- 558 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tüydeş Kardeş Göbekteş
“Haaah geldiiik. Şurada duralım. Of of ooof manzaraya bak...”
“Sen erzakları çıkar. Termosu ver bir çay içeyim, kendime geleyim önce.”
“Manzara güzel de esas şu pisliğe bak. Allah’ım ne bu milletin pisliği be! Çocuk bezi, kadın pedi ne ararsan var.”
“Daha güzel yer bulamayız. Mızmızlık etme şimdi...”
“Karpuz kabuklarını şu poşete doldurun sinek yapmasın. Hanım sen şu soğan kabuklarını da poşete at uçmasın.”
Arabaya bindin, arabadan indin, ayakkabını giydin çıkardın. Elin mi kirlendi? Islak mendil var paşam. Susadın mı? Elini uzat, su pet şişede, paketlenmiş hazır.
Börek mi yedin? Ah kıyamam, al kağıt peçete şurada, sil ağzını mis...
Pazara gittin. Fileyi mi unuttun? File mi kaldı canım artık. Sallaya sallaya kollarını yürü. Her satıcının önünde naylon poşet var. Oh ne kolay, oh ne rahat hayat…
Elektrik süpürgesini bas halıya emsin tozları. Sık yumruk bıraytı üstüne lavabonun, tertemiz olsun. Şimdi aç suyu pislik, mikrop defolsun. Çek sifonu kıçını silince bir topak tuvalet kâğıdının üstüne, kaldır donu yürü engine...
Dondurman artık külahıyla birlikte pakette! Aç çarçabuk, yala babam yala. Korkma hastalanırım diye. Ahmet Efendi dövmedi o dondurmayı, teri akmadı içine. Makinalar karıştırdı salep ile sütünü.
Çocuk ağlasın korkmaaaa, pişik mişik olmaaaz. Bezinin içinde özel jel var. Ondan ağlamıyor kııız, şımarıklık yapıyor. Bir damlacık çiş bile değmez onu pipisine. Dışına da kaçırmaz. Çift banttı, dört bant yaptılar.
Muayyen gün derdimi kaldı. Kanatlısı çıktı, uçurur alimallah. Ağrı varsa yut bir tablet. Denize gir, amuda kalk, Hülya Avşar’la tenis oyna, korkma!
Hayatımızı kolaylaştıran modern çağın iyilikleri, güzellikleri.
“Ah şu çocuk bezini icat eden vallahi cennetlik Mehmetçiğim.”
“Oh şu ıslak mendilin kokusu ne güzel Ayşeciğim! Elimi sileyim, atmadan torpidoyu sileyim, atmadan ayakkabılarımı da sileyim.
“Ne yapayım çocuk bezini?”
“Biraz yavaşlarım canım, şu otluğa camdan salla gitsin.”
“Islak mendili de at.”
“Aaa ben onu az önce uçurdum gitti.”
“Onun için de yavaşlasaydım deme vallahi ben de atlarım şimdi camdan. Arabana bir şey değecek diye ödün kopuyor. Sen asıl çocuklarına bak. Arkada şapur şupur dondurma yalıyorlar.”
“Şiiişşşşt len! Koltuğa bir damla damlatmayın kırarım bacaklarınızı. Ne yaptınız dondurmanın kâğıtlarını, koltuk aralarında görürsem yalatırım ona göre.
“Camdan attık babacığım.”
“Aferin, aferin hep böyle temiz olun. Temizlik imandan gelir.”
“Poşeti ne yapayım?”
“Eve götürecek halimiz yok ya. At şu yığının üstüne…”
Ellerimiz tertemiz, evlerimiz tertemiz... Mis gibi bedenlerimiz. Arabalarımızın paspaslarında yat uyu. Bebeklerimizin kıçı yumuşacık! Lastiklerimiz tırtıklı, boncuklu, boy boy...
Ne var ki Dünyamız leş gibi... Ne piknik yapılacak yer kaldı ne girilecek deniz. Tesis sahipleri mekânlarını temizletmeye adam bulamıyor. Kadın çocuğunu otoparka sıçtırıyor, bir bez kâr etmek için. İki araç arasına girdin mi tamam. Kim görecek? Hanımefendi tuvalet şurada! Aman şimdi oraya kadar kim yürüyecek. Eski bezi koy üstüne, çocuğun bokunu ört. Eee üstüne basılmasın, hijyen yani!
