- 222 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÜRKİYE'DE SOL HAREKETLERİN TARİHİ.
TÜRKİYEDE SOL HAREKETLERİN TARİHİ.
Türkiye’de, sol hareketlerin tarihi önceli olan Osmanlı İmparatorluğuna kadar uzanır. İlk defa, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminde, 1911 yılında Selanik’te kutlanan 1 Mayıs İşçi Bayramı, hem ilk sendikal hareket hem de sembolikte olsa Türk toplumunun sol düşünce ile tanışmasını simgelemektedir. 1911 yılında sol ideolojinin toplum hayatına dâhil olmasıyla birlikte, bu fikir akımı özellikle aydın ve elit kesimde yaygınlaşarak gelişmiştir. Sol düşüncenin bu kesimlerden insanların bazılarınca benimsenmesi 10 Eylül 1920 tarihinde Türk toplumunun ve Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sol organizasyonu olan Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunu beraberinde getirmiştir. Bir düşünce adamı olan Mustafa Suphi önderliğinde kurulan parti, o dönemde toplumdaki yüksek zümrenin bir fikir kulübü işlevinde olmuştur. Bu yüzden, sol düşüncenin toplum tabanına inmesi hadisesi uzun yıllar sonra gerçekleşmiştir.
1920 yılından yaklaşık 1960’lı yıllara kadar aydın kesimin hegemonyasında gelişen sol düşünce, bu dönemde ilk büyük propaganda dönemini yaşamıştır. Özellikle, kültürel alandaki çalışmalar ile bu fikir akımı kitlelere ulaştırılmaya çalışılmıştır. Birçok edebiyatçı ve düşünce adamı, eserlerinde ve çalışmalarında sol görüşün temel dinamiklerine yer vermiş ve bunları halka anlatmayı öngörmüştür. Bu çalışmalarından ötürü birçok edebiyatçı bu dönemde “sol düşünce propagandası” gerekçesiyle hapis cezalarına çarptırılmıştır. Bu yüzden, sol motifli edebiyatın(mahpushane edebiyatı) kökleri bu döneme dayanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde sol görüşün ivme kazandığı ve halk nezdinde kabul görmeye başladığı dönem ise 1960’lı yıllar olmuştur. 1961 yılında Türk Siyasal Hayatına dâhil olan TİP’in(Türkiye İşçi Partisi), 1965 yılında mecliste temsil hakkı elde etmesi sol kesime yeni bir soluk getirmiştir. TİP, sol düşünceyi halk tabanına ulaştırmış ve bu kitlelerin sol görüşe mensup bir şekilde siyasal hayata aktif olarak katılmasında büyük bir rol üstlenmiştir. TİP’in bu işlevinin izlerini 68 kuşağı gençliği olarak adlandırılan jenerasyonda görmek mümkündür. Bu dönemde üniversiteler içinde sol görüşlü gençlerin liderliğini üstlenmiş isimler politik hayatlarına TİP çatısı altında başlamışlardır.
1960’lı yılların sonu Sol’un, üniversite gençliği tarafından temsil edilir hale geldiği dönemdir. Özellikle 1965 yılında kurulan FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu) ile birlikte sol görüş üniversite gençliği arasında yayılmaya başlamıştır. Bu fikir kulüplerindeki münazara ve sunum gibi çeşitli programlarla gençlerin zihinleri sol bilinç ile şekilleniyordu. Üniversite gençliğinin bu dönemde siyasal yaşama aktif katılımı, gençliği kendi önderlerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. 68 kuşağı önderleri diye anılan bu isimlerin başında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya gelmekteydi. 12 Mart Muhtırasına kadar geçen süre içinde sol görüşlü öğrenci kitlelerinin başat unsuru olan bu isimlerin faaliyetleri ile FKF bünyesinde Dev-Genç (Devrimci Gençlik) isimli adında bir sol örgüt kuruldu. Sonraları birçok yasadışı örgütü içinden çıkaracak olan bu örgüte bağlı gençler bu dönemde üniversite işgalleri ve kitlesel gösteriler ile eylem faaliyetlerinde bulunmaktaydılar.
