- 194 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dört Durumla Ancak Teoloji 5
Çevrenin etkisi ve kolektif etki sizin dışınızdan size geliyordu. Teoloji de ilkin sizin ve toplumunuzun dışınızdaki bir kaynaktan size doğru gelen etki veya vahiydi.
Teolojik vahiy de ilk kez köleci dönem içinde kolektif mülke karşı, mülk sahibi El ’in adını söyleyen vahiydi. El Mülkul El ve El rızkul El ’di. Mülkün sahibi ve mülkü veren El ’di. Rızkı Veren El ’di. Mülksüzlerin mülk sahibine karşı söz, eylem ve düşüncelerini düzenleyen dogmatik yasa oluşun adaletiydi!
Daha sonra El vahiy düzenlemesiyle, teolojik süreci sistemin de dışında, size doğru başlatmayı başaracaktı. İşte son safhada teoloji kadere ve yoksulluğa sabretmeyi, El mantıklı öznel düşünceci ligi sömürüye kural etmeyi öğretecekti.
Özel mülk tahsisiyle ve özel rızk tahsisiyle artık kaderler vardı. Bu kader yazgısına göre El kimine rızk ve mülk hiç pay vermemişti. Kimisine de rızktan ve mülkten çok az pay vermişti.
El, kaderine rıza gösterenlere karşılığını cennette vaat eden söylemle dıştan size doğru gelen hareketi başlatmıştı. Bu nedenle El geri bağlanım teolojisi içinde yokluğa, yoksulluğa sabretme vardı. Taraf olunan da karşı çıkılan da buydu.
El teolojisi bu tür El takdiri mal, mülk, rızk edinmeye karşı kullarına; sabır göstermeyi ahit eden vahiy söylemiydi. Ve El teolojisi bu tür söylemlerin üssel açılımı gerisinde; bu tür sözlere dayanak olmak dışında El ’in hiç bir anlamı yoktu!
Ne yoksulluk ne yoksulluğa sabretme inşanın harcı değildi. Doğadaki kıtlığa karşı zorunlu tahammül etme işi üretim ilişkisi ile aşılmıştı. Yoksulluk, kolektifin malını yağmalayan özel mülk edinme karşısında, özel mülk edinemeyip; emek gücünü ve iradesini mülk sahibine sunmakla ortaya çıkmıştı.
Bir hokus pokusla kişilerin kolektif mülkiyet hakkını elinde El teolojisi bu aldatmayı da mülk sahibi El ’in takdiri söylemişti. Oysa yoksul olmanın, yoksulluğa sabretmenin, "üreten kolektif birim zaman içinde ve kolektif bir üretim gücü içinde" dayanağı yoktu.
Sadece kolektif girişme kendi kendisini oto kontrolle çevrim edip kolektif birikimlere başlamıştı. Depo birikimler herkesin olacakla başlayıp sürerken, bitmez tükenmez kolektif kapasite bir kişinin olabilecek şekilde de yansımaya başlamıştı.
El mana anlayışı: kolektif gücü ve kolektif tasarrufu bir kişinin mülkü, bir kişinin tasarrufu olmakla söyleyen; geri bağlanımla inşanın dayanağından da yoksun olan, bir sapkınlıktı.
Kolektif oluş, kendi hareketini kendisinden çevresine doğru başlatıp; kolektif işlerge ve kolektif işleyimler üzerindeki çevrimleriyle kolektif eylemin sonucunu tekrar kendisine doğru başlatan sistemdi. Öznesi insandı. Nesnesi kolektif üretim gücüydü.
İşte köleci süreç içinde söylenen "yoksulluk olarak ta başınıza gelene sabrediniz" diyen söylem, köleci sürecin bel kemiği etrafındaki örgü ve açılımlarıyla kapanmaydı.
Köleci tarihe göre bu geri bağlanım teolojisi; yoksulluğa boyun eğdirmekle yokluğa ağzını açtırmayan bir söylemdi. Köleci ahit ve köleci yasa yoksulluğa sabreden bir geri düzlem bilincini sizlere sufle ediyordu. Kötü olan buydu.
Suyun dalga hareketi kabın çeperine çarpar. Çepere çarpan enerji, dönüşüm enerjisi olarak tekrar suyun kendi üzerine yansır. Elinizdeki çekici çok sert bir kayaya ya da demire vurduğunuz zaman, çekiç geri sekip, size doğru ters bir geri tepmeyle yansır.
Kolektif alan içindeki kolektif enerji de yalıtımlı kolektif alanın çeperine çarpar. Çeper dönüşümlü çeper enerjisi de tekrar kolektif alanın üzerine kendi üzerine kendi yansıması olur. Kolektif üretim gücü kolektif çepere çarpıp, kesikli sürekli oluyor.
Böylece çeper dönüşlü üreten ortaklığın enerji gücü, paylaşan ortaklığın enerji gücüne dönüşüyordu. Kolektif alan sınırlı bir dış çevreyle, kolektif zaman mekânı, kolektif özneli eylemlerle vardı. Kolektif girişme sizin dış dünyaya karşı etkide bulunmanıza karşılık, dış dünyanın da sizden gelen bu etkiye karşı size tepki vermesiydi.
Şimdiki süreç girişimleriyle kendimize belirli yaptığımız tükenir kaynaklar, dış dünya içinde azalıyordu. Sera gazı üretmemizle çevrede sera etkisi oluşuyordu. Yine doğayla bizim girişmelerimizden kaynaklı iklim ve ekolojik dengelerde bozulma ve değişmeler oluyordu.
