- 337 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
NESİMİ
NESİMİ KİMDİR HAYATI.
XIV. Yüzyıl mutasavvıf şairlerinden. Asıl adı İmadüddin. Yaşamı üzerine bilgi yok. Doğduğu yer hakkında bilgiler ise farklılıklar gösterir. Bağdat dolaylarında Nesimi adlı bir bucakta doğduğu söylendiği gibi, Tebrizli, Şirazlı ya da Diyarbakırlı olduğu da rivayet edilir. Kendisi bir şiirinde Türkmen olduğunu belirtir. Nesimi’nin ölüm tarihi ise Fuat Köprülü tarafından 1404, Katip Çelebi ve İbn-i Hacer tarafından 1434 gibi aralarında önemli ayrımlar bulunan yıllar olarak gösterilir. Bütün kaynakların birleştiği konu, şeriata aykırı düşünceleri nedeni ile Halep’te derisi yüzülerek öldürüldüğüdür. Bu ölüm, yaşamı ve kişiliği çevresinde oluşan menkıbelerde çeşitli biçimlerde anlatılmıştır. Nesimi’nin mezarı, Halep’te kendi adını taşıyan türbededir.
Hurufiliğin kurucusu olan Fazlullah’ın (ölm:1401) halifesi olan Nesimi, Seyyid adı ile de bilinir. Şiirleri yaşadığı çağdan başlayarak Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar geniş bir bölgeyi etkisi altına alır. “Fuzuli’de bile lisan, eda, tarz-ı tahassüs itibari ile onun nüfuzu pek kolay tefrik ve teşhis olunabilir (F. Köprülü). Tasavvuf coşkusu, sanatkarane bir anlatım gücü ve çağının kültürünü yansıtan şiirleri ile bağlı olduğu Azeri edebiyatını sınırlarını aşar. Bunda Arapça ve Farsça şiirler yazmasının da etkisi büyüktür. Hurufi inançlarını yansıtan vahdet-i vücut düşüncesine bağlı şiirleri onu özellikle Bektaşi şairlerinin benimsemesine yol açmıştır. Şiirlerinde yalın bir dil kullanmış, belli bir dünya görüşünü dile getirmesine karşın kuruluğa düşmemiştir. En belirgin özelliklerinden biri de lirizmdir.
“Hurufilik mezhebinin piri Fazlullah ve onun sistemine candan bağlı tasavvufi aşık olan Nesimi, sanatını heyecan içinde tamamı ile eritmiş bir şairdir. O derecede ki Divan’ındaki gazellerini okurken kendimizi şiirden başka bir kudretin tesiri altında hissediyoruz. Halbuki bu mısralar, Divan şiirinin şekle ait oyunlarıyla da işlenmiş bulunmaktadır. Fakat biz bunları görmüyor ve bu sanatın çok usta yaratıcısını hiç düşünmüyoruz. Sesi o kadar içten ve coşkun bir iman kaynağından kopup geliyor. Devrinin tutuk dini şairleri yanında o ne ifade düzgünlüğü, ne duygu bolluğudur. Sularına tam elverişli mecrayı bulmuş coşkun bir ırmak gibi hiç dinmez çağıltılarla akıp gidiyor, çekip sürüklüyor. Fakat hızı nispetinde derin değil, fazla genişliği de yok. Kuvvetini yatağının darlığından alıyor. Hemen her mısrasında terennüm ettiği heyecan sadece vahdet-i vücut. Bu mahrekten uzaklaşamıyor ve mesela Mevlana gibi insan ruhunun renk renk alemlerinde dolaşamıyor. Ruhu ne kadar coşkun olursa olsun, nihayet mahdut bir felsefe sisteminin müterennimi, bir tarikat şairi olarak kalmakla geniş insanlıktan uzaklaşıyor”.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.