12 Mart sürecinin ardından, sol hareket büyük darbe almıştır. Sol gençlik önderleri tutuklanıp mahkûm edilmiş veya güvenlik güçleri ile girilen çatışmalarda ölü veya yaralı olarak ele geçirilmişlerdir. Ve bu dönemde sol gruplar dağılma sürecine girmiştir.
12 Eylül 1980 İhtilali öncesine kadar geçen yıllar içinde 1978 yılında yeniden yapılanma sürecine giren sol gruplar bu kez daha uç marjinal bir hale bürünmüş olarak kendini yeniden göstermiştir. Bu dönem ayrıca tam anlamıyla sol terörün manifesto ve örgütlenme dönemidir. Bu yıllar içerisinde kurulan sol terör grupları şiddet eylemlerini arttırıp karşıt gruplarla çatışmalara girerek ülkeyi kanlı bir savaşa sürüklemiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu terör ve anarşi ortamı 12 Eylül 1980 günü ordunun siyasal iktidara el koymasıyla son bulmuştur. Bu askeri müdahale ile sol hareketler geri dönüşü çok zor olacak ağır bir hasar almıştır. 1980 yılı sonrası girdiği şok ve dağılma sürecinin ardından 1990’lı yılların başından itibaren tamamen illegaliteyi esas alan sol gruplar, faaliyetlerine yeniden başlamışlardır.
90’lı yılların bitimi ile 2000’li yılların Türkiye’sinde illegal sol grupların yoğun tasfiye süreci başlamıştır. Günümüze kadar geçen sürede bu gruplar güç ve itibar kaybına uğramış ve geçmişte yakaladıkları “yasadışı prestiji” kaybetmişlerdir.
TÜRKİYE’DE SOL TERÖRÜN TARİHSEL GELİŞİMİ
Latince “terrero” kökeninden gelen terör kavramı, korku, yıldırma, panik ve dehşete düşürme gibi anlamları ifade eder. Ülkemizde, 3713 sayılı Terör İle Mücadele Kanunun 1. Maddesinde yapılan terör tanımında bu unsurlara vurgu yapılmıştır. Cebir ve şiddet yoluyla, kendini tanıtma veya ifade etme, düzeni değiştirmeye teşebbüs gibi kavramlar ile terör olgusunu daha da somutlaştırmak mümkündür.
Türkiye Cumhuriyeti, sol terörizm ile yaklaşık 40 yıl önce yaşanan hareketler ile karşı karşıya gelmiştir. 1968 yılında başlayan kitlesel öğrenci hareketleri, ilk olarak üniversite işgalleri, boykotlar ve gösteriler bağlamında kendini göstermiş olsa da, Türkiye Devleti sınırları içinde kurulacak olan ilk sol örgütlerinde kaynaklığını yapmıştır.
68 kuşağı sol görüşlü gençlerin tepkilerini, taleplerini ve isteklerini şiddet yoluyla dile getirmeyi seçmeleri ile birlikte; 1970 yılında Mahir Çayan’ın önderliğinde THKP-C(Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi), 1971 yılında Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan öncülüğünde THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), 1972 yılında ise İbrahim Kaypakkaya’nın fikir önderliği ile TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) isimlerindeki ilk sol terör örgütleri kurulmuştur. Bu örgütlerin stratejileri ve farklı fraksiyonlarda olmaları doğrudan doğruya eylem ve davranış biçimlerine yansımıştır. Örneğin; THKP-C mevcut düzeni oligarşi olarak tanımlayıp şehir gerillası stratejisi ile kentlerde, bombalama, adam kaçırma, banka soygunu gibi eylem yöntemlerini seçerken, kendisini Maoist olarak tanımlayıp Mao’nun “kırdan şehre halk savaşı” teorisi yönünde eylemler yapan TİKKO, kırsal alanlarda güvenlik güçlerine saldırı girişimleri şeklinde terör faaliyetlerinde bulunmuşlardır.
