingilizler tarafından ortaya atılmış bir aldatmaca olduğunu ileri sürmüşlerdir, dolayısıyla daha önce de belirtildiği gibi, Araplar bizimle beraber Şerif Hüseyin’e karşı savaşmışlardır. Şerif Hüseyin’in isyan etmesine zemin hazırlayanlar ise Sultan II. Abdülhamid’i tahttan indiren Ittihatçılardı.
Şöyle ki, Sultan II. Abdülhamid, Şerif Hüseyin’i devamlı bir surette Istanbul’da tutar ve Arabistan’a göndermezdi. Çünkü Onun Ingilizler tarafından belli bir maksada imale edildiğini çok iyi biliyordu. Bu gerçekten gafil olan Ittihatçılar Şerif Hüseyin’in Hicaz’a gitmesine göz yummuşlar ve bu suretle Onun meşhur isyanına zemin hazırlamışlardır.
Bunlara ilaveten şunları söyleyelim ki, Arap Yarımadası’na oluk gibi akan Ingiliz altınlarına rağmen, yalnızca 300 civarında bedevi Osmanlıya isyan etmiştir. Halbuki aynı çarpışmalarda Türk ordusu tarafında yer alan Araplar bu sayıdan katbe kat fazla idi. Hem de bölgenin ileri gelen insanlarından olarak… Şerif Hüseyin’in sokaktan topladığı adamlar nevinden değil…
Binaenaleyh, bazılarının bizi Arap müslüman kardeşlerimizden soğutmak gayesiyle ortaya attıkları, “Araplar bize isyan etti – bizi arkadan vurdu” iddiasını böylece çürütmüş olduk.Elhamdülillah.
İslamda ırkçılık asabiyet kavmiyyet gütme yasaklanmıştır.
Hucurat Suresi:“Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.”
Sahabelerin (radıyallahu teala anhüm ecmain) bulunduğu bir mecliste, oradakilere atalarının, dedelerinin kim olduklarının sorulması üzerine sıra Iran asıllı bir sahabe olan Selman-ı Farisi Hazretleri’ne gelince, O:
“Ben Islam’a girdikten sonra soy sop aramam. Ben Islam oğlu Selman’ım ” cevabını verdi.
Bu güzel cevaptan son derece etkilenen Hz Ömer (radıyallahu anh) da şöyle dedi:
“Bütün Kureyş bilir ki babam Hattab, Kureyşin önde gelenlerinden biriydi. Böyle iken ben Islamoğlu olan Selman’ın kardeşi Islamoğlu Ömer’im.”
Yazımızı bir Hadis-i Şerif ile bitirelim:
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Irkçılık davasına kalkışan bizden değildir, ırkçılık üzerine savaşa girişen de bizden değildir.”
31.07.2021//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.