Eflatun Teşkilatı 4
Börü Bey elindeki küçük taşları oturduğu kayadan batmakta olan güneşe doğru attıkça tekrarlıyordu:
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Her 10 yılda, her 30 yılda… ölüömür, 3 ün 5 in hesabındasın bir soluk ver.
Gün gelecekti 3-5 değil 1’in hesabında nefessiz kalacaktı, soluk verme diyecekti.
40 larla birlikte ilk dersine girdiğinde; Bilgi şekle girdiğinde gerisi anda, diye söze başlanmıştı. Ve sormuştu; herkesin bir cümlelik hakkı var. İlk insan kimdir? “Adem” diye bir fısıltı yayılmıştı. Başka bir isim söyleyecek var mı? – ilk insan diye bir şey bilenemez, ilk insanların araştırılması daha bitmedi.
Börü Bey, bilen birinin soru sorarak öğrencilerini test etmesinden nefret ederdi, ancak bunu söylemenin ne yeri ne de zamanıydı. Arkadaşları gibi o da Adem derdi, biraz düşünür bilinemez derdi, biraz düşünür benim derdi.. Ne fark ederdi ki, biliyorsan anlat işte, diye yakınıyordu içinden. Neden 40 tı neden 400 gün bir kampa alınmışlardı. Soru soranlar asla sevilmezdi. Emirin demiri kestiği bir şekilde yetişmiş, törenin aklı zorladığı bir kültürde kalbiyle devamlı mücadele ederek gelmişti bugünlere.
M.Ö. 2299 de vurulduğunda ilk davul, 2488 yıllık bir yolculuk bitti, yeni bir yola çıkıldı. Dilin olguşlaşmasından sonra kültüründe şekli yasaları oluşur, şekli yasalardan sonra söze değer verdiniz. Gözleri açıldığında aydınlanır beynimiz, hangi açıyla gelmeli ilk ışık gözlerimize önden başlayabilelim. O yüzden karanlıkta yapılır doğumumuz.
Börü Bey ders kitaplarını okurken, dış kapının dış mandalıyız belli ki, hangi ata hangi ana bu açıyı hesap eder ki o hengamede diye düşündü. Niye gelmişti, getirilmişti buraya. Bilmediği neyi öğrenebilirdi daha. Vur deseler vurur, kır deseler kırar, öl deseler ölürdü, gerisi kendisini aşardı. Hiç sevmezdi düşünen insanları. Kendi yerine düşünen birileri varken, düşünmek ızdıraptı. Kendi yerine söyleyenler varken söylemek acıydı.
Çadırına doğru gelen ayak seslerini duydu, -Börü Bey, müsaitseniz davetlisiniz. Müsait değilim uykum var, bari gece rahat bırakın diyemiyordu. -Giysilerinizi bırakıyorum alınız, bunları giyersiniz. Hayda, çattık dedi içinden. Ne var benim giysilerimde. Nedir bu şekilcilik. -Tamam. Hiç sevmemişti burayı.
Eleştirmek için düşünüyor, eksik bulmak için okuyor, öldürmek için çalışıyor..
Çadırdan ilk adımını attığında duyduğu sözlerdi. Çadırın içinde iki kişi vardı. Biri dosyalarda bir şeyler gösteriyor, diğeri onu dinliyor gibiydi. Masada oturan ona doğru baktı. Hoş geldin evladım Börü, gözlerinin içine doğru bakıyordu. Göğsünün üstünde gördüğünde anka kuşunu, diz kırdı yere yumruğunu göğsüne vurdu, başını eğdi. 40 ların içinden 3 kişi çıkacaktı yumruğunu yüreğine vurmayan, baş eğmeyen.
Öyle demişlerdi, kuralına göre oynuyordu o da. Ne zaman ki yumruğunuzu kalbine götürürsünüz o zaman baş eğersiniz denmişti. Kanmayın, Kandırmaya çalışmayın. Bizi de kimseyle karıştırmayın. Dürüst ol canımı ye babından bir söylev dinlemişlerdi ilk dinlenme yerinde. Ve bittiğinizde eğitiminiz ya siz olarak devam edersiniz, ya biz olarak kalırsınız.