12 Mart 1971 Muhtırası ile birlikte ilk büyük sarsıntısını yaşayan örgütler bu dönemde yönetici ve lider kadrolarını yitirmiş ve bunun sonucu olarak dağılma dönemini yaşamışlardır. Buna göre; 30 Mart 1971 günü iki İngiliz teknisyeni kaçırıp Tokat’ın Kızıldere Köyünde saklanan THKP-C lideri Mahir Çayan güvenlik güçleri ile girdiği çatışmada ölü ele geçirilmiş, THKO’nun kurucu liderleri olan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan 6 Mayıs 1972 günü idam edilmiş, TİKKO lideri İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973 günü cezaevinde hayatını kaybetmiştir.
Bu dönemden sonra 1978’e kadar ezilmişlik ve sessizlik sürecinde olan sol terör örgütleri bu tarih ile birlikte eskisinden daha kanlı ve şiddetli eylemleri gerçekleştirmeyi başlamışlardır. Bu yıllarda güç örgütlenme ve eylem potansiyeli yönünden en iyi durumda olan örgüt 1978 yılında kurulan Dev-Sol(Devrimci- Sol) örgütü olmuştur. Gençliğinde bir Dev-Genç üyesi olan Dursun Karataş öncülüğünde kurulan Dev-Sol, THKP-C çizgisini büyük ölçüde devam ettirerek, eylem ve strateji yönünden THKP-C ile paralel faaliyetlerde bulunmuştur. Dev-Sol, 1978-80 döneminde kurulan birçok yasadışı örgüt içinde ayrı bir yere sahiptir. Bunun nedeni 12 Eylül 1980 İhtilalinin ardından terör faaliyetlerine devam etmesi olmuştur.12 Eylül ile birlikte tüm legal ve illegal sol gruplar ağır bir yara alıp adeta soluksuz bırakılmış ve sol terörizm ağır bir darbe almıştır. 1980 ihtilalinin hemen sonrasında eylemlerine devam eden Dev-Sol örgütü, askeri yönetim şartlarında da kanlı eylemlerine devam edip 1981 yılında İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mahmut Dikler’i şehit etmiştir. Bu eylem ile başlayan süreçte, polis şefleri, yargı mensupları, askerler ve diğer kamu görevlileri Dev-Sol’un hedefinde olmuştur.
Dev-Sol bu terör saldırıları ile 80 sonrası sol terörizm dönemini başlatmıştır. 1990-2000 yılları, sol terörün en etkin olduğu 10 yıllık süreç olmuştur. Bu zaman zarfında sol terörizm örgütsel yapı olarak daha sistematik ve karışık bir teşkilatlanma modelini benimseyip daha yoğun propaganda ve eylem faaliyetlerine başlamıştır. 1980 yılı sonrası aflar veya cezalarının bitimiyle tahliye olan eski örgüt yöneticileri ve mensupları bu yeni dönemde şiddeti ve propagandayı daha ön planda tutan örgütsel kurumsallaşma dönemini de başlatmışlardır. 90’lı yılların başında sona eren soğuk savaş dönemi ve komünist bloğun çökmesi ile birlikte ideolojik ve fikri açıdan öncülerini yitiren sol terör örgütleri kapıldıkları yalnızlık hissinin etkisiyle artık tam anlamıyla toplum tabanında marjinalize hale gelmiştir. Bu yüzden 90’lı yıllar boyunca özellikle hedef kitle olarak üniversite gençliğini seçen sol terör örgütleri, kendi yayın organları olan dergiler, bildirilerle birlikte yürüttükleri propaganda çalışmaları ile gençlerin zihin kontrolü, örgütlerin kendi tabanlarının, yandaşlarının ve milis kuvvetlerinin yaratılması ayrıca örgüte eleman kazandırma gibi örgütsel kaynakları toplamak amaçlanmaktaydı. Bu yüzden 90’lı yıllar boyunca sol terör örgütü mensuplarının eğitim düzeyleri incelendiğinde çoğunun üniversite öğrencisi olduğu görülmektedir.
