- 701 Okunma
- 4 Yorum
- 4 Beğeni
668 – GECE KUŞU
Onur BİLGE
“Kuşluk,
Akşama doğru Kalekapısı’na kadar uzandım. Orada bir duvarın üstüne iliştim. Biraz hava almak, denizi seyrederek ferahlamak istiyordum. Bulunduğum yer, şehrin doğal balkonlarından biriydi. Antalya da Ülkenin balkonlarından biridir zaten. Bu şehri de İstanbul kadar, hatta daha da çok sevdim ben. Çünkü seni burada tanıdım. Burada sevdim. Antalya demek sen demek!
Etrafta birileri… İşlerinden çıkıp telaşla evlerine dönenler, elleri paketli, fileli insanlar, okuldan dönen talebeler… Gelenler gidenler… Konuşmalar, vasıta sesleri, kornalar… Kalekapısı, şehrin odak noktası… Bütün yolların kesiştiği yer…
Önce grubun kızıllığı, ağır çekim gün batımı… Sarhoş akşamlar, ıslak kaldırımlar, hülyalı sokak lambaları, kendi halinde kararan deniz, ıssız sahil, düşünceler, sıkıntılar, bunalımlar… Bekleyiş, umut, azalan zaman, kalan üç beş takvim yaprağı, sararan kâğıtlar, silikleşen yazılar… Ah Antalya akşamları! Şairane Antalya akşamları...
Akşamları boş kalmaz benim fakirhane. Sırdaşhane müdavimi gençler yalnız bırakmazlar beni pek. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamam. Dertleşmeler, tartışmalar, şakalaşmalar… Bazı akşamlar iş yetiştiteceğiz diye uğraşırız. Bazı akşamlarda da oyunlar oynarız.
En çok da Kim Nerede Ne Yapıyor Ne Yapsın oynarız. Birisi bir kâğıt alır, uzunlamasına dörde katlar. Ilk katına herkesin söylediği isimler alt alta sıralanır. İkinci katına yer isimleri yazılar. Üçüncü katına yapılmakta olan, dördüncü katına da yapılması istenen işler yazılır. Sonunda herkes dikkat kesilmiş vaziyette beklerken kâğıt açılır ve okunmaya başlanır. O kadar komik cümleler meydana gelir ki katıla katıla güleriz!
Vakit geçirmek ya da vakit öldürmek deriz buna. Aslında biz vakti öldürmeye çalışırken o bizi ağır çekim öldürmektedir. Biz ona hiçbir şey yapamayız ama o bize yapar yapacağını! Çünkü o hiç durmaz, duraklamaz, akar da akar…
Geceler uzar da uzar, duygusal insanlar için… Herkes uyurken uyanık olurum ben. Sessizliği süsleyen rüzgarı dinlerim. Ben de fısıldarım ona seni ne kadar çok sevdiğimi, nasıl özlediğimi... O da dinlemez beni, yağmurlar gibi. Bildiğini okumaya devam eder. Senin gibi istediği yönden, istediği şiddetle ve sesle eser. Gece, sabaha karşı üşüdüğünü hissederek siyah geceliğinin üstüne mavi lizözünü giyinceye kadar yıldızlar bana bakar, ben yıldızlara… Sonra omuzlarına kızılımsı şalını alır. Sarı sabahlığını giyinceye kadar değmez kirpiğim kirpiğime.
Geceleri yaşarım ben. Geceleri hissederim yaşadığımı. Gece Kuşu derler, tanıyanlar bana. “Gece yatmaz, sabah kalkmaz!” derler. Sana dense dense Kuşluk denir. Ömrünün öğle vaktine bile ermemişsin henüz.
Kaptan da çok yemez, çok içmez, çok uyumazmış. “Bir rivayete göre, Kırklardan biri hakka yürüdüğünde, şayet evliyaların en üst derecede olanları, sıra kendilerine gelebileceği halde o gece uyuyorsa, herkes uykudayken tesadüfen uyanık ama sırada falan olmayan herhangi biri, o anda ibadette olsa da olmasa da, sırf uyanık olduğu için o gece onun yerine geçirilirmiş. Doğrusunu Allah bilir. Gecenin bir kısmında ibadet et!” diyor.
