- 305 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KUTLU DAVANIN ÖRNEK ÖNDERİ
Yeni bir dünyanım kurulması için eski zihinlerin bunu gerçekleştirmesi mümkün değildir. Var olan kalıplardan çıkmış olanlar ancak o kalıpların belirlediği ölçüler içinde, bulundukları kalıplar içinde bir taşıyıcı olabilirler. Taşıyıcı olanlar yeni bir dünyanın nasıl kurulacağıyla ilgili yaratıcı bir düşünce geliştiremedikleri gibi gerekli eforu da ortaya koyamazlar.
Muhammed (as)’in Mekke toplumundaki eğitilme dönemine o günün koşullarıyla bakamayanlar, bugünün bakışıyla o dönemden aldıkları bulgularla günümüze ait sorunları çözmek için farklı ortamlar sunamazlar. Muhammed(as) doğmadan önce babasını kaybetti, altı yaşında annesini ve sekiz yaşında da dedesi Abdulmuttalib’i kaybetti. Böylesi bir yaşama buradan baktığımız zaman acınası bir yaşama ilk adımı atan ve insanlığın yaşamına yeni bir devrim getirecek insanın nasıl bir sıkıntılı süreçte hayatını devam ettirdiğine şahit oluruz. Ancak bunun altında yatan hikmetin ne olduğunu tefekkür edip hikmet gözüyle baktığımız zaman rahmet dolu bir hayatın önderinin eğitim ve terbiye yolunun nasıl da ıstıraplı bir süreçten geçerek yetiştirildiğini anlarız.
Acaba Muhammed (as) neden okuma yazma bilmeden anasız babasız ve en yakın dünyadaki koruyucusunu kaybederek böylesi bir çetin yolculuğa çıkarılmış olabilir. Mekke şehrinin sokaklarındaki kültürden uzaklaştırılarak, bir süt anneye teslim edilir, çölün ortasında rüzgârın her an yolları kaybettiği ve kum fırtınalarının gözleri kamaştırdığı bir yerde acaba neden yaşama zorlanmıştı. Çocukluğu neden buralarda geçmeliydi. Mekke kültüründen ve yaşamından uzakta yepyeni bir yaşama başlayacak olan bir insanın, zihin duvarları yeniden bağımsız şekillenmeli, doğanın vahşi ortamında yollar kaybolsa da hikmetle bu yolları yeniden inşa edecek bir zihin ve yürek iklimine kavuşması gerekirdi. Allah’ı Azimuşşan öyle bir eğitim modeli ortaya koydu ki, o çöllerde yapayalnız iyice pişen olgunlaşan ve yürek gözüyle olaylara bakıp onları tefekkür ettikten sonra nasıl en iyisi ortaya çıkarılabilir, onunla ilgili tüm eğitimleri burada onun yüreğine nakşetti. Hiç okuma yazma bilmiyordu altı yaşına kadar doğal hayatın içinde acılarla onu yoğurdu. Böylesi bir ruhi eğitimden sonra Mekke’ye onu getirdi. Ancak Mekke’deki yaşamın içinde de o kültürle yoğrulmasını istemedi, aldı onu koyun çobanlığına götürdü. Koyun çobanlığı Muhammed (as)in hayatında önemli bir yere sahip oldu. Çünkü koyunları otlatan ve onları korumakla görevli bir çobanın, gelecekte içinde olacağı toplum içinde acılar ıstıraplar duyacak bir olgunluğa erişmesi gerekiyordu. Muhammed (as) böyle bir ruhi eğitimle olgunluğa erişecek ve Allah’ın terbiyesinde aklen ve fikren dünyayı yeniden inşa edecek yapıya kavuşacaktı. Yani diyeceğim o ki, Muhammed (as) hayatını kendi ruhi ve ufku yolculuğuyla elde ederek yepyeni bir zihin ve yürekle geleceği inşa etmek için bu hazırlıkları yaparak yola çıktı. Bu olgunluğa sahip olduktan sonra ancak hayatın gerçek yüzüyle karşılaşacaktı.