90’lı yıllarda yaşanan yeniden inşa ve revizyon sürecinde sol terör örgütleri, ideolojik ve stratejik açıdan değişime uğramıştır. Buna örnek olarak Dev-Sol’un kurucusu ve lideri olan Dursun Karataş örgüt içindeki muhalifleri ile yaşadığı fikir ayrılığı sonucu 1994 yılında DHKP-C’yi (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) kurmuştur. Dev-Sol geleneğini sürdüren DHKP-C, öncellerinden(THKP-C, DEV-SOL) daha şiddetli ve sansasyonel eylemler gerçekleştirmiştir. Siyasi propaganda ve silahlı terör grubunun ayrı ayrı çalıştığı bu örgütte farklı Parti/Cephe şeklinde bir ayrım görülmektedir. Amaçlarını Türkiye devrimi olarak tanımlayan örgüt mensupları eylem yerlerini, kendi fikir babaları olarak gördükleri Mahir Çayan’ın şehir gerillası tezine uygun olarak, şehirler olarak belirlemişlerdir. Şehirlerde hücre tipi yapılanma ile faaliyetler yürüten DHKP-C mensupları, genellikle büyük şehirlerdeki hüre evlerine yapılan polis baskınlarında çatışmaya girerek ölü olarak ele geçirilmişlerdir. Genellikle kentlerde canlı bomba ve polis merkezlerine saldırı gibi eylem yöntemlerini seçen DHKP-C, polislere saldırıyı temel eylem biçimi olarak benimseyip birçok polisimizi şehit etmiştir. Bunların yanında 1995 yılında yaşanan Gazi Mahallesi olaylarında halkı provoke eden DHKP-C’nin en ses getiren eylemi ise 1996 yılında gerçekleştirdiği Sabancı Center suikastı olmuştur. Bunun yanında kırsal alanda da faaliyet gösteren DHKP-C, özellikle Doğu Karadeniz bölgesinde yapılanma halinde olmuştur. Günümüzde siyasal uzantısı olan HÖC(Haklar ve Özgürlükler Cephesi) aracılığıyla faaliyetlerine devam eden örgüt, aldığı büyük darbelerden sonra şimdilerde eski gücüne ulaşma çabası içerisindedir.
Aynı yıllarda yoğun örgüt içi ayrışma yaşayan diğer bir sol terör örgütü olan TİKKO içinden iki farklı strateji ve sol ideolojinin farklı fraksiyonlarına iki sahip örgüt çıkmıştır. Bunlardan ilki 1995 yılında kurulan MLKP(Marksist Leninist Komünist Parti) olmuştur. Genelde şehirlerde “Molotoflu” gösteri şeklinde eylemleri seçen MLKP, PKK’ya verdiği ideolojik destekten ötürü aynı zamanda bir bölücü örgüttür. TİKKO’nun bir diğer uzantısı olan TKP/ML(Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist) daha çok TİKKO tarzı kırsal yapılanma ve eylem biçimini benimsemiştir. Kırsal bölgelerde güvenlik güçleriyle çatışmalara giren örgüt mensupları, asker ve özel harekât polislerimizin başarılı operasyonları sonucu etkisiz hale getirilmişlerdir.2002 yılında isim değişikliği yaşayarak MKP(Maoist Komünist Parti) adı altına terör eylemlerine devam eden bu örgüte yönelik, Tunceli, Tokat ve Sivas bölgesi kırsallarında gerçekleştirilen bu operasyonlarla örgüte büyük darbeler vurulmuştur. En son,12 Eylül 2006 günü gerçekleştirilen Gaye Operasyonu ile MLKP terör örgütü bitme noktasına getirilmiştir.
