- 518 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
TARİH BUNLARI DA YAZAR MI DERSİNİZ? (Tarih Tekerrür Ediyor…)
TARİH BUNLARI DA YAZAR MI DERSİNİZ?
(Tarih Tekerrür Ediyor…)
Çağlardan, devirlerden; teknoloji mi, bilim mi, uzay mı hangisi ile ifade etsem kararsız kalıyorum. Bir gün öncesini, dünkü yaşadıklarını hor görecek kadar hızlı akan bir devir. Kendi yaptıklarını beğenmeyen, yaşadıklarından bile burun kıvıran insanların yaşadığı bir dönem.
Yıllardan iki bin on yedi. “Bildiğimiz kadarıyla” hatırlanan ,takvimin gösterdiği kadarıyla, iki tane bin yılı devirdiği söylenen Dünya… Binliklere takılıp da; “tul-ı ömür” (uzun ömür) sevdasına tutulmuş , hiç ölmeyecekmiş gibi kafasının dikine giden insanların nefes almaya devam ettiği yıllar.
Aylardan Aralık… İlkokul çağlarında öğretildiği kadarıyla; tabiatın “asıl sahibinin eliyle”, geçen yılın yorgunluğunu atmak, fazlalıklarından kurtulmak, gelecek seneye dingin girmek, canlılara daha iyi hizmet vermek niyetiyle dinlenmeye geçtiği… Bir yandan da, kalan son meyvelerini ikrama devam ettiği… -Alırlar mı bilmem- “Her varoluşunun bir sonu olduğunu” anlatan “ibretlik” olayların cereyan ettiği bir ay.
Hangi çağın hangi yılında, hangi mevsiminin hangi ayında olduğumuz beni pek ırgalamıyor. Saydığım zaman dilimlerinin avucuna aldığı ve olanların sarhoşluğuna kapılan insanlar beni hiç ilgilendirmiyor. Hatta; her tarafımız ahlaksızlık , acımasızlık, haksızlık ve nice şeytani surlarla çevirmişse de... “Bu hengameden” kaç kişiye yardım edeceğimiz… “Cehenneme akan bu selden” kaç kütük kurtaracağımızdır, benim derdim. Düşünmem de , yazmam da ve haykırmam da bundandır.
Çıkıyorum sokağa... İnsanların yüzleri aynı; gülen kahkahaya, üzülen surat yapmaya, gergin olan dövecek gibi bakmaya aynı şekilde devam ediyor. Özel aracına binen ve kafasını sağa sola çevirmeden , “bir tanıdık çıkar da almak durumunda kalırım” diye gözünü önünden ayırmadan , aynı hızla ilerliyor . Hatta aynı çukurlardan , yanında yürüyenlerin üzerine çamur sıçratmaya devam ediyor.
Çarşıya pazara gidiyorum… Her şey aynı; sohbetlerin konusu aynı, şamatanın, gırgırın bini bir para. . Sıkıntısı olan borcunun vadesi ile yatıp kalkarken , kazanan büyümeye, üste çıkan alttakilerin sırtına basmaya aynen devam ediyor. “Büyük balıklar küçük balıkları daha bir iştahla” yutmaya devam ediyor.
Çokça; “topluma yön verdiğini” dillendirdiğimiz insanların takıldığı bir tesise şöyle bir göz ucuyla bakıyorum, durum içler acısı... Kahkahalar aynı, sinir katsayıları yüksek, hesap ödeme kaygısıyla yüzlere vuran hırsın derecesi en üstlerde.
Etrafa , ekranlara , gazetelere göz atıyorum; trübünler full… Dizilerin reytingleri yükseklerde, insanları gerçek gündemden uzaklaştırmak hırsıyla bol resimli ve traj kaygısıyla haberler neşreden gazetelerle dolu…
Ve… En acısı da… Asıl gelmek istediğim de… Merak etmeniz için uğraştığım da… Bu hazan mevsiminde , hazin hazin yaşananları dev ekranlı televizyonlarında , sonunu merak etmeden , bilmem kaç milyon rengi anında gösteren ileri teknoloji ekranlarla; içi acımadan, gözünden dimağına ve yüreğine hiç sinyal yollamadan bir film gibi izleyenler... “Kendisine dokunmayan yılanın kapı eşiğinden uzattığı kafasını göremeyenler”… Altta kalanın canı çıksın diye yanıbaşındakinin sırtına basmaktan çekinmeyenler…
Övündüğü tarihin sayfalarında, haçlıların suratına vurduğu darbe ile kurtarılan ilk kıblemiz Kudüs’ün gitmesine ve düşmesine “duvarlaşıp duyarsız kalanlar”… Daha devam edemiyorum ve bir daha tekrar ederek bitiriyorum…” Sahi! Tarih bunları da yazar mı? Dersiniz.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.