- 1354 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
1957 BURSA ULU CAMİİ VE MEHDİ VAK'ASI
1957 BURSA ULU CAMİİ VE MEHDİ VAK’ASI
1957 Yılının Haziranın 14’ü günlerden Cuma,Yer Tarihi Bursa Ulu Camii Herkes Kutsal Cuma gününün verdiği coşku ile Cuma Namazına geliyor. Caminin içi tıklım tıklım,imamlar hutbeye eski bir fetih geleneği olarak kılıçla çıkıyor ki islam tarihinde önemli bir yer tutar bu uygulamalar....
İmam Hafız Kemal elinde kılıcı ile Hutbe irad etmek için Hutbeye yaklaşıyor,Daha birinci basamağa yaklaştığında olağan dışı tekbir sesleri yükselmeye başlıyor,Grubun içinden biri kalkarak (Ben Mehdi Resülüm, Allah’ın Resülüyüm.Artık şeriat düzeni geldi.) Diye bağırmaya başladı. Bu arada tekbir sesleride artmaya başlıyor, Başta Hafız Kemal olmak üzere, cemaat şaşırmış ne yapacağını bilmiyordu. Uzaklarda olanlar da ne olduğunu anlayamamıştı. Caminin içi birden karıştı. Bu arada cuma namazını eda etmek için camide bulunan resmi bir polis memuru silahını çekerek bu meczuplara mani olmak istedi. Ortalık fena halde karışmış bir kısım cemaat canını kurtarmak için camiden kaçıyordu. Durum kısa zamanda resmi makamlara ulaştı. Emniyet müdürü Şebib Karamullaoğlu elinde sopa ile camiden içeri daldı ve etrafındakileri dağıtarak, meczupların öncülerine ulaştığı zaman halkta kendisine yardımcı oluyordu. Gelen güvenlik güçlerinin yardımı ile meczupların ele başları kısa zamanda etkisiz hale getirilip kıskıvrak yakalandılar...
Olay sırasında ortaya Mehdi Resül’üm diye ortaya çıkan Kütahya Tavşanlı ilçesinin Altıntaş köyünden Mustafa Özdemir ve Müritleri olduğu anlaşıldı. Müritler arasında ona yakın kadınlarda vardı. Olay tam bir isyandı. Necip Fazıl Kısakürek’in etkili olduğu bölgelerden biriside Tavşanlıydı. Necip Fazıl Kısakürek’in çıkardığı (Büyük doğu) dergisinin etkisinde kalan 35 yaşlarındaki cahil Mustafa Özdemir, etrafınında teşviki ile kendisini gerçekten Mehdi Resül zannedip bunu Bursa’da ilan etmek üzere bir gün etrafındakiler ile beraber geldikleri anlaşıldı. Meczuplar Şimdiki Vilayet Binasının alt katındaki Emniyet binasının bodrumunda gözaltına alındılar. Mehdilik Olayı bir anda yurdun her yönüne yayılmıştı. Bir gazeteci olarak bu meczupları fotoğraflamaya çalışıyorduk. Tam bu sırada Sulh Ceza Mahkemesinin yayın yasağı geldi. Bu kararla beraber polis elinizdeki resimleri toplamaya başladı. Biraz sonrada içişleri bakanı Namık Gedik Uçakla Bursa’ya geldi. Meczupların sorgusunu bizzat savcı Turan Kapanlı yapıyordu. Meczuplar teker teker Emniyet müdürlüğünün altındaki bodrumdan alınıp karşıdaki Adliye binasına getiriliyordu. Sorguları yapılıyor, Sorgular bütün gece sürdü. Biz gazeteciler de neşir yasağı konmasına rağmen nasıl olsa bir gün bu yasak kalkar diye, Vilayet binası ile Adliye arasına karargah kurduk ve devamlı bilgi topluyorduk.
Zamanın valisi İ.S. Çağlayangil olayı şöyle anlatıyor; Günlerden Cuma idi. Vilayette Odamda Savcı Turan Kapanlı ile oturuyorduk. Birden bir gürültü koptu. Pencereden baktık. Bir kamyonet içinde yüzü gözü kan içinde 5,6 kişj vardı.Vilyetin önünde durdu. Kim bunlar, Ne oluyor? Diye sorunca Emniyet Müdürü Şebib Karamullaoğlu Bunlar ulucamiide hadise çıkardılar.