Dondurma dolabının yanında çöp kutusu var. Evladım atsana içine. Yahu ne uğraşsın benim nur topum, cihan parem. Tesis açmışlar temizlesinler, işleri ne? Para kazanıyor ya. At camdan gitsin. Temizlesin devlet, vergi almayı biliyor ya.
Bu pazar sabahı, tam bir buçuk saat çöp toplayan vatandaşım ben. Ağlayacağım sinirimden...
Sıcağı sıcağına ‘yere tükürüyor diye kızdığım yetmişlerin insanlarından’ özür diliyorum. Cami avlusu çok pis derdim. Ne haksızlık yapmışım, bal dök yalaymış.
Çöpçüler sadece toz süpürürdü caddeden. Şimdi hayatın yükünü süpürmeye çalışıyorlar. Güçleri yetmiyor.
Ellerimi yıkıyorum yüz kere, çıkmıyor nefretim. Çöp bidonunun kapağını açmayıp, dibine pisliğini atandan iğreniyorum. Sanki onu yapan insan müsveddesi teriyle, bokuyla üstüme yapışmış gibi. Yıka yıka çıkmıyor.
Çay alıp, bir masaya oturuyorum. Aldığım bir kaç not var, karındaşlık üstüne. “Kesin yazarım unutmam” dediğim bir sürü çöp var kafamda, eşele eşele esas bilgiler gelmiyor önüme. Oysa dün akşam pırıl pırıldı zihnim. “Kesin hatırlarım” diyordum. Kaldı ki unutulacak şey de değildi! Bu kaçınca gaflet, bu kaçıncı hazine fikrî çöplüğümde kaybolan? “Bunu mutlaka yazmalıyım, hayatta unutmam” dediğim kaçıncı pırlanta?
Akşam dünya kadar fıkra anlattı Nesimi Arslan. Aslında fıkra değilmiş, hepsi yaşanmış olaylar. Hepsi gitti aklımdan bu sabah çöplere kafayı takınca. Sözde sabah beyinde fazla fosfor olurmuş, insan daha çok şey hatırlarmış. Pöh !
Kardeşten daha büyük kader birlikteliği edebileceğiniz insan var mı? Aynı ana- baba, aynı ev, aynı kap, aynı koku. Aynı şive, aynı varlık, aynı yokluk. Aynı sevgi, aynı sevgisizlik...
"Bir kardeşi olsun yarın biz ölünce birbirlerine destek olurlar". Böyle düşünürken niye kardeşinin karısıyla tencerenin kapağı için saç saça, baş başa girersin? Çocukların evlenecek ellere karışacak, onların da çocukları olacak. Her birinin kendi menfaati ve arzusu oluşacak kendilerine özgü, tıpkı senin gibi.
Düğünde çiftetelli oynamaya sayısız adam bulunur. Cenazeyi kaldıracak arkadaş da hâlihazırdadır. Peki, ölünceye dek kader birliği yapacak insan bulunur mu? Kardeş, bu birlikteliğe en iyi namzettir. Lâkin sadece namzettir.
İnsanın gerçek kader ortağı; sağlam temelleri olan bir evlilikle bağlandığı eşidir. Menfaatleri ortaktır, çocukları, evleri, yatakları ortaktır. İnsan evleninceye kadar kardeşiyle, evlendikten sonra da eşiyle kader ortağıdır. Ne yazık ki bu değişmez bir yaşam kuralıdır. Kardeşin kader ortaklığı geçici, eşinki kalıcıdır.
İstisnalar elbette vardır, ama onların oranı da kaideyi değiştirmeye yetmez.
Bu bahsi yarım yamalak Azeri lehçesiyle uydurduğum bir nasihatle bitireyim.
Tüydeş
Kardeş
Göbekteş
Vatandaş,
Hep aldığın bir gün ister
O gün mutlaka verecen.
Sana karşılıksız hep verenden
Hiç istemeyecen...
Hem vermeyecek ve hem de isteyecek sen ?
Önceden bedelsiz aldıklarının ederini ödeyecek SEN !
Bilir misen men SENi özümden sevirem
Bilmirem yahşi anlatmış miyem?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.