- 267 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek XL
Doğada zengin fakir yoktu. Tekil yaşam içinde, sürü döneminin içinde, totem alanda, kolektif alanda, ön ittifaklarda da zengin fakir yoktu. Varlığınızla ve sefil yoklukla sınava çekilme hiç yoktu.
Bunlar ancak ve ancak köleci, sömüren, aldatan, kumpas kuran, yalan söyleyen, vaat eden sistemlerle vardı. Köleci sistemli anlayış; sömürülmeyi, taati ve itaati, kadere boyun eğmeyi vs. erdem ve iyi ahlak düsturu yapacaktı. Sizler de bu illet ve zillete katlanarak sabredecekteniz! Bunlar tümden egemen sınıf öğretisiydi.
Bu öğreti içinde “Bir yanağınıza tokat vurana, öbür yanağınızı çevirecektiniz”! “Size taş atana, aş atacaktınız!” Niye tokat vurulur? Niye taş atılır? Denmezdi. Bunlar sizle kölece itaati pekişen, sizi karşı konmaz lığa heves ettirici; sizi inanıcı kılacak, sizleri efsunlayacak abuk sabuk söylemleri erdem düsturu yapacaklardı.
Bu tür kategorize ediş içinde dinler bu tür köleleştirişi tutumları size işleyecekti. Dinler yoklukları, yok satılanları vaat edecekti.
Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz demeyi kolektif bir totemi yaşam ilkesi yapmış olan alan etkili yaşam ilkesi içinde geliyordunuz. Bu nedenle kolektif sistemlerin sadakalık olan kişisi, sadakası ve sadaka vereni yoktu.
Olamazdı da. Sadaka gibi böylesine bilinmeyen durumlar için ben sadaka alırım; ben de El rızası için sadaka veririm diyen mantıkla bileşik algılı kolektif süreçleri başlatamazdınız. Ve bu neden ile kolektif sistemler; ezme, ezilmeyi özendirmek için; “sadaka vermek en güzel ahlaktır” demiyordu.
Yani kolektif sistemler doğa direncine, zorluklara; yani başınızı taşa vurmamanız için ortaya konmuştu. Oysa köleci sistem başınızı sadaka taşına vuruyordu. Kolektif sistemler, sadaka verme ve sadaka almayı ilahın (El ‘in) en övdüğü davranışlar olarak söylemiyordu.
Efendiler köleye, kölenin yararı için mi bakıyorlardı? Yoksa kendi yararı için mi bakıyordu? Musa koyunları kendi yararı için mi güdüyordu? Yoksa koyunların yararı için mi? Musa bu şefkatle (!) çekirgeleri, aslanları gütmediğine göre Musa koyunları kendi yararına güdüyordu!
Koyunların böyle bir talebi yoktu. Ama Musa’nın koyunları yemek için sürekli talebi vardı. Koyunların güdülmesi koyunlara gösterilen dostluk, iyilik te değildi. İyilik ve dostluk farklı yetenek ve muktedirlikler içindeki denkler arası fark ilişki de doğan eksiği kapama eylemidir.
Koyunun yenmesine karşın siz koyuna yenmiyordunuz. Buzlar arasına sıkışan bir balinayı kurtarıyorsanız doğrudan bir yarar gözetmiyordunuz. Siz suda boğulur iken bir yunus gelip burnunun ucuyla sizi ittire ittire karaya çıkartıyorsa bu çaba dostluk ve hayata sevgidir.
Oysa güdülen koyunda, El gibi (efendi gibi) sizler koyunun ihtiyaçları karşısında, koyuna boyun eğdiriyordunuz. Bir gün karaya vurmuş bir yunusu ittire ittire sizin de onu derin sulara salmanız gibi dostluk ve sevgide farklı denkler ilişkisi içinde “hayatı gözeten” karşılıksız olan ile karşılıktan doğan güzellikti.
Tüm dostluk ve sevgiler HAYATI GÖZETİR. Koyunu korumak hayatı gözetmek gibiyse de koyunun hayatı pahasına koyun gözetilir. Koyun oltaya gelen balık gibi ihtiyaçları nedenle size ram olur.
Hiç bir kolektif sistem veya kolektif ilişki, kolay kolay dostluk ve sevgi ile başlayamaz. Dostluk ve sevgi birlikte oluşa bir mesafe aldırmaysa da kolektif oluşa karmaşık ilişkilere, dostluk ve sevgi sınırının ötesinde bir şey değildir. Kişi ile koyun arasında bir sevgi bir dostluk oluşabilir. Hatta koyun ölene kadar onu yemez, kesmez de. Ama koyuna olan ilk yönelim dostluk ve sevgi değildir.
Eşeğe bakmanızda, eşekten çok (eşeğe sadaka etmekten çok) sizin yararınız vardır. Bugün eşeğe duyulan yararlanmanız pek kalmadığı için ne eşeğe bakan ne de her yerde görülen bir eşek vardır. Zerdüşt bunu çok iyi biliyordu.
Bu nedenle Zerdüşt köleci sistemi böyle gelmiş böyle gider kılacak bir tutumla iyi ahlakı; “sadaka verin, sadaka ömrü uzatır. Ben en güzel ahlakı tamamlamak için geldim” türü köleci sistemi pekişen iyi (!) ahlakı demiş değildi. Zerdüşt diyor ki; “içindeki ahırında öküzü olan, bacası tüten, çoluk çocuğuyla kahkahaların yükseldiği bir evi görmek, Hürmüz’ü en mutlu eden durumdur” diyordu.
Oysa köleci Musa’nın El ‘i ne diyordu? Ben İsrail’i millet yapacağım. İsrail’e milletim diyeceğim. Başka ulusları, milletime tabi kılacağı. İsrail oğulları Mısırda çıkarken Mısır’ı soyun. Bu benimle sizin aranızda bir ahit. Buluta asılı yayıma; buluta saplı okuma baktıkça İsrail’e verdiğim sözü hatırlayacağım” diyordu.
Ya da El; mülk benim. Dilediğime veririm. Dilediğimi de yoklukla ve sabırla sınarım! diyordu. Sonra da pişkin pişkin müsebbibi değilmiş gibi “açlık ve yokluk nedenle çocuklarınızı öldürmeyin. Ben size yeterim” diyordu. Yetmediği halde yeterim diyordu! Zaten üreten ilişki de El ‘in mülk sahibi olmasıyla başlamamıştı
Köleci sistemlerin tümü kendisine konak yaptıkları, kendisine sömürü kıldıkları, kendilerinin asalağı olmakla sömürdüğü kolektif kaynakları yaşatmak için işine gelen gizlemeleri içinde tanımladıkları erdemi, en güzel ahlakı; El dostluğu diye teşvik edecektiler!
İyi de kolektif sistem gibi simetrisi olmayan asimetrik sistemler içinde yukarının (zenginin) aşağısıyla (fakirle) olması gibi, gidişin dönüşle olması gibi sağın sol ile olması gibi erdem ve ahlak ta karşıtı olan erdemsizlik, ahlaksızlıkla var olabilirdi. İyi de kimdi bu erdemsiz ve ahlaksızlar?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.