- 343 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EVRENSEL ŞAİRİMİZ NAZIM HİKMET
Nazım Hikmet, sadece Türkiye’nin değil dünyanın büyük şairlerinden biri...Durup dururken büyük şair olunmuyor. Öncelikle, diğer büyük şairler arasında kabul görmek gerekiyor. Yannis Ritsos, Homeros’tan sonra en büyük şairlerden biri diyor Nazım Hikmet için; Pablo Neruda’ya, Louis Aragon’a, Nicoles Guillen’e göre de böyledir...
Evrensel bir şair Nazım; ama bir o kadar da yurtsever ve halkçı. Ona göre sanatçı ’’yaşamı örgütleyen’’ bir kişidir ;aydındır, ilericidir, eylem adamıdır. Yeryüzü tarihinde çağının sorunlarına karşı duyarsız bir tek büyük sanatçı gösteremezsiniz. Duyarsız olmadıkları içindir ki taraftırlar ;bilinçli bir taraflılıktır bu...Eşitlikten, adaletten, özgürlükten yana bir taraflılıktır bu...Sanatçıların;büyük sanatçıların en büyük sorunu iktidarladır;muhaliftirler her zaman. Sürgün edilirler, hapsedilirler, işkence edilirler, öldürülürler, yine siyasal duruşlarından ödün vermezler.
Garcia Lorca, İspanya İç Savaşı sırasında faşist Franco’nun adamları tarafından kurşuna dizilerek öldürüldü; ondan yıllarca önce Filipinli şair Jose Rizalda...Kübalı şair Jose Marti ise ulusal kurtuluş hareketinin kıvılcımı oldu; siyahlar giyinmiş beyaz bir ata biniyordu...İspanyol hattına geçince sömürgeci bir İspanyol askerinin kurşunlarına hedef oldu. Güney Afrikalı Steve Biko ise beyaz iktidar uşaklarının işkenceleriyle can vermişti. Pablo Neruda sürgünde yaşadı. Bulgar şair Geo Milev gözaltından geri dönmedi, İranlı şair Hassem Shaabani 2004’ün Ocak ayında idam edildi. Örnekleri çoğaltmak ne yazık ki olanaklı...Ülkemizde 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta yakılan sanatçıları unutmayalım; Seyyit Nesimileri, Pir Sultanları, Sabahattin Alileri unutmayalım...Sanata düşman olan bütün iktidarlar insanlığın düşmanıdır.
Nazım Hikmet’ de sürgünlüklere, hapisliklere rağmen sanatından, kişiliğinden, onurundan, dünya görüşünden, sosyalist mücadelesinden taviz vermedi. Cumhuriyetin, diğer aydınlarının yanında onu farklı kılan şey tarihsel alanla güncel olanın diyalektiğini iyi kurgulamış olmasıdır. Kurtuluş savaşını, cumhuriyet devrimlerini sahiplendi; ancak sosyalist bir topluma geçilmesi gerektiğini düşünüyordu. 1951’de hapisten çıkınca gizli polis tarafından öldürülmekten korktuğu için yurt dışına çıktı.
Nazım 1921’de Moskova’ya Gitti Bolsevik Devriminin ilk yıllarına tanık oldu. Doğu Emekcileri Komünist üniversitesi’nde ekonomik-politik öğrenimi öğrenimi gördükten sonra yurda döndü. Gizli örgüt üyesi olduğu gerekçesiyle Ankara İstiklal Mahkemesi Tarafından gıyabında on beş yıl kürek cezasına çarptırıldı. Türk ceza yasasının yürürlüğe girmesiyle hakkındaki kürek cezası kaldırıldı. Bu Kez’de Viyana Konferansına katıldığı gerekçesiyle üç ay hapis cezası verildi. Yurda dönmek istiyor, ancak 2 yıldır pasaport alamıyordu. Laz İsmail’le gizlice çıktığı Türkiye’ye yine Laz İsmail’le girmeye karar verdi.