Kendisini Mehdi ilan edende var dedi. Hepsini derleyip toparlayıp huzurumuza getirdiler. Savcı Turan Kapanlı gelenleri sorgulamaya başladı. İşin aslını öğrenmek istiyordu. Bu arada Emniyet müdürü olayı Emniyet genel müdürlüğüne duyurmuş. Biz daha işin aslını öğrenmeden telefon çaldı. Cumhurbaşkanımız Celal Bayar telefonun diğer ucundaydı. Ne oluyor ihsan bey? Dedi. Basit bir zabıta vak’ası, bir meczubun işi dedim ve olayı anlattım, ve tesadüfen Cumhuriyet Savcısı da odamda soruşturmayı sürdürüyor dedim. Celal Bayar ciddileşerek; Basit bir zabıta Vak’ası değildir. Yapanlar meczup dahi olasalar bir teşkilatın adamıdırlar. Türkiye’ye ne gelirse bunlardan gelir. Bir gerici harekatı karşısındayız. Olay sizin anlattığınız gibi basit değildir. Menemen olayı gibi bir olay ile karşıkarşıyayız. Şimdi içişleri bakanı uçakla Bursa’ya geliyor. Her işi bırakınız, bu olayın aslını meydana çıkarınız, dedi. Bende kendilerine cevaben ne yapmamı emredersiniz? Diye sorunca; Atatürk sağ olsaydı ne yapardıysa öyle hareket ediniz ve olayın gerçek yüzünü çıkarınız.
Celal Bayar’ın bu denli ilzam etmesine şaşırdım. Ben bir kaç meczubun düşünmeden yaptığı hareket sayıyordum. Bu arada savcı Turan Kapanlı soruşturmaya yakalananları sıkıştırarak devam ediyordu. Bir aralık dövmeyede başladı. Ben şaşırdım. Valilik makamında bu tür davranışları doğru bulmuyordum. Ama bir şey söyleyemiyordum. Tutukluya bu tür davranışları benim insan ve demokrasi anlayışıma ters geliyordu. Kapanlı sanıkları sıkıştırınca bu olayı Kütahya ilinde tarikat mensubu bir tren makasçısının düzenlediğini öğrendik. İçişleri bakanı Namık Gedik geldi. Savcı ile konuştu. Hemen Kütahya valisine telefon etti.Biz uçakla Kütahya’ya hareket ettik ve Kütahya valisi Tavşanlı’ya varmadan biz makasçıyı gözaltına aldık.
Celal Bayar Haklı çıkmıştı. Bu olay bir örgüt işiydi. Sanıklar toplandı,tutuklandı, Mahkeme edilip,Mahkum oldular. Bu olay bana meslek hayatımda büyük ders oldu.
Gerçekten 1957 yılı Ulucamii olayları ile 1933’de yine Bursa’daki ezan olayında bir benzerlik vardır. Bildiğiniz gibi Atatürk’ün Bursa Nutku yine böyle bir olaydan sonra söylenmişti.
Evet gelelim Ulucamii olayının devamına; Olayın önemi ve ciddiyeti üzerine istanbul gazetelerinin tanınmış muhabir ve yazarları Bursa’ya gelmişti. Temsilcisi Bulunduğum Hürriyet gazetesi,Tavşanlı’ya giderek olayı ve tarikat hareketlerini derinlemesine incelememi istedi. istanbul’dan gelen Ulvi Okar yeni istanbul gazetesinden merhum Ali Karakurt ve daha iki arkadaşla bir taksiyle Tavşanlı’nın yolunu tuttuk. Merhum Ali Karakurt arkadaşımız alkole fazla düşkündü. inegöl’e geldiği zaman yahu şurdan bir şişe rakı alayım dedi. Aldı ve yolumuza devam ettik. Tavşanlı’ya Domaniç üzerinden gidiyoruz. Ali ile ben taksinin ön tarafında oturuyoruz. Ali yüksek ağaçlarla kaplı ormana bakarak yahu buralarda ayı felan varmıdır? Diye sordu. Bende arada sırada bulunur diye cevap verdim. Bunun üzerine arkadaşlardan birisi Ali şimdi önümüze ayı çıksa ne yaparsın deyince Ali gayet rahat bir şekilde rakı şişesini ağzına dayarım enayi mest olur cevabını verdi. Bu cevaba gülüşmemizle beraber. Sahiden çıksa ne yaparız? Tartışma konusu oldu. Biraz sonra hava karardı. Bir dönemeçte Jandarmalar silahlarını doğrultarak durun diye bağırdılar. Zorunlu olarak durduk. Başlarında sonradan onbaşı olduğunu anladığımız biri; inin aşşağı ellerinizi yıkarı kaldırın! diye sertçe bir şekilde bağırdı. Ali biz ayı çıkarmı derken Jandarmalar çıktı karşımıza diye söylenmeye başladı. Arabadan indik ellerimizi havaya kaldırdık.
Kimsiniz nereye gidiyorsunuz? Diye sorulunca.
Gazeteciyiz,Tavşanlı’ya gidiyoruz dedik.
Gidemezsiniz yasak deyince olayın önemini kavradık. Uzun konuşmalardan sonra Onbaşıyı gitmemize izin vermesi için zorla ikna ettik.