Yatmadan önce defterine yazmalıydı öğrendiklerini, aklında kalanları, çünkü her eğitimin sonunda bir sınav vardı. Hiç bitmiyor niyeyse bu sınavlar.. İyice robota bağladım.. Başını koyduğunda taşa, saymaya başladı keçileri 40 a kadar. Yine çıkmıştı işte karşısına 40. Hurifelere bağlanacak sonuçta bu yol diye gülüyordu içten içe..
İnanç ile kurallar farklıdır. İnanç zihnin işidir, kural kalbin işi. Her ikisi bir ola ki sizde bir olasınız. Yoksa, yaşam sevdirmez kendini, siz de sevemezsiniz. Sevginin doğması bedenle ilgilidir. Her bir yeriniz sevgiyi özümsediğinde tam olursunuz. En karanlık durumlardan, en kara acılardan en aydınlık bilişlere en hedeflere yolunuzda acıyı da hissetmezsiniz. Ruh neredeydi burada bedenine bakamıyordu ki.. usullerin esastan önde gelmesine deli oluyordu..
Tam da robot olmaktan bahsediyor. İnsanın kendisini kendi eline alması. Mantık dışılığın zihinle ve kalple savaşında robota çevirecekler bu gidişle bizi. Neyi yazıyorsa, altına da eleştirisini yazıyordu. Yolun sonunda ihtimal diyordu baş eğmeyenlerden olacağım. Çoktan baş eğip, yumruğunu göğsüne vurduğunu unutmuştu.
Kurt ulumalarını duyunca kulak kesildi. Oysa uzaktan güzel geliyordu sesleri, bu kadar yakınlardan ürpertiyordu.
**
Alkıbey’e gelen ulağın getirdiği haberde, gelen misafirlerin İsa Sofi’nin türbesini yapacakları yazıyor ve tüm isteklerinin karşılanması isteniyordu. İkindi namazını müteakip gelen misafirleri yolda karşılamaları için adamlarını göndermişti çoktan. İsa Sofi’nin çok garip ve cüretkar bir yiğit olduğu biliniyor kimi zaman da ermişlerden olduğu halk arasında kulaktan kulağa yayılıyordu, o da onun gibi bir gazanfer olabilecek miydi, olmasa da bu yolda ölürüm diyordu içinden.
Konağına dönerken gördüğü çocukların yanına yaklaştı ve topladı çevresine, kimlerden olduklarını sordu. Cevap aldı. Eğer dedi sorduğum sorulara cevap verebilirseniz sizlere hediyem olacak. Çocuklardan biri, bilemezsek ceza yok ama amuca dedi muzipçe gülerek. Bilene hediye varsa bilemeyene de ceza olması gerekmez mi, diye yanıtladı çocuğu Alkı Bey. Erlik midir eri yormak amuca dedi bir diğeri, hadi sorsana ama önce ne hediye vereceksin onu söyle. Tabii, boşuna düşünmemiş oluruz diye destekledi arkadaşını diğeri. Peki bilemezsek, ceza verirse dedi diğeri yine ısrar ederek. Cezayı biz belirlersek soru sorsun, kendisi belirlerse varsın yoluna gitsin dedi çakır gözlü olan da. Üç kişiye üç soru muştu..
Deh yavrum deh diyordu biri, cezan beni eve kadar taşımak, deh… 2 soruyu bilen çocuklar bilemeyen çocuktan onları taşımasını istemişlerdi. Ancak yine de aldıkları sarı altınları kendi aralarında 7ye böleceklerdi, kardeş payı bunu gerektiriyordu çünkü.
Ertuğrul bey de oğlu Ataman’ı göndermişti Alkı beyin yanına. Ataman’ın türbenin nerede yapılacağı belirten harita vermişti net tariflerle.