Hopa’da sahte pasaport yakalandılar. Üç aya yakın bir süre Hopa ceza evinde yattıktan sonra İstanbul’a nakledildiler. Eski davalarından yargılanmak için Ankara’ya götürüldüler. Ankara Ağır ceza mahkemesince beraatlarına kara verildi
Nazım’ ın yargılanmaları, tutuklanmaları hapis cezaları bitmiyordu. 22 Mart 1933’ de İstanbul Bursa Adana’da örgüt kurmaktan, duvarlara devrim bildirileri yapıştırmaktan komünizm propagandası yapmaktan yargılandı. Bursa Ağır Ceza Mahkemesinde idam talebiyle başlayan dava beş yıl ağır hapisle sonuçlanmıştı. 2 yıla yakın bir süre Bursa Ceza Evinde tutuklu kalan şair Cumhuriyetin 10. yılında çıkan af nedeniyle serbest kalacaktı
Nazım’ın uzun tutukluluk yılları Donanıma Davasıyla Başlar. Dava konusu yine komünizm yayın evi kurmak, yasa dışı şiirler yazmak orduyu ayaklanmaya kışkırtmak gibi gerekçelerdi Şair, bu davadan 28 yılı aşkın bir süre hüküm giydi. Hapislik Yıllarını Çankırı Ve Bursa cezaevlerinde geçirdi
Nazım’ın haksız yere hapishanede yatması yurt dışında ’da tepkilere neden oluyordu. Aralarında Picasso, Aragon, Camus, Yves Montand, Sartre gibi sanatçı, bilim ve kültür adamı 29 kişi onun affedilmesi için UNESCO başkanına, Türk hükümetine baş vurdu. Fransız şair Tristian Tzara Nazım Hikmet’i Kurtarma ve Eserlerini Yayma Komitesi kurdu.
Çankırı Hapishanesi’nde Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı ile aynı koğuşu paylaştı. Nazım aynı dönemde bir başka hapishanede; Sinop Hapishanesi’nde ise bu mahkumların iki yakını; Kemal Tahir’in kardeşi, Nuri ile Hikmet Kıvılcımlı’nın eşi Nuriye, Karadeniz’in hırçın dalgalarını dinliyordu.
Sultanahmet cezaevi’nde başlattığı Kuvayi Milliye adlı Kurtuluş Savaşı Destanı’nı Çankırı’da sürdürdü Nazım. Bir yandan da 1950 yılına gelindiğinde on dokuz bin dizeye ulaşacak olan ’’Memleketimden İnsan Manzaraları’’nı yazmaya başlamıştı. Üç yüz farklı insanı betimlediği Memleketimden İnsan Manzaraları Türkiye’nin o günkü sosyal konumunu nesnel bir bakış açısıyla gözler önüne sergiler. Nazım’ın Komünist ;ama yurtsever kişiliğinin belirgin izlerini taşıyan Kurtuluş Savaşı Destanı ise Bağımsızlık Savaşı’mızın en güzel, en gerçekçi destanıdır.
Nazım’ın en güzel şiirlerinden biri de ’’Saman Sarısı’’dır. Nazım, Saman Sarısı şiirini son eşi Vera Tulyakova’ya yazdı. Tanıştıklarında Nazım 55 Vera ise henüz 24 yaşındaydı. Çok güzel bir kadındı Vera! Aşık olunacak bir kadındı; ’’saçları saman sarısı, kirpikleri mavi...’’
Kuşkusuz başka aşkları da oldu Nazım’ın; Piraye’den Semiha Berksoy’a, Nüzhet’ten Münevver’e kadar...Şairdi, şairler de severdi diğer insanlar gibi...
Hayatı sürgünlerde, hapislerde, acılar içinde geçen Nazım 3 Haziran 1963’te; sabahın ilk saatlerinde geçirdiği kalp krizi sonucunda öldü. ’’Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni’’ diyecek kadar alçak gönüllü olan bu büyük şair, yurdundan uzakta Moskova’daki Novadevichy Mezarlığında yatıyor.
Sonuç olarak, sanatında toplum gibi muhafazakarlaştırılmaya çalışıldığı ülkemizde Nazım’ın değeri gün be gün artıyor. Her şeyi yapmaya muktedir olduklarının sarhoşluğuna kapılan kapitalist İslamcıların toplumu kültürel alanda kucaklayarak seçenek yaratmaları mümkün değil. Muhafazakar sanat, dondurulmuş bir yaşam biçimini kendine malzeme yapar. Sanat, doğal akışına ters bir mecrada gelişemez; sanat değişim demektir. Güç olarak iktidarları arkalarına alan sanatçıların saray soytarılarından farkı yoktur. İktidarlar sanatın eğlence olduğunu iddia ederler. Yalandır. Nazım Hikmet, eğlence olsun diye şiirler yazmamış, şiirleri nedeniyle hapislerde yatmıştır. Sanat üretmek, şiir yazmak, kitap okumak, müzik dinlemek, heykel yapmak biz insanoğlunu hayvanlardan ayıran belki de en biricik özelliğimizdir. Kamusal alanlarını alabildiğine sanata açan toplumlar daha demokratik, daha insancı toplumlardır.
Sanat bizi insan olmaya çağırır, tıpkı Nazım’ın şiirleri gibi...