Okuma yazma bilmeyen biri acaba neden böyle bir yolculuk için seçilmiş olabilirdi. Eski yaşam tarzıyla büyümüş ve o değerleri içselleştirmiş olan biri yeni ve farklı ortamlar oluşturmakta aciz kalırdı. Ondan dolayı Muhammed(as) bir harf okuma bilmiyordu, yani geçmiş kültür kalıplarından arınmıştı, anne baba ve dede sevgisinden ve onların korumasından da uzak büyüdü ki, onların kendisi üzerinde bir etkisi oluşmasın, yani yepyeni bir yaşam için olağanüstü bir güzellik ortaya koyacaktı. Böylesi büyük bir davanın yeryüzünde insanlığa mesajını katıksız aktarması için, onun önderinin de arı duru bir yürek ve ufku gelişmiş sabır dağlarından yıkılmaz bir azamete sahip olması gerekirdi. Yüce yaratıcı elçisine bu görevi vermeden onu öyle bir pişirdi ki, yarınlarda karşılaşacağı tüm sorunların altından kalkabilecek dirayeti göstermeliydi.
Koyunları otlatan onlar için bir sorumluluk duyan, kendisi karnını doyururken onlar için acı duyan ve onlara gelecek bir tehlikenin önüne geçmek için çaba harcayan birinin olduğundan hiç haberleri yokken, onları düşünen biri yarınlarda toplum için aynı sorumlulukları taşıması için böylesi bir olgunlaşma sürecinden geçmesi gerekiyordu. İşte Muhammed (as) böyle hazırlanmıştı yükleneceği sorumluluğa…
Mekke’nin en zengin ileri gelen ailesinden olmasına rağmen acı ve ıstıraplarla yaşayarak geleceğe hazırlanan ve zihin kalıpları tüm etkilerden ve yaşamlardan bağımsız şekillenen bir dirayetle inkılapçı bir elçi geliyordu. Farklı bir yaşam ve hayat ancak böylesi bir önderin örnekliğinde şekillenebilirdi. Muhammed(as)hayatının bu yönünü dikkate almayanlar bulundukları dünyanın tortularından kurtulmadan, onun getirdiği mesajın taşıyıcısı olamazlar. Allah’ın Resulü şöyle uyurdu, kötülüklerden Allah’ın korumasıyla hep uzak kaldı, Mekke’deki putlara Allah onu yaklaştırmadı vs. gibi ona ait olmayan ve tamamıyla Allah’ın kontrolünde olan bir elçiyi kendilerine örnek aldıklarını söyleyerek bir anlamda kendi sorumluluklarını da yok saymaktadırlar. Muhammed (as) kendi iradi olgunluğa eriştikten sonra Allah kırk yaşında ona böylesi bir görevi verdi. Ancak o yaşa kadar tamamıyla insani bir duruş sergiledi ve hayatını kendi iradi kararlarıyla biçimlendirdi. Bu duruşa sahip olmak için çaba harcamayanlar, Allah’ın elçisi koruma altındaydı, biz kim o kim gibi kendilerini kurtarmaya çalışırken, Allah’ın Resulüne büyük bir iltifatta bulunmuş olmuyorlar aslında. Doğru biz kim o kim, Allah’ın seçilmiş elçisi ama kırk yaşında başladı o süreç. O yaşa gelinceye kadar yaşadığı hayat toplumda örnek bir model oldu, Muhammed-ül Emin olarak isimlendirildi. Bu ismi ona verdiren onun Risalet’i değil, yaşamındaki örnek insani duruşuydu. Bu duruş onun hayatına çok rahmet taşıdı. Bunlardan biri ve ilki, Yirmi beş yaşında Mekke’nin en zengin taciri Olan Hatice’yle evlenmesi oldu. Malını korumak ve malını daha da çoğaltmak için eşinden ayrılan kadın, malından tüm varlığından vazgeçerek Muhammed(as) ile evlenmişti. Muhammed (as)’in kişiliği öyle bir oturmuştu ki, etrafta herkesin hayranlık duyduğu