- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Şehrin İnsanı
İkamet ettiğim şehirlerde çeşitli insanlarla karşılaştım. Kibar, anlayışlı, yardımsever veya sorumsuz, görgüsüz, karaktersiz insanlar da tanıdım. Tabi uçlarda olan kimseler daha çok akılda kalıyor. Sözünde durmayan, yalan söyleyen, dedikodu eden, kibirlenen, içten pazarlıklı olanları kimse sevmez. Fakat bazen siz kimin ne olduğunu çözünceye kadar atı alan Üsküdar’ı geçiyordu. İnsanlarla kolay arkadaşlık kurabilen biriydim. Çoğumuzun çocukluktan. okullardan, komşularından, mesai arkadaşlarından geriye kalan gerçek dostları; aradıklarında dertleşebildikleri, veya yardım isteyebildikleri, güvenebildikleri belki bir elin parmakları kadardır .Ben de bunu istiyordum, az olsa da kalıcı arkadaşlıklar kurabilmek.
Mustafa ile üniversitede 4. yılımızda Kırk çeşme Hamamı yakınında iki katlı mütevazi bir evde kaldık. Hafta sonları Oltu Taşı ürünlerinin yapılıp satıldığı yerler, Çifte Minareli Medrese, Yakutiye, Kale ile Ilıca ve Palandökeni defalarca gezmiştik. Havalar gezmeye yeterince fırsat vermezdi. O entel takılırdı. Aynı zamanda kibar sayılırdı. Eğitim Fakültesi’nde okuyorduk. okulda ona “artist” derlerdi. Anlattığına göre babasıyla arası iyi değildi. Bir sevgilisi olduğunu benden borç istediği vakit öğrendim. Ben kim, borç vermek kimdi? Fakat birkaç kez küçük miktarlarda harçlığımı onunla bölüştüm. Bazı geceler Sedat, Hüseyin gibi başka arkadaşlarımız da gelir, sabahlara kadar oturur sohbet ederdik. Neler konuşmazdık ki? En başta takip ettiğimiz köşe yazarları, dergiler, edebiyat, tarih konularında değerlendirmelerde bulunurduk. Farkında olmadan yazarları tanıma konusunda geniş bir birikimimiz olmuştu. İsmet Özel’in ve daha nicelerinin bazı şiirlerini ezberlemiştik. Sonra acıkır, yakındaki fırından yeni çıkmış mis gibi kokan ekmekleri eve gelmeden yolda yemeye başlardık.
Bir gün o, ben ve nişanlısı bir pastanede oturup birlikte çay içtik. Birbirlerine yakıştıklarını söyledim. İkinci bardağımı doldurmak için gümüş renkli çaydanlığı tutmamla elimi çekmem bir oldu. Çaydanlığın sapı son derece sıcakmış. Nerden bilecektim? Bunun üzerine Mustafa hiç tahmin edemeyeceğim bir laf etti :
-Köylü işte. Onu şöyle kağıt peçeteyle tutarsın.
Nişanlısı, sanırım beni savundu :
-Her şeyin doğalı güzeldir.
Müsaade istedim. Yeni geldiğimizi söylediler, biraz daha otur, dediler. Aklıma bir şairden birkaç dize okudum:
“Şehrin insanı şehrin
Bozuk paraların insanı, ihanetlerin. .. “
Sonra hızla uzaklaştım. Hatasını anlamış olmalıydı.
O yıl okullar kapanmak üzereyken eşyalarını toplamaya başladı. Oradan biraz erken ayrılmak istiyordu. Evi aniden boşalttı. Ben yeni açılmış olan prefabrik yurtlardan birine taşındım. Kitaplarım ve eşyalarımdan bazılarını bulamadığım için Mustafa’yı aramaya başladım. Okula, nişanlısının evine, gidebileceği yerlere en az iki defa dolaştım. Yer yarılmış da yerin dibine girmişti. O denli yoruldum ki adım atacak takatim kalmadı. O günden sonra onu hiç görmedim. Fakat duyduklarım nahoş şeylerdi. Ev sahibine kira ödememiş. Nişanlısı Rüya ile o sene evlenmişler. İstanbul’a taşınıp birer iş de bulmuşlar. Bakırköy akıl hastanesinde bir süre tedavi görmüş.
Bir keresinde meşhur yazarların hemen hepsinin okullarını bıraktıklarını söylemişti.
Yıllar sonra sosyal medyadan benimle irtibat kurmak istedi. Ben istemedim.
Allah iyi insanlarla karşılaştırsın,
Aralık 2020
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.