“Hiç bir şey yapmasak, gönül yapsak, bir kez Allah desek, çalışsak, eğlensek eğlendirsek o da ibadet değil mi?” diyorum. Bir şey demiyor. Onların da nafile ibadet olduğunu biliyor.
“Allah şu din kardeşliğimizi, bu hal hatır sormalarımızı bile niyetlerimize, yüreklerimize göre kayda geçirttirmektedir.” diyor. İşine gelmediği zaman başka bir konuya geçiveriyor. Mesela ben vakit geçirmekten bahsediyorum, o Saat Kulesi’ni anlatmaya başlıyor. Ben de bilgilenmiş oluyorum. İlim nerde olsa bulmam lazım! Bilgi benim yitik malım! Ben de gençlere anlatırım.
Saat icat edildikten sonra Avrupa’daki sarayların ve kiliselerin duvarlarına da konmaya, sonra şehir ve kasaba meydanlarına da saat kuleleri yapılmaya başlanmış. Oradan bütün dünyaya yayılmış.
"Alman İmparatoru II. Wilhelm, II. Abdülhamid’e, 1901 yılında, tahta çıkışının yirmi beşinci yılı armağanı olarak yirmi beş tane meydan saati göndermiş. O da eyalet valilerine, bulundukları yerlere birer saat kulesi yaptırmalarını emretmiş. Şehirlerin sembolleri haline gelen o güzel, zarif ve özgün saat kulelerinin yapımına böyle başlanmış.
Antalya’nın sembollerinden biri olan Saat Kulesi, o buyrukla inşa edilen ilk saat kulelerindendir. Cumhuriyet Caddesi üzerinde, şehrin tam ortasında, eskilerin Kapuağzı dedikleri yerde, Kalekapısı’nda, Paşa Camii’nin önündedir. Herkesin bildiği merkezi bir yer olduğu için, onun altı ortak buluşma yerimizdir. Sevgililer bile birbirlerini onun dibinde beklerler.
Deniz manzarasının ortaya çıkması ve şehrin nefes alabilmesi için yıktırılan dış kalenin kuzey tarafındaki burçlarından birinin üzerine, Sadrazam Küçük Said Paşa tarafından yaptırılan sekiz metrelik ilave yapıya, II. Abdülhamit’e gönderilen saatlerin birinin monte edilmesiyle meydana gelmiş. Yapının tamamının yüksekliği on dört metredir. Altı metresi eski kale burcuna aittir.
Saat Kulesi’nin tabanının oturduğu burç beş köşelidir. 9. yüzyılda Bizanslılar döneminde yapılmış. Burcun çevresi kabartmalı bir kornişle süslenmiş. Kornişin üstü kaba yontu taştır. En üstte çıkıntılı kesme taşla yapılan bir kaide vardır.
Bütün saat kuleleri gibi o da kaide, gövde ve köşk olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Kuleye dışındaki bir merdivenle çıkılır. Köşk, saatin konduğu yerdir. Dövme demirden ve el yapımıdır. Saat yukarıya bir mille bağlanmıştır. Kulenin dışında yer alan kadranların üstündeki akrep, yelkovan ve yukarıdaki çanın tokmağını o mil hareket ettirir.
Saatin çarklarının arasındaki makaralara sarılı iki çelik halatın uçlarında ağırlıklar vardır. Saat, o ağırlıkların aşağı yukarı hareketleriyle haftada bir kurulur, her saat başı saat sayısınca çalar.