Tavşanlı’ya vardığımız zaman saat 24:00’a yaklaşmıştı. Gazetelerde bizden haber bekliyordu. Çünkü o tarihlerde gazeteler tek baskı yapıyordu,engeç saat 01:00 da sayfa bağlayıp baskıya geçiyorlardı. Gazetelere verecek doğru dürüst haber elimizde yoktu. Altıntaş köyünü sorduk. Gündüz at sırtında 3,4 saatte gidebileceğimizi söylediler. Ne haberi vereceğiz derken Ali Karakurt Ben önümüze ayıların daha sonrada jandarmaların çıktığını vereceğim dedi. Olur mu olmaz mı diye tartışırken Ali Karakurt gazeteye telefonla haber geçmeye başlayınca hepimiz bu doğrultuda haber geçtik. Ertesi gün Bütün Türkiye ve dünya ajansları ayı haberini geçti. 42 yıllık gazetecilik hayatımda bu asparagas haber ilk ve son oldu. Hala bunu hatırladıkça hem gülerim hemde yüzüm kızarır. Daha sonra bu ulucamii olayları konusunu bir seri yazı yazdım. Neşir yasağı kalktıktan sonra da neşrettim. Son yüzyılın olayları ve anılarım sayfa 67,68,69, Necati Çetinkaya
Emniyet müdürü Şebib Karamullaoğlu’nun hatıralarında konu ile alakalı bu kaydı buluyoruz. "14 Haziran 1957’de Bursa Ulucami’de bir gerici girişim sahnelenmek istenmişti. Bu olayı dönemin emniyet müdürü Şebip Karamullaoğlu şöye anlatıyor:
"Öğle üzeri büromda oturuyordum. Bir haber geldi: Ulucami’de bir olay var, diye. Ulucami’de büyük bir olay var. O zaman emniyet müdürlüğü vilayetin alt katındaydı. Öğle paydosu olduğu için hemen hemen hiç kimse yoktu. Sadece üç kişilik bir polis ekibi görev başında olurdu. Bu ekip hem devriye gezer, hem evrakı toplar, hem de olaylara yetişirdi.
Olay haberini alır almaz ben, şöförüm ve bir polis memuru daha atladık arabaya, Ulucami’ye gittik. Doğu kapısı önüne geldik. Fırladım, bir içeri girdim ki ana baba günü. Silah kullanmak mümkün değil. Günlerden cuma idi ve olay cuma namazı sırasında olmuş. Kapıdan içeri girmek üzereyken baktım orada polis memuru Mustafa Güler, Kayserili bir arkadaştı, o var. Hemen önüme geçti: sayın müdürüm, olay büyük, canımıza okurlar, dedi. Baktım ortalık gerçekten karışık. Kimi vuruyor, kimi bağırıyor, kimi koşuyor. Öyle bir karışıklık var ki, kimin kime vurduğu da belli değil. Olaya müdahale ettiği için polis memuruna salırıyorlar, bir yandan da olay çıkaran Tavşanlılılara saldırıyorlar. Olayı çıkaranlardan biri kalmış, ötekiler kaçmışlar. Ben de bir an tereddüt etmedim değil. Sonra karar verdim. Orada, ihtiyarın birinin elinde baston vardı. Bastonu kaptım, Ahmet Vefik Paşa gibi ters tuttum, sağa sola vura vura caminin içine daldım. Batı kapısına kadar yürüdüm çıktım. Orada kalan o Tavşanlılı adamı aldım bu arada. Kapının yakınında bir defa daha saldırdılar. Ama bize mi yoksa o yakaladığımız adama mı saldırdılar, bunu anlayamadım. Bu sırada öteki arkadaşlar da yetişti. Yani o hengameden Mustafa Güler ile ben, ikimiz çıkardık adamı. Postanenin köşesine geldik, bir kamyonet, kimin olduğunu bilmiyorum, hemen durdurduk onu. İhsan Peksun vardı. O da bize yardımcı oldu. Adamı arabaya bindirdik, emniyete götürdük. Olay incelendi, şöyle olmuş: Bunlar bir gün önce Tavşanlı’dan gelmişler. Cuma namazı sırasında hutbe okunurken kendini mehdi ilan eden kişi fırlamış, hocaya bir tane tekme atmış. Yuvarlamış onu aşağıya. Selatin camisi olduğu için, kılıç da orada duruyor. Hemen almış çekmiş. Kendisinin mehdi olduğunu, artık laik cumhuriyete son verilip şeriatın hakim kılınacağını söylemiş. İşte o zaman polis memuru Mustafa Güler işe müdahale edince, ’Vay sen misin? diye ona çullanmışlar. O arada halkın tepkisi karışık. Bir kısmı polis Mustafa’yı desteklemiş. Fakat bu da bilinçli bir destekleme değil. Daha çok, camide ne diye böyle olay çıkarıyorlar, diye huzursuz olmuşlar"."
Maalesef bu olaylar ülkemizde ve güzel Bursa’mızda yaşanmış bulunmakta olup,Bursa bir fetih şehridir. Orhangazi Han’ın eliyle feth edilmiştir. Ulu Camiinde Bir osmanlı geleneği bu sahte mehdi vak’ası ile son bulmuştur. Hutbeye imam hatipler Kılıç ile çıkmakta iken bu meczupların olayından sonra kılıç kara kayıp gitmiş ve Bir Osmanlı kenti olan Bursamızda bir gelenekte tarih olmuştur.
Araştırmacı Yazar
İlhan Erdem
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.