Türkiye’deki sol terör örgütleri birbirleriyle yakın ilişki içinde olup çoğu zaman ortak hareket ettikleri görülmüştür. DHKP-C örgütünün kırsal alanda gerçekleştirdiği eylemler ve ölüm oruçları, cezaevi isyanları gibi durumlarda TKP/ML örgütü ile ortak hareket etmişlerdir. Ayrıca çoğu zaman bölücü terör örgütü ile de ittifaklar ve ortak eylem ilişkileri kuran sol terör örgütleri son olarak 2000 yılında DHKP-C, PKK, TKP/ML örgütlerinin bir arada gerçekleştirdikleri ölüm orucu eylemlerine karşı yapılan Hayat Dönüş Operasyonunda ağır yara almışlardır. Bu dönemden sonra sol terörizmde gözlemlenen azalmanın nedeni büyük oranda Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni bir döneme girmesi ve polisimizin uzun yıllar mücadele ettiği örgütlerin örgütsel, ideolojik, stratejik tüm yönlerini iyi analiz edip güçlü istihbarat sayesinde örgüt mensuplarını eylemden önce etkisiz hale getirmeleridir.
TÜRKİYE’DE SOL TERÖRÜN PSİKO-SOSYAL KÖKLERİ
Birçok sosyolog ve psikologun yaptıkları araştırmalardan çıkan sonuçlar terörizmin insani boyutuna ilişkin şifreleri ortaya koymuştur. Buna göre, yapılan analiz çalışmalarında özellikle insanın terörist olmayacağı terörist yapılabileceği vurgulanmıştır. Bu realite paralelinde ortaya çıkan “Bir insan neden terörizme başvurur ?” sorusunun cevabı, toplum içinde anlam bulan ve karakter gelişimi toplum tarafından şekillendiren bireyin, sosyo- ekonomik, sosyo-kültürel ve psikolojik durumları incelenerek bulunabilir.
İnsanı terörizme götüren yolda analiz edilmesi gereken ilk unsur sosyo-ekonomik durumdur. Geçmişten bu yana, insan davranışları üzerinde etkili olmuş en önemli dinamik olan ekonomik durum bugün de önemini koruyup, geçmişte karşılaşılan örnekleri günümüze tekrar gözler önüne sermektedir. Bu olguyu somutlaştırmak adına; 90’lı yıllar boyunca sol terör örgütü mensuplarının sosyo-ekonomik durumları incelendiğinde öğrenilen sonuçlar örnek olarak gösterilebilir. Bu sonuçlara göre, genellikle toplumdaki orta sınıfın alt kesimi ve dar gelirli ailelerin çocukları olduğu görülen bu kişiler, yaşam standartlarının diğer kesimlere oranla düşük olması nedeniyle, sosyo-ekonomik durumun psikolojik duruma etkisini yansıtan önemli bir örnektir. Özellikle dar gelirli kesime mensup bir insan -bilhassa gençler- içinde bulunduğu yoksulluk ortamı, geleceğe dair umutsuzluk gibi birçok psikolojik bunalımın çözümünü ne yazık ki sol örgütlerin tuzağına düşerek aramaya çalışmıştır. Göç olgusunun da bu insanlarda yarattığı kültür şoku ve uyumsuzluk gibi travmaların sol terör örgütleri tarafından istismar edilmesiyle beraber bu gençler kendilerini birer örgüt mensubu olarak bulmaktadırlar. Yoksulluğunun kaynağı olarak gelir adaletsizliğini ve toplumun yüksek gelirli insanlarını gören, ayrıca bu insanlara karşı büyük bir öfke besleyen gençleri, Marksist- Leninist söylemler ile manipüle eden sol örgütler, bu gençleri eşitsizliğe karşı terörizme başvurmaya ve savaşmaya çağırmaktadır. Böylece, içinde biriktirdikleri öfkeleri ve daha da önemlisi kendileri gibi toplumun yüksek zümrelerine tepkili olan diğer insanlar ile aynı organizasyon içinde yer alan gençler grup dinamiğinin bir parçası olarak kendilerini ifade aracı olarak sol terör örgütlerini görmüşlerdir.
