- 318 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEYNE VURULAN PRANGA
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyunuz” dendiğinde, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız” derler. Ya ataları akıllarını kullanamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler de mi? /Bakara:170
Tarihin her döneminde insanlık ailesi çok ciddi bir akıl tutulması yaşamıştır. Kendi akıllarını kullanamamanın faturasını da çok ağır bedellerle ödemişlerdir. Bazıları yere gömülmüş, bazıları bir sesle diz üstü çöküp kalmış, kimisi toptan suda boğulmuş, kimilerini bir hastalık kasıp kavurmuş nihayetinde aklı kullanmamanın faturası hayli kabarık olmuş…
Aklın başkalarının yaşam alanlarının gölgesinde kalarak kendi varlığını hissettirmemesinin adının akıl tutulması olduğunu sanıyorum anlamayan olmaz. Yani kimin karanlığındaysanız onun baskınlığını yaşamak zorunda kalırsınız. Hiçbir tarih, üzerine basılıp geçilmesi gereken bir birikim ve kalıntı değildir. Olumsuz olanlardan ibret alırsınız fazla gaz pedaline yüklenmez ve arada bir frene basar bazen de vites değiştirir kendinizi doğru konumlandırırsınız. Doğru olanları kutsamaz ve onlara kutsallık gömleği giydirmeden istifade edilecek yanlarını kendi yaşadığınız dönemin içinde harmanlayarak size bir vitamin olmasını sağlarsınız. Böyle bir mantıkla hayatı değerlendirenler kendi akıl kalıplarının değirmeni içine, geçmişte yetişen ambarda kalmış küflenmiş buğday tanelerini koymazlar; kendi yetiştirdikleri ürünleri atarak un haline getirir ve eskilerin kullandığı doğru yöntemler varsa onlardan da istifade etme yollarına giderler. Böyle bir yaşamın doğru denklem kurucuları akıl tutulmasından uzak bir hayata öncülük ederler. Bunlar her dönemin içinde sesi kısık ama aydınlattığı ışık çok büyük olan nesilden nesle aktarılan insanlık değer sisteminin aynı zamanda hem inşasında hem de taşınmasında rol alan az bir topluluktur.
Akıl tutulması yaşayanlarda böyle bir değer mirasının aktarımına şahit olamazsınız, onlar ancak ve ancak yeryüzünü ifsat eden birikimlerin ve sellerin çoğalarak evrenimizi yağmalamasına öncülük ederler. Bunun en kötü örneklerine de yaşadığımız dönemde hep birlikte şahit olmaktayız. Korona illeti bir Laboratuvar virüsü olmasına rağmen akıl tutulması yaşayan insanlık ailesi korku ve tedirginlikleriyle bu korkuyu yayanların gölgesinde kalarak çok ciddi bir travma yaşamaktadır. Bu travma insanlığın kılcal damarlarına kadar nüfuz etti. Ancak bilmedikleri bir şey vardı o da laboratuvarda ürettikleri bu virüsün kendi kontrol alanlarının dışına çıkabileceğinin hesaplanamamış olmasıydı. “Mutlak galip ancak Allah’tır.” Tüm ifsat mekanizmaları tarihin her döneminde ıslah ediciler olduklarını ve onlar ancak geçmişten devraldıkları geleneklerini yaşattıklarını iddia ederek insanlık hanesine kara damga vurdular. Oysa Allah onların oraya vurduğu tüm damgalı müsveddelerin hepsini bir anda imha etti. Allah’tan başka kendisine dost veli edinip onların dediklerine göre yaşayanların evlerinin örümcek evine benzediğini yine Allah söylemektedir. Şunu biliniz ki evlerin en zayıfı da ancak örümcek evidir, demektedir. İşte, Sonraki nesillere bir geçmiş taşıyan ifsat sahibi müfsitlerin mirasının, bir örümcek ağı olduğunu bilelim ve ona göre yeni bir yaşam denklemi oluşturalım; aydınlık ufuklarda hayatın ve var olan tüm nesnelerin doğru tanımını yapabilmek için…
Anlatımlarım size biraz üstü örtük cümleler gibi gelebilir, çünkü alışılmış olan üzerine oturduğu temel dinamikleri sarsmadan hayatımız hakkında ne kadar doğru bilgi sahibi olabiliriz ki! Doğru bilgiler ancak doğru yöntemle elde edilir; doğru yöntem ise Rabbimizin bize uyarıda bulunduğu yukarıdaki ayette apaçık ortaya çıkmaktadır. Atalarımızı ne üzerinde bulduysak ona uyarız bizim atalarımız seçilmişlerdi onlar asla yanlış yapmazlar demek kadar budalaca bir hareket olamaz. “Ya ataları doğru yolda değilse…” Bakar mısınız Yüce yaratıcı bizi o kadar çok düşünüyor ki ben sana bir beyin verdim, hazır duruyor sen neden hazır duran sermayeyi kullanmıyorsun da ya tutarsa diye başkasının sana vaat ettiği hayali bir sermayeyle ticaret yapıyorsun der gibi bizi uyarmaktadır.
