- 313 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ÇANTANIN GİZEMİ
Olduğundan farklı bir yerde bulunmayı özlemek, olduğundan başka biri olmayı istemek ya da aniden sıkılmak her şeyden... Herkesin yaşadığı duygular zaman zaman. Ama kimileri bunaldıkları böyle anlarda kendilerine özgü, yepyeni resimler yapabiliyorlar. Hayal dünyalarında çizdiklerini gerçeğe dönüştürebiliyorlar. Hayalle gerçek arasındaki ince ayrımı geçince de mutluluk ya da hayal kırıklığı oluyor.
Geçmişe ait eşyaları saklayan, onları gördükçe mutlu olan, yaş ilerledikçe bağlanıp vedalaşamayan insanlardan birisiyim. Evimin bir köşesinde duran bakır mangal eskilerden hatıra kalan babamın bana hediyesiydi. Bir zamanlar ısınmak için kullanılan mangalda dedeme yapılan kahvenin kokusunu duyar gibi olurum. Mangal deyip geçmemek lazım. Deterjanın kullanılmadığı zamanlarda mangaldaki külün suyuyla çamaşırlar tertemiz yıkanırdı. Bu sebeple vücuda değen giysiler alerji yapmazdı, hasta etmezdi. Mangalın yanı başında duran deri kaplı James Bond çantanın da dili olsa, konuşsa acaba neler söylerdi. Eski olmasına rağmen bu iki eşyayı gözümün önünden ayırmayışım, bana verdikleri hayat dersini unutmamak için olsa gerek...
Ailenin dördüncü çocuğu olarak üç erkekten sonra doğduğumda, yaşanan sevince şahit olamasam da şanslı bir bebek olduğumu düşünürüm. Yetmişli yıllarda babamın kırk beş, annemin ise otuz beş yaşında beni dünyaya getirme cesaretini takdir ediyorum. İlk çocuğunu doğurmasına günler kala gaz lambasının elinden düşmesi sonucu bebeğini kaybedince ikişer yıl arayla erkek çocuklarına sahip olduktan on yıl sonra ben doğmuşum. Prenses edasıyla büyümem gerekirken yerinde duramayan, erkek çocuklarını aratmayan hareketli oluşum hala anlatılır… Dizimdeki yara izlerine bakınca ben de o günleri hatırlıyorum. Merakla etrafta olan biteni izler, kulaklarımı da dört açardım. Küçük bir kızken kapıların anahtar deliklerinden bakıp dedektiflik oynardım. Babamın çuvalın içinde sakladığı deri kaplı çantasını çıkarabilmek için doladığı ipi sabırla çözmesini, şifresini ayarlayarak, anahtarla çevirip, tik sesinden sonra açmasını heyecanla izlerdim. Gizlediği sır dolu çantasının içinde olabilecekleri hayal ederdim. Okul hayatı yoğun geçince evde babamın çantasıyla geçirdiği dakikalara artık aldırış etmedim. Öğretmenlik ve evlilik yaşamım aynı anda başlayıp gurbete gidince, görüşmelerimizde bir daha çanta aklıma gelmedi.
Aniden hasta olan annemi kısa sürede kaybettikten sonra babam çocuğum gibi oldu. Seksen beş yaşında ilgi ve sevgiye ihtiyacı olan babam da üç yıl sonra vefat edince, kolu kanadı kırık kız çocuğu olarak kalıverdim.
Eşyaları toplamak için eve geldiğimde çocukluğuma sarılmamı sağlayan çantayı elime aldım. Tıpkı babam gibi beyaz çuvala sarılı ipi sabırla çözdüm. Artık şifresi bozulan anahtarı üzerinde olan çantanın kilidini açınca, karşılaştığım ilk şey babamın ve annemin tek çekilmiş gençlik fotoğrafları oldu. İkisi de nasıl güzel bakıyorlardı. Akan gözyaşlarımı silmek ister gibiydiler. İlk kez gördüğüm resimlerini bağrıma bastırdım. İkinci olarak elime aldığım tedavülden kalkmış yirmilik banknot oldu; kötü günler için saklandığı belliydi. İçinin bir sürü parayla dolu olduğunu sanmak çocukken ne büyük hayaldi. Çantadaki üçüncü eşya mavi renkli bebek patiğiydi. Kokladığımda elleri değen babamın kokusu, patiği ören annemin teninin yumuşaklığı burnumun direğini sızlattı. Yaşama şansı yakalayamayan bebeğin eksikliğini yüreğimde hissettim.
Hayatın özeti artık belliydi; sahip olduklarım, olmak istediklerim ve kıymetinin bilinmesi gerekenler anılarda gizliydi.
YORUMLAR
Öğretmenim,
İnsan yaratılış gayesiyle değerlidir ve yararına yaratılan canlı cansız her varlık değerli olur şüphesiz. Manevi değerlerimiz vardır, başımız gözümüz üzerine kabul ettiklerimizdir, karşılarında boyun eğdiğimiz, güvendiğimiz ve de umut bağladıklarımız...
Kendine değer veren insan, kullandığı her eşyaya da değer vermek zorundadır. Kullandığım kalem, giydiğim elbiseler, yiyeceklerimiz , okuduğum kitaplar, öğrencilerim, ülkem... her şey her şey çok değerlidir.
Ve düşünceleriniz çok değerlidir, öğretmenim...
Saygılarımla...