Alman’ın dinine saygısına, verdiği öneme, aklına ve desisesine bak! Gönderdiği saatin çanının üzerinde çarmıha gerili Hz. İsa, Hz. Meryem, bir aziz kabartması ve Grekçe yazılar var. Bu zımbırtılardan yirmi beş tanesini İslam Ülkesindeki yirmi beş kulenin üstüne çıkartmış! Kalabildiğince yükseklerde kalmasını sağlamış! Daha sonra da antika haline gelerek muhafaza edilecek, hiç yok olmayacak! Göndere çekemediği bayrağının yerine dininin sembollerini hileyle, sinsice dayatmış! Grekçe yazılar da mutlaka İncil’dendir. İnsan ömründe zamanın ne kadar değerli olduğuna dair sözlerdir. Batı Hristiyanları yani Katolikler İsa’nın doğum gününü 25 Aralık olarak kabul ederler ve o tarihte kutlarlar. Mutlaka yirmi beş tane gönderilmesinin sebebi de budur! Bir de çan asmışlar üstüne, kilise çanı gibi… Al sana minyatür bir kilise! Bize müstahak!..
1942 yılında, Antalya’nın meşhur fırtınalarının birine dayanamadı. Kubbesi harap oldu. Onun yerine 1945 de, burç mazgallarına benzer bir ek yapıldı. Önceki kubbe, hemen arkasındaki caminin kubbelerine benziyordu.
Kulesinin kuzey duvarında, dışa doğru çıkıntılı bir demir vardır. 1950 yılı başına kadar Kalekapısı’nda idam edilen mahkûmları ibret için bütün gün teşhir etmek amacıyla o demire astılar. O tarihten sonra kimseyi oraya asmadılar..
“Birkaç tanesini Kalekapısı’nda sallandıracaksın ki âleme ibret olsun!” sözü buradan gelir! Eskiler asmak yerine tillendirmek derler. Mesela “Erkek davarın eti tillede yaraşır!” ya da “Birini ikisini tillendirceksin ki millete ibret olsun! Bak o zaman bi daa yapabiliyolar mı!..” derler.
Ne Antalya anlatıla anlatıla biter ne de benim anlatacaklarım..."
Gece Kuşu”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 668
YORUMLAR
Onur BİLGE
DU_RU
Hatta çin de de olsa okuyacam :))
Dediler Çin in neresindesin
Dedim iÇin denim
Sorun yok azize. :))
Muhteşem!..Bilgi dağarcığıma yerleştirdim teşekkürler..Küçücük bir anektod da benden.Ben sigara kullanmam.Alışverişe çıktığımda bir arkadaşım ismini vererek bir paket sigara istedi.Sigarayı aldım .Reklama girmesin markasını yazmıyorum.Kendisine verdim.Bir tane çıkardı yaktı.Nefesinden çekmeden önce dişlerinin arasında izmariti ısırınca çat diye bir ses duydum.Merak ettim sordum.Mentollü imiş. O nokta dişle kırılınca sigaranın içimi boğaz yakmıyormuş.Merak ettim bir adet sigara rica ettim.Dış gözlem yaptım.Bir de ne göreyim?O mentolün ısırılarak kırıldığı noktada bir kızıl derili kafası şekli..Yıllarca Kızıl derili soykırımı yapan amerika hızını alamamış ve dünyaya ihrac ettiği milyonlarca sigarasının izmaritine kızıl derili kellesini yerleştirmiş sembolik olarak.Herkesin sembolik olarak katletmesi için..Bunların kini bitmez ..Çünkü kinleri yüzünden zaten hiç bir dine saygıları yoktur aslında...Saygıyla..
Onur BİLGE
Girişteki tasvir, sonra buluşma noktası, sonra tarih bilgileri, en son 2. Wilheim haince ve sinsice üzerinde haç. Hz. İsa, Meryem olan 25 aralık Noel için 25 saat gönderildiğini öğreniyoruz. Tıpkı bazı camilerin oymalarında Ermeni ve Yahudi ustaların gizli işaretlerini işledikleri gibi. Gözler görmese de beyin algılar daha sonra ihtiyaç halinde ortaya çıkarır bir nevi subliminal mesajlar gibi...