Buradan benim anladığım, insanların doğrudan doğruya bir hakikate yönelmelerini sağlamaya dönük vurgu yapılmaktadır. O hakikatte elinizde bulunan çalıştırdığınızda ve onun içindeki yazılıma uygun davranıp, idsel melekelerinizi ön plana çıkarıp libidonun doyurulması için sürekli hedonist dürtülerle koşan evrimleşememiş, elleri üzerinde dört ayaklı yürüme pozisyonundan çıkmanızla mümkündür.
“Allah’ın indirdiğine uyunuz…” Ancak Allah doğruyu söyler, Allah’ın sözünde bir değişiklik asla bulamazsınız, çünkü onun ilmi tüm olanları olacakları bilmediklerimizi zerreden kürreye ne varsa hepsini kuşatmıştır. Biz ise sadece bize uygun olanları fark ediyoruz ve onları yaşam alanına çekiyoruz. Bize uygun olanı derken yaşadığımız atmosferde gördüklerimize uyabilen tanıdık ve bize fazla enerji tükettirmeyi gerektirmeyenleri alıp onun gölgesine sığınarak yaşamayı kendimize bir hayat edinmişiz; oysa onun doğru bir hayat olduğuna dair destekleyici bir bilgi ve onların temellendirilmesini sağlayan bir formülde yok akla dayanan, buna rağmen onlar bizim hayatımızın vazgeçilmezleri oluyor ama yaratanın buyrukları, ya, veya ama gibi bağlaçlarla üzerinde tereddüte yol açacak şekilde değerlendiriliyor. O zaman Rabbimiz de soruyor “ya ataları akıllarını kullanamamış ve doğruyu da bulamamışlarsa…”
Naçizane, tüm insanlık ailesine bir çağrımdır. Kendi akıllarını kullanmaktan korkan ve ne ile karşılaşacağından endişe eden, kolaycılığa sarılan, efor harcamaktan kaçınan, hep dünyalık kazanımlarının peşinde koşup, yeryüzündeki imarat sorumluluğunu atlayan ve aslan gördüklerinde korkup kaçan yaban merkepleri gibi basit bir hayatın taşıyanları olmaktan kurtulmak istiyorsak…Yaratılış hamurumuza dönelim ve hayata yeniden başlayalım…Hayata yeniden başlamak için, Hakkın dışında hiçbir bağlayıcı referans almayalım, Yeryüzünde adaleti esas alalım, akıl ve yürek denklemini iyi kuralım, merhamet ile korkaklığı birbirinden ayıralım, günahsız, yaratılan sorumluluk sahibi olmayacağını bilelim, kendi kendine yeteceğimizi düşünerek müstağnileşerek haddi aşıp Tağutlaşmayalım.
Sahibimizin olduğunun idrakinde olup kendimizi yeryüzünün hamisi olarak göremeyelim. Tüm bunların gerçekleşmesinin yolu aklımızı doğru kullanmaktan geçer. Aklını kullanamayanlar nesiçtir. Aklı kullanmak ifadesini doğru anlamak lazım, şeytanın mantık yürütmesi aklı kendi kurallarından ve kalıbından çıkararak bir kıyas yapmasıydı, bu aklı kullanılması, gerektiği gibi çalıştırmak değil, aklı isteklerin kölesi haline getirip yanlış öncüllerden doğru sonuç çıkarma çılgınlığıdır. Bizim rabbimizin bizden istediği her şeyin kendi yaratılış doğasına ve hukukuna uygun olarak kendi kuralları içinde çalıştırılmasıdır. O zaman hepimiz göreceğiz yeryüzünün nasıl huzur gezegeni olduğunu. Huzur gezegeni demek herkesin ortak inanç sahibi olacağı anlamına gelmez, ancak herkesin yeryüzünde ifsat çıkarmadan evrensel ortak değer sistemine göre yaşayacağı anlamı çıkar…O günlere, ancak bizler akıllı bir varlık olduğumuzu idrak eder, kendi sorumluluk alanlarımızdan başlayarak iyilikte yarışmalar çoğaldığı zaman ulaşırız. Bu çok zor değil ama basitte değil bizden istenenler var, onları gözümüzü kırpmadan istenildiği şekilde hassasiyetle yerine ulaştırdığımızda olur. “Siz en sevdiklerinizi Allah için(yani onun yeryüzünde olmasını istediği huzurlu bir hayat için)vermedikçe kesinlikle iyiliğe kavuşamazsınız…”
Hep birlikte iyilik yolunda yarışı ötelemeyelim, “İnsanların hesabının görüleceği zaman çok yakındır ancak onlar daldıkları gafletle hala yüz çeviriyorlar…” Ne dersiniz dostlar bu bir aydınlatma fişeği olsun, gerçek mermileri hep birlikte kullanalım ama öldürmek için değil diriltmek için… Selam ve dua ile….
EROL KEKEÇ/13.02.2021/23.00
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.