Oysa gelenlerin elinde isa sofi olarak bilinen gazanferin el yazısı ile son isteklerini belirttiği ferman üstü bir mühürle mühürlenmiş bir belge vardı. Ataman bey ve Alkı bey ne kadar olmazlansalar da gelenlerin ne gitmeye ne de fikirlerinden vazgeçmeye niyetleri yoktu.
Ertuğrul Bey gelenlerin bu yersiz istek ve gösterdikleri belgeye inanmak istemese de, İsa Sofi’nin bir gün kendisine bir gazadan sonra dediği sözleri hiç unutmamıştı; geldiklerinde gardaşım, kararın senin üstünde olduğunu göreceksin. Kurdun adım attığı yerde çöl tilkisinin hükmü geçmemeli ve geçmeyecek..
Gelenler kurttu. Anlamıştı Ertuğrul bey sonunda ve de hak vermişti. Ancak şeyhi bu işten hiç memnun olmadığını belirtmiş ve bizi kırdın dostum diyerek çekip gitmişti.
İsa sofinin türbesini Kurt inancına göre yapan gelenler yüzyıllarca sürecek çöl tilkisi aklını hapsetmişlerdi sonuçta taşların içine..
Ve gelenler geride 3 kişi bırakmıştı döndüklerinde.
Resim :İsa Sofinin Türbesindeki Şaman İnancı
arkeofili.com/bilecikte-bulunan-samanik-osmanli-turbesi-hakkinda-her-sey/
YORUMLAR
Nesildaşım ben devamı için helecan yaptim bakalim neler yazacaksın...
Kalemine sağlık...
Yinsani
teşekkür ederim nesiladaşım eksik olma..
black_sky
Yani bu konuda yeterliliği olan 2 kişi biliyorum ;))) ki ancak onlar yazar gibi geldi bana bu konuda..
Gerçi ben senden bilim kurgu tarzında bekliyorum ama;))) daha uzay gemileri falan...is daha başka tarihe uzandı...
Kurt adam, wampir durumları olursa ben daha verimli olurum kesin;))
Yinsani
kaçın bakalım... ileriye tuzak kurdum içinde kazıklar var, ondan önce drakula vladdın toprakları sizi bekliyor hade bakem..:)
black_sky
Yinsani
black_sky
Konsantre Karanlık Madde
Rick & morty
Rick & morty
izlemediysen tabi...
Erlik Aldacı
Ah, şu kumandayı bir ele geçirme hakkım olsa. Hemen kapatırım o ekranı. Ondan sonra tv. seyretmenin keyfine doyum olmaz. Kapalı tv.yi izlemek önemli...
black_sky
Dost,
Hikaye daha çok tasvir, öykü de daha çok heyecan istiyor.
Havadan bahset mesela, rüzgardan, haritanın eskimişliğinden filan.
Şeyh'in kırgınlığının yanındaki kırık nefret mesela.
Bölüm finali de heyecanlı bir anda son bulsa, tadından yenmez?
Konsantre Karanlık Madde
Yinsani
gibi zaman sıkmalı, lakin merak uyandırmalı başta..
mehteri veririz elbett ...:)
yapıcı veya yıkıcı farketmez.. bir taş daha taşı, temele lazım nasılsa...
teşekkürler dostum
eksik olmayasın.
Konsantre Karanlık Madde
Vallahi ben değil, millet atraksiyon seviyor.
Bana sorsan, su sesi, yaprak hışırtısı, bir de rüzgar eserse; daha n'olsun?
Yinsani
:)
Konsantre Karanlık Madde
Gidiyorum şimdi şiire.
Konsantre Karanlık Madde
Aklım başka bir yere kaydı, eh 2000 yılından beri elektro dinlerim. Benim bildiğim kadarıyla etnik Türk müziklerini kullanan bir producer/dj yok.
Kimsenin aklına gelmedi mi acaba?
Cidden güzel şeyler çıkar...
Gerçi, o işleri yapacağın bir macbook pro, 15000 liralarda :D Aklına gelmiştir yurdum insanının da, bel bükük...
Öro bölgesi ne biçim teşvik ediyor sanata. Bizde bir tekme de devlet atıyor ''hamdolsun''