bir gençti. Bu gence hayran olanlardan biri de Hatice’ydi, Hatice bu hayranlığını tüm malını hizmetine sunarak onunla evlenmeyi istemişti. Bu evlilik Hatice’ye hem bir ayrıcalık kazandırdı hem de kırk yaşından sonra ona göz aydınlığı çocuklar bağışlattı. Muhammed (as) bu yola öyle bir donanımla çıktı ki, gelecek onun ufkuyla şekillendi, Mekke’nin kapitalist ve puta tapan toplumundan yepyeni bir hayatın örnek modeli çıktı, toplumu inşa etmek durup dururken olmadı, Ebubekir gibi Sıddık dost onun Risalet’inden önce ona bağlanmıştı. Osman Onun en samimi dostlarındandı. Abdurrahman bin Avf, Zübeyir ve Talha gibi isimler ve daha sonra bunlar İslam tarihinde önemli yeri olan sahabeler, Muhammed (as)’in insani kimliğiyle kendisine dost olanlardı. Bu oluşumun nasıl bir süreçten geçerek şekillendiğini ve dünyaya meydan okuyan bir medeniyet haline geldiğini bilmeyenler, hayatla ilgili söyleyecekleri doğru bir duruştan yoksun olurlar.
Günümüzün Müslüman ve sorumlu alim ve aydınları, Muhammed (as) Risalet öncesindeki hayatını iyice anlamak zorundalar. Onu hep Risalet’iyle tanımlayarak Risalet’in yüklediği sorumlulukla anlamaya çalışırlarsa, istenilen bir yaşam için model olamazlar. O yaşamın modeli olan Muhammed (as)’in hayatı günümüze taşınmalı, nasıl bir eğitim ve olgunlaşma aşamasından geçerek öylesi bir toplum ortaya çıkardığı iyice idrak edilmelidir. Emin vasfı Örnek bir medeniyetin temelini oluşturmaktadır. Allah bu ismi ona vermedi isim onun gençliğinde ortaya koyduğu eylem ve düşüncelerinden dolayı toplumun ortak kanaati olarak ona taktim edildi ve öylece Risalet’e doğru yavaş yavaş hazırlandı.
Kırk yaşına geldiğinde il vahiyle karşılaştığında vücudunu bir tedirginlik sarmıştı. Acaba bana bir şeyler mi oluyor yoksa cinler mi bana musallat oldu gibi endişeleri de vardı. Oysa onun geçmiş yaşamı böyle bir kutlu davanın omuzlarına yükleneceği örnek bir önderi hazırlamıştı. İşte o örnek önderin yaşamını örnek alırsak bugüne ait söyleyeceğimiz çok fazla mesajımız olur. Ama onun yaşamından habersiz sadece onu Risalet boyutuyla tanırsak, bizler bu davanın canlı tanıkları olmaya güç yetiremeyiz. Bu dava onurlu ve uğruna gözümüzü kırpmadan yürüyeceğimiz bir davadır. İnsani kimliğimizle ayağa kalkalım Müslümanım demeden önce insan olarak nasıl yaşanılır ve Muhammed (as) nasıl yaşadı ona bir bakalım ve onu kendimize örnek alalım ki, bizler de birer emin olarak bilinelim…Sonrasında bu eminlik vasfının kimlere ait olduğu ve hangi yaşamın bir armağanı olduğunu insanlar anlayacaklar ve bize yöneltecekleri sorularla bizim davamızı anlayacak kapıyı onlar aralayacaklar…O zaman fevç fevç insanlar hakikatin yolunda bir yolcu olacaklar bu çok zor değil biz insan olalım Muhammed (as)’in gençliğini ve Risalet öncesindeki hayatını, kendi eğitim ve olgunlaşma felsefesi bilelim ve kendimize gelelim başka söze gerek kalmayacaktır.
Muhammed (as)’a bugün dost olmayanlar onun kutlu davasının bir neferi olamazlar…Selam ve Muhabbetle…
Erol KEKEÇ/19.04.2021/0014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.