Sol terör gruplarının eleman kazanma yöntemlerinde kullandıkları önemli bir argüman da geçmişe atıf unsurudur. Özellikle geçmişte sol hareketler içinde yer almış ailelerin çocukları bu yöntemin hedef kitlesi olmuşlardır. Örgütlerin buradan çıkarmaya çalıştıkları husus intikam kavramıdır. Yakınlarının geçmişte devletin şiddetine maruz kaldığını gerekçe gösteren gençler, geçmişten ve devletin geçmişteki uygulamalarından intikam alma güdüsüne sahiplerdir. Bu algı sol örgütler tarafından işlenip geliştirilerek, devletten her türlü şiddet yoluna başvurularak intikam almaya hazır bir militan yaratılmaktadır.1995 yılında Rüştü Erdem isimli polis memurunu şehit eden DHKP-C militanı Sibel Yalçın’ın yakınları arasında işkenceye maruz kaldıklarını iddia eden eski Dev-Sol üyesinin bulunması bu duruma ilişkin çarpıcı bir örnektir.
SONUÇ:
Sol terör örgütlerinin potansiyel militan olarak görüp kendileri için hedef kitle konumunda olan ergenlik çağındaki gençlerin durumu da ele alınmalıdır. İçinden geçtikleri süreçte tüm yönlendirmelere ve etkilere açık olan bu gençlerin bu dönemde sıkça karşılaştığı sorunlar arasında; kimlik ve karakter arayışı, çevreye ve dış dünyaya karşı tepkili olma ve agresif ruh hali geniş yer tutmaktadır. Bu sorunların, kendileri için birer kaynak niteliğinde olduğunu düşünen sol terör grupları gençlerin bu durumundan yaralanıp ilgi ve yönelimlerini bu örgütlere çevrilmesini amaçlamaktadırlar. Sol örgütlerin uyguladığı yoğun psikolojik harekât sürecinde, gençlerin, bir gruba aidiyet duyma ihtiyacı, isyankârlık gibi parametreler üzerinden propaganda faaliyetleri yürüten sol terör örgütlerini kullandığı argümanlar arasında kitap, dergi, bildiri ve müzik önemli bir yer tutar.
Bilhassa, zihnin kontrolünde ve algıların şekillendirilmesinde büyük rolü olan işitme olgusu ve buna paralel müzik olgusu terör grupları tarafından kendileri lehine iyi biçimde değerlendirilmiştir. Özellikle 90’lı yıllarda kurulan birçok protest müzik grubu adeta sol terör örgütlerinin propaganda aracı ve hatta bu örgütlerin “müzikal kanadı” olarak nitelendirilebilecek işlevde olmuşlardır. Bu müzik gruplarının parçalarında kullandıkları kavgaya çağıran söylemler, öfke ve düşmanlık, bir amaç uğruna kendini feda etme vurguları gençlerin güdülenme ve örgütlerin empoze ettikleri düşünceler ile şartlanma evrelerini yaşamalarına yol açmaktadır. Bu şekilde başlayan ideolojik eğitim süreci ile gençler, önce sempatizanlığı benimseyip en sonunda örgütler tarafından militan kimliğinin kazandırılması ile birlikte birçok eylemi yapmaya hazır birer terörist haline dönüşmektedirler. Çoğu, canlı bomba ve ölüm orucu gibi insanın kendi hayatını hiçe saydığı eylemlerin arka planında bu şartlanma ve güdülenme süreci yatmaktadır. Ayrıca bu eylemlerde hayatını kaybeden militanların cesetleri üzerinden yapılan destansı propaganda faaliyetleri bu örgütlerin psikolojik açıdan kendilerini idame ettirmeleri yönünde önem arz etmektedir.
Ve son olarak ise sol terör örgütlerinin ortaya çıkış sürecini ele aldığımızda, yeni kurulmuş bir devletin, kuruluş sürecinde ve sonrasında yaşadığı sosyolojik sorunları gerek ekonomik gerek kültürel gerekse siyasal açıdan çözememesi, sol-terör örgütlerinin en büyük kaynak noktasıdır.
Reklamlar
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.