Yine bu girişimler sonunda ozon tabakası delinmesi gibi bizden kaynaklı etkilere karşı dış dünyanın bize verdiği tepkiyi biz, ilk sel durumlar içinde belirmiş tehlike olarak değilse bile kolektif güç yokluğu nedenle, kolektif bilgi olaraktan da hiç anlamlandıramıyorduk.
Aynı nedenle kolektif yetenekli kolektif güç yokluğundan ötürü de ilk sel dönem içinde teolojiyi başlatamıyordunuz. İlk seller dış dünyanın ortaya koyduğu tepkileri, bırakın teolojiyle açıklamayı teolojiyle söyleyemiyordunuz bile.
Bu nedenle ilk seller dış dünyanın iç tepkilerini de kendileriyle başlatıyorlardı. Dış dünyanın kendi iç tepkimesi olan yanardağ patlaması bu nedenle kişinin groteski anlaması içinde türlü yanılgılara neden oluyordu.
İlk seller dış dünyanın kendilerine doğru olan kendi iç etkilerini ve dış dünyanın kendi tepkilerini de kendilerinden başlattı. Bu nedenle yanardağ da elma da kişinin kendisinde başlattığı nedenle vardı. İlk seller kendilerinden başlayışı da yine kendilerine bir başlangıç anlamasını geri bağlanımı, geri dönüş enerjisi yaptılar.
Araç kullanma işi tekil dönemli kişi deneyimli birikimlerse de balta kullanma işi özellikle kolektif süreç işi olmalıydı. Balta karmaşık emek gücüydü. Karmaşık emek kolektif bir karmaşık güçle olasıydı. Tıpkı su üzerinde yüzen kütüğü kullanan araçlı bir tekil deneyimin, trans Atlantik’i kullanan kolektif güç ile olması gibi bir benzerlikti.
Yanardağ patlaması gibi, gök gürlemesi gibi dış dünyadaki iç tepkilerin ilksellere etkisi kolektif bilinç ve kolektif eylem gücü yokluğu nedenle ilk sellerin, kendilerinden kendilerine göre anlamla başlattıkları süreçlerdi. Bir şeye bir yerde başlamanın sınama yanılmasıydı. Asla teoloji değildi.
İlk sellerin dış dünya dediğimiz doğayı da kendilerine göre kendi anlamalarıyla başlatmaları doğayı da kendileri gibi CANLI görmelerine neden oluyordu. Kişinin kendisiyle başlayan anlamaları kişilerin kendi canlılıklarıydı.
Şu halde iç tepkimeleriyle olan doğa da kişinin kendisi gibi canlı olmakla öfke ve yaşama sevinci gösteriyor olmalıydı. Buna animizm (canlıcılık) ve animist anlama veya canlıcı anlama, diyorduk.
Burada doğadaki öfkeyi hediye ya da kurban sunusuyla yumuşatmanın teolojisi de yoktu. Nasıl olsun ki? Kurban sunusu milyonlarca yıl sonra üreten bir totem grubun çevresindeki üretemeyen yamyam grubun, kendilerine vaki olan açlık öfkelerini yatıştırmak için ortaya konmuştu.
Yani ilk sel dönem içinde üreten ilişki olmamakla, üreten ilişkinin kurtulmalık veya öfke yatıştırıcı teoloji olarak ortaya çıkması da hiç olası değildi. Avdan sunu mümkün müydü? Kıt avlanıp yarı aç, yarı tok kalınan süreçler içinde böylesi bir öfke yumuşatıcı davranış daha çok emek sarfı israftı. Bu da "fazla enerji kullanmaktan kaçın" diyen temel yasaya aykırıydı.
Fazla enerjinin balta yapmaya harcanması gibi, kurban sunusu olması gibi kullanımı, kolektif güçle olası olacaktı. İlk sel dönemde avdan sunu yapmak, yüzen kütük gibi olası olsa da, ilk sel dönemde transatlantik yapmak gibi beliriş olarak pek olanaklı değildi. Avdan sunu yapma işi pek ekmek çıkar gibi görünen süreç değildi.
İlk sel dönemde kolektif gücün yokluğu gibi kişinin fazla enerji tüketiminden kaçınma stratejisi gibi görünmez güçlerin engel etkisi vardı.
Ama engel güçlerle oluşan bu görünmez engel etkilerin zaten kendisine teoloji denecek olsa bile çevredeki üssel durumla belirsiz yansıma olan teolojiyi; belirli kılacak kolektif şartların yokluğu nedenle çevre canlıcılık dışında teoloji doğuramıyordu. İlk sellerin canlı olana kendisini yakınsatacağı kolektif davranışlar ortada yoktu.
Doğanın iç tepkimeleri vardı. İç tepkimeler doğanın kendisinde başlayıp, kendisinde biten olgu olay süreçleriyle vardı. Neydi bu iç tepkimeli olgu ve olaylar? Depremler, yanardağ patlaması, iklim, sıcak-soğuk, dolma boşalma, bir var oluşa karşı zıttı durumla eş anlı boşluk alan oluşma gibi süreçler doğanın kendi içinde olan bir iç tepkimeydiler.
Doğa ya da çevre, bütünlüktü. Bu bütünlük su gibi, insan gibi, taş gibi parçalı durumlardı. Suyun buharlaşması, suyun çevreyi aşındırmasıyla, insanın ağacı kesmesiyle doğanın çeperinde dönen enerji bütünlük içinde iklim gibi dış ve parça olgu ve olayların girişmesine dönüşüyordu.
İnsanın ağaç kesmesine karşı çevresel bütünlük içindeki doğal denge bizden ve bizden gelmekle çevreye salınan etkilerle çevreyi bozulduğu için doğa da bu etkiye karşı söz gelimi sera gazı gibi bir tepkiyi